İşçi sınıfımız uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs'ın ücretli tatil olması hakkını kazandıktan sonra 1979'dan beri kendisine kapalı tutulan Taksim meydanına beş bini aşkın işçi ve emekçi temsilcisiyle girmeyi de başardı. AKP iktidarı, sözünü ettiğimiz temsilcilerin en az on katı kalabalığındaki işçi, emekçi ve öğrenci kitlesini sabahın köründen öğleden sonraya kadar polisin gaz bombaları, biber gazı, copu, basınçlı suları altında meydandan uzak tutabildiyse de, sonunda meydanı işçi sınıfının vekillerine açmak zorunda kaldı.
Böylece, burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki diktatörlüğünün icra komitesi olarak hareket eden AKP'nin terörü, proletaryanın Taksim'i "vekâleten kazanması"nı önleyememiş oldu; 1 Mayıs'a katılmak için gelen büyük kitlenin vekilleri Taksim'de sınıfın taleplerini haykırabildi. Proletaryanın Taksim'i bu yıl vekâleten kazanması, gelecek yıl aslen kazanmasının yolunu açacaktır. Bu yılın yarım zaferi gelecek yıl tam zafere dönüşecektir.
Taksim meydanının demir bariyerlerle kuşatılmasına bu kez Taksim'e, Beyoğlu'nda Tarlabaşı caddesine, Şişli'de Halaskârgazi caddesi ile Cumhuriyet caddesine açılan her sokağın da bariyerlerle tutulması eklenmiş, komşu illerden takviyelerle 27 bin polis işçi sınıfının üzerine sürülmüştü. Ne var ki, AKP, bu kez geçen yılki Pirus zaferini bile kazanamadı; kendini bu kadar rezil ettiği halde, işçi sınıfının iradesine yarım da olsa boyun eğdi.
Kurtuluş'ta, Feriköy'de, Dolapdere'de, Kasımpaşa'da, Mecidiyeköy'de, Nişantaşı'nda, Cihangir'de polisin uluslararası hukuka ve hatta ulusal mevzuata göre açıkça suç oluşturan terörüne rağmen Taksim ablukasını yarmak için mücadele eden komünist, sosyalist ve devrimci örgüt ve grupları aşırılıkla suçlayanlar, iktidarın kapitalist terörizmini gözlerden gizlemeye çalışıyorlar. İşçi sınıfının birlik ve bütünlüğünü parçalamak, işçi sınıfının siyasal örgütleriyle sendikal örgütleri arasına kama sokmak, siyasal örgütlerden arınmış steril bir "salt sendikacılardan oluşan 1 Mayıs" tezgâhı düzenlemek isteyenlerin hevesleri kursaklarında kaldı. DİSK'in ve KESK'in bütün baskılara rağmen bu oyuna gelmemesini önemli buluyoruz. Burjuvazinin aynı oyunu ilerde de tekrarlamaya çalışacağını bilerek bütün işçi sınıfı örgütlerinin bu konuda uyanık olması gerekiyor.
İktidarın baskılarına boyun eğerek Taksim talebinden vazgeçen sendika ve örgütler pek zavallı bir duruma düştüler. Türk-İş'in, Hak-İş'in ve EMEP'in bu yıl yaşananlardan ders çıkararak sınıf güçlerini bölen bu vahim hatayı düzeltmelerini talep ediyoruz. CHP'nin bile katıldığı Taksim yürüyüşüne katılmayan ve ulusalcı SİP'in son anda gösterdiği kıvraklığı bile gösteremeden Kadıköy'e giden EMEP'i anlamakta güçlük çekiyoruz.
Liberal çevrelerin hâlâ "demokrasi savaşçısı" olarak göstermeye devam ettikleri AKP'nin emekçi kitleler gözünde yıpranması 1 Mayıs 2009'da uyguladığı faşist terörle daha da hızlanacaktır. Kapitalizme ve emperyalizme karşı emekçi kitleler içinde örgütlenmenin koşulları daha elverişli hâle geliyor. Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yolunda yürümeye devam edeceğiz. Başarı, işçi sınıfının ve dostlarının olacaktır.