Tunus ve Mısır'da emperyalizmin uşağı
kapitalist diktatörleri deviren yeni devrimler dalgası karşısında
dünya kapitalist sisteminin egemenleri, kolayca tahmin edilebileceği
gibi, sinsi oyunlara yöneliyor. Daha Mısır'daki uşakları Hüsnü
Mübarek'in devrildiği gün, CİA'nın eski başkanlarından James
Woolsey, CNN kanalında önemli bir değerlendirme yapmış,
Amerika'nın bu olaylardan ders çıkararak derhal yeni adımlar
atması gerektiğini söylemişti.
Ona göre, ABD yönetimine düşen
görev, "bir yandan Mısır ve Tunus'ta düzenli geçişi sağlamak,
istikrarı korumak, iktidarın Fransız devriminde, Rus devriminde
veya İran'da olduğu gibi, kötü insanların eline geçmemesi için
çalışmak; bir yandan da, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'yu saran halk
öfkesini, Amerika ve Batı dostu olmayan rejimlere, örneğin Suriye
ve İran rejimlerine yöneltmek için elinden gelen her şeyi yapmak,
bu ülkelerdeki isyancılara somut yardımlarda bulunmak"tı. Dünya
kapitalizminin elebaşıları bu reçete doğrultusunda hareket
ediyorlar.
Tunus ve Mısır'da artık ayakta
duramayan diktatörlerin feda edilmesine rıza gösterip eski rejimin
önde gelen temsilcilerinin yönetiminde işbirlikçi diktatörlük
rejimlerini sürdürmek için tezgâh kuran ABD ve AB hükümetleri,
devrim dalgasının Ürdün, Yemen, Fas, Cezayir, Bahreyn, Küveyt,
Körfez emirlikleri, Irak, Suudi Arabistan gibi kendi denetimlerinde
bulunan ülkelerde etkili olmaması için hummalı bir faaliyet
gösteriyor. Tunus ve Mısır'a heyet üstüne heyet gönderip hâlâ
iktidarı elinde tutan işbirlikçilere arka çıkıyor, halk
devrimini gerçekleştiren kitleleri yatıştırmak için özellikle
genç kadroları baştan çıkarmaya ve devşirmeye yönelik "sivil
toplumu geliştirme" programlarını acilen devreye sokuyorlar.
Aynı program sözünü ettiğimiz ülkelerde de uygulanmaya
başlandı. Amaç çok açık: Mısır ve Tunus'ta halk devrimlerini
boğmak, devrimin etkisini bir saray darbesi boyutuna indirip zaman
içinde yok etmek; öteki ülkelerde ise, henüz devrim boyutuna
ulaşmamış toplumsal hareketlerin büyümesine izin vermemek.
Woolsey'in önerdiği şekilde, halk
öfkesini "Amerika ve Batı dostu olmayan rejimlere yöneltmek"
planının ilk uygulaması ise Libya'da yapılıyor. Libya'nın
özellikle doğu bölgesinde eski kraliyet hanedanına bağlı ve
İslamcı eğilimli aşiretleri harekete geçirmeyi başaran
emperyalizm, Libya'da kendisine doğrudan bağlı olacak bir yönetim
kurmak için hamle yapıyor.
Bilindiği gibi, Libya dünyanın önde
gelen petrol üreticilerinden biri olan, toprakları geniş fakat
sadece 7 milyon nüfuslu zengin bir ülkedir. 1969'da cumhuriyeti
kuran ve sosyalist sistemin varolduğu koşullarda petrolü
millileştirerek emperyalizme kafa tutan anti-emperyalist Libya
devrimi, sosyalist sistemin dağılmasından sonra gücünü
koruyamadı. 1986'da Amerikan saldırısına uğrayan ve "terörist
devlet" listesine alınarak uzun yıllar acımasız bir Amerikan ve
Batı ambargosu altında bunalan Libya yönetimi, özellikle Irak'ın
2003'te işgal edilmesinden sonra anti-emperyalizm politikasından
vazgeçti. Amerika ve Avrupa egemenleriyle arasını düzeltmek için
büyük ödünler verdi. Bu ödünler karşılığında ambargo
kaldırıldıysa da Amerika, Libya'yla yeniden diplomatik ilişki
kurmak için ta 2008'i bekledi. Libya, dünya kapitalistlerinin (bu
arada Türkiye kapitalistlerinin) büyük kârlar sağladığı büyük
bir şantiye oldu. Dünyanın büyük şirketleriyle kurulan ihale
ilişkileri, Amerikan ve Avrupa egemenleriyle içli dışlı olmayı
getirdi, yolsuzluğu besleyerek yönetim çevrelerinin yozlaşması
ve halktan kopması sonucunu doğurdu.
Bununla birlikte, Libya yönetimi,
işbirlikçi Arap kralları ve diktatörleri türünden emperyalizme
doğrudan bağlı uşak bir yönetim olmadı. Ilımlı ve zayıf
biçimde de olsa anti-emperyalist jestleri bir yana bırakmadı.
İtalya'yı sömürgecilik döneminde Libya halkına karşı işlediği
suçlarından dolayı tazminat ödemek zorunda bıraktı, ABD'yi ve
İsrail'i rahatsız etmeye devam etti. Yani, Libya yönetimi hiçbir
zaman emperyalizmin "bizim çocuklar" kategorisine girmedi.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu halklarının ayağa kalktığı koşullarda, Libya halkının yozlaşmış yönetime karşı birikmiş öfkesini de kullanabileceğini hesaplayan emperyalizm, eski işbirlikçilerini harekete geçirerek bir isyan başlattı, yozlaşmış yönetim çevreleri ve devlet
aygıtı içinde kendisine bağlı kesimleri de bu isyana katılmaları yönünde teşvik etti. Emperyalizm şu anda, yalan haber üretimine dayalı dünya çapında büyük bir yatık medya operasyonunun da yardımıyla, karşı-devrimci isyanın büyük bir halk hareketi olarak görünmesini sağlamaya çalışıyor. Hüsnü Mübarek, Bin Ali, krallar, emirler söz konusu olduğunda sus pus olanlar, asla kendilerinden saymadıkları Muammer Kaddafi karşısında
kükrüyorlar. Dünyanın bütün gericileri, ABD başkanı Obama, dışişleri bakanı Clinton, İngiliz başbakanı Cameron, dışişleri bakanı Hague, Alman başbakanı Merkel, Birleşmiş Milletler genel sekreteri Ban Ki-moon, Libya'nın başındaki "kanlı katil"in cezalandırılması ve devrilmesi için çağrıda bulunuyorlar.
İşin özü şudur: Zengin Libya
petrolüne tekrar el koymak; Libya'yı özelleştirme batağına
mahkûm etmek; Tunus ve Mısır'da sarsılan yönetimlerini kaybetme
riskine karşı, bu iki ülkenin arasına kama gibi girecek stratejik bir ülkeye doğrudan doğruya el koymak için büyük bir emperyalist müdahaleyle karşı karşıyayız. Küba devriminin deneyimli önderi Fidel Castro'nun uyarısına herkes kulak vermelidir. Castro, ABD yönetiminin NATO'yu devreye sokarak Libya'yı işgal etmek için plan yaptığını söylüyor. Libya'nın yeni bir Irak, yeni bir Afganistan, yeni bir Pakistan olmasına izin vermemeliyiz. Devrimlerin ve karşı-devrimlerin diyalektiğini kavramayanlar büyük bir hata işliyorlar. Her ülkenin somut koşullarını, güç dizilişini, emperyalizmin planlarını hesaba katmadan soyut bir halk ayaklanması fikriyle başı dönenler, emperyalizmin oyuncağı durumuna düşerler. Mısır ve Tunus'ta olanlarla Libya'da olanlar aynı şey değildir. Gün, devrimci uyanıklığı elden bırakmadan, her yerde devrimi ilerletecek, emperyalizmi ve kapitalizmi zayıflatacak politikalar izlemektir. Dünya kapitalizminin elebaşısı emperyalist kodamanlar nasıl Mısır, Tunus ve Libya'da somut duruma uygun şekilde, aynı emperyalist amaçlara hizmet eden ayrı politikalar izliyorlarsa, biz de aynı ustalığı devrimci amaçlar için gösterebilmeliyiz. Bütünsel devrimci amaçlarımıza hizmet edecek şekilde, farklı ülkelerde, somut duruma uygun, ayrı politikalar belirlemeliyiz.