Katar emirinin kurduğu El Cezire televizyonu, özellikle 2001 Afganistan
işgali ve 2003 Irak işgali sırasında yaptığı nesnel
yayıncılıkla önce Arap ve İslam dünyasında, sonra bütün
dünyada haklı bir ün kazanmıştı. El Cezire, Amerikan
haberciliğinin tekelini kırıyor ve, onların aksine, yalan haber
üretimine dayalı yanıltmaca kampanyalarıyla dünya kamuoyunu
biçimlendirmeyi reddediyordu. Her yerde sömürü ve zulme
karşı mücadele eden devrimci güçler, emperyalist saldırı ve
işgallere karşı koymaya çalışan barışseverler, El Cezire
kanalını, dünya kapitalist oligarşisinin kitle iletişim
araçlarını kitle aldatma silahı olarak kullanma ve beyinleri
istila etme politikasını delik deşik etmede etkili bir kurum
olarak görüyordu.
Doğrusu,
El Cezire kanalının, emperyalizmin
kuklası bir petrol şeyhliği olan Katar'ı demir yumrukla yöneten
Amerikancı Şeyh
Hamid bin Halife el-Tani'ye ait olması; üstelik, bu
emirin, Irak işgalini yöneten Amerikan Merkez Komutanlığı
CENTCOM'un cephe karargâhına ev sahipliği yapması mideleri
bulandırmıyor değildi. Yine de, El Cezire'nin, faşist-militarist
Fox TV ile liberal-militarist CNN gibi Amerikan kanallarının savaş
ve işgal yanlısı karartma politikalarını delen dürüst
haberciliği, bu mide bulantısını bastırıyordu.
El Cezire dürüst yayıncılık ve
düşünce özgürlüğüne değer veren tartışma programlarıyla
Arap ve İslam dünyasında yaygın bir izleyici kitlesine ulaştı.
Kamuoyunu sadece bilgilendiren değil, oluşturan bir güce kavuştu.
Bu süreç içinde, Arapçanın yanı sıra İngilizce ve Urduca
yayın yapan dünya çapında bir şebeke oldu.
Ne var ki, El Cezire yaygınlaştıkça,
dürüst yayıncılık ilkesinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı.
Sansasyon merakı, doğrulanmamış haberler, güdümlü olduğu
kuşkusunu uyandıran temelsiz yorumlar, tartışma programlarında
yelpazenin daraltılması, muhalif seslerin azaltılması, ABD
yönetiminin gündemine uygun haber ve program tercihleri konusunda
şikâyetler arttı. Kanal önce sıradanlaşmaya, daha sonra CNN ve
Fox'a benzemeye başladı.
El Cezire'nin dürüst habercilikten en
köklü sapması ise, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı sarsan tarihsel olaylar sırasında görüldü. Tunus ve Mısır'daki halk devrimleri ve Libya'daki karşı-devrimci ayaklanma günlerinde, El Cezire, haber ve yorumlarında Amerikan yönetiminin iyice güdümüne
girdi. Tıpkı Irak savaşı sırasında Fox ve CNN kanallarının yaptığı gibi, emperyalizmin psikolojik savaş aygıtına dönüştü. Şu anda El Cezire şebekesi, Tunus, Mısır ve Libya konusunda Amerikan politik-askerî stratejisine uygun olarak sistemli biçimde
yalan haberler üretiyor, düzmece resimler ve videolar yayınlıyor, bütünüyle manipülatif yorumlar yapan psikolojik savaş uzmanlarını gün boyu ekranda tutuyor. El Cezire, ABD öncülüğündeki dünya kapitalist sisteminin yürüttüğü karşı-devrimci
psikolojik savaşın amiral gemisi olarak hareket ediyor.
Irak savaşı sırasında ABD'nin savaş suçlarına gözünü kırpmadan ortaklık eden yerli kapitalist
medya ise, hem Erdoğancı-Fethullahçı, hem Doğancı kanatlarıyla,
utanç verici geçmişlerinden hiç ders çıkarmadan, bu kez,
Libya'ya karşı emperyalist bir işgalin yolunu açacak yayın
yapıyor. Yatık medya, bu uğursuz yayınlarında, El Cezire'nin
sahte haberlerini ve güdümlü yorumlarını kaynak gösteriyor. El
Cezire, Amerikan kuklası sahibinin sesi bir kitle aldatma silahı
olarak artık halkların nefretini üzerine topluyor.
Türkiye'de yaşayan her yurttaşı
ilgilendirmesi gereken iki noktayı da hatırlatalım. Birincisi, El
Cezire şebekesinin sahibi Katar emiri Şeyh
Hamid bin Halife el-Tani, Sabah-ATV grubunun da ortağıdır.
Sabah-ATV grubunun Çalık holdinge devredilmesi sırasında
devletten alınan krediler yetersiz kalınca, Gül'ün ve Erdoğan'ın
dostu Katar emiri de %25 sermaye koydu ve her finansal kararda veto
yetkisine sahip şirket ortağı olarak gruba katıldı. İkincisi,
Cine 5 televizyon kanalı 10 Şubat 2011 günü, 40 milyon 500 bin
dolar bedelle El Cezire'ye satıldı. Cine 5, El Cezire'nin Türkçe
yayın yapan şubesi olarak yakında karşımızda olacak.