Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 17-18 Mart 2011 gece
yarısından sonra yaptığı oylamada, Libya'ya emperyalist
saldırıya onay verdi. Amerikan, İngiliz ve Fransız sömürgecileri
ve peşlerine taktıkları işbirlikçileri, sözümona "sivilleri
ve sivil yerleşim bölgelerini korumak" adına Libya'yı istedikleri gibi bombalayacaklar. Güvenlik Konseyi, buna karşılık, Libya'yı uçuşa yasak bölge ilan ederek bütün Libya hava
sahasını Libya hükümetine yasakladı. Karar, ayrıca, Libya Merkez Bankası, Libya Yatırım İdaresi, Libya Uluslararası Bankası, Libya Afrika Yatırım Portföyü ile Libya Ulusal Petrol
Şirketi'ne ait bütün varlıkları donduruyor ve Libya'ya yönelik ambargoyu daha da sertleştiriyor.
Sömürgecilerin ellerini serbest bırakan, sömürgeci saldırıya
karşı vatanlarını ve 1969 anti-emperyalist, anti-feodal
devriminin kazanımlarını korumak isteyen Libya halkının ellerini
bağlayan bu karar, emperyalizmin kanlı tarihinde yeni bir sayfa
açıyor. Hatırlanacağı gibi, Irak'ta uçuşa yasak bölge ilan
edilmesi, ABD sömürgecilerinin Irak işgalini hazırlayan adım
olmuştu. Irak halkına soykırım uygulayan, Irak'ın zengin petrol
kaynaklarına el koyan, ülkeyi bir özelleştirme cennetine çeviren
neoliberal emperyalist işgalin bir benzeri bugün Libya'da
uygulamaya sokuluyor. Daha şimdiden Amerikan basınında, Libya'nın
üçe bölünmesinin ve Körfez bölgesinde olduğu gibi, küçük
petrol şeyhlikleri hâlinde yönetilmesinin ne kadar uygun olacağına
ilişkin "uzman görüşleri" yayınlanıyor.
Dünya halklarını emperyalizmin yeni savaşı konusunda uyarmak
için Libya üzerine ardarda yedi yazı kaleme alan Fidel Castro
haklı çıktı. Amerikan, İngiliz ve Fransız emperyalizminin
Libya'ya saldırısı, Tunus ve Mısır'da patlayan Arap halk
devrimleri dalgasını kuşatmak ve boğmak, Libya petrolüne el
koymak, emperyalizme ve siyonizme yeni askerî üsler sağlamak
amacını taşıyor. Dünya kapitalist sisteminin elebaşıları,
Arap halklarının 1970'lerde petrol kaynaklarını ulusallaştırma
hamlelerini geriye çevirip bu kaynakları tekrar yabancı
şirketlerin mülkiyetine geçirerek özelleştirmek ve
yabancılaştırmak istiyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı, Libya'ya karşı
"NATO'nun kaçınılmaz savaşı" için dünya halklarının
gözünü boyayacak bir bahane sağlıyor. Bu bahane, kararın
gayrimeşruluğunu ve utanç verici sömürgeci niteliğini
gizleyemez.
Güvenlik Konseyi'nde yapılan oylamada, veto yetkisine sahip
sürekli üyelerden 3 emperyalist saldırgan (ABD, İngiltere ve
Fransa) ile 7 geçici üye (Bosna-Hersek, Kolombiya, Gabon, Lübnan,
Nijerya, Portekiz ve Güney Afrika) olumlu oy verdi. Veto yetkisine
sahip diğer 2 üye (Rusya ve Çin) ile 3 geçici üye (Almanya,
Brezilya, Hindistan) çekimser kaldı. Kararı tek başına veto etme
gücüne sahip Rusya da, Çin de; sürekli üyelerden herhangi
birinin veto etmemesi durumunda kararın yürürlüğe girmesi için
gerekli olan dokuz olumlu oya ulaşılmasını engelleyebilecek
geçici üyeler de, saldırgan savaşa hayır demedi. Emperyalist
suçluların, savcı, yargıç, polis ve cellat rolünü de
üstlendiği bir hukuk düzeni olur mu?
Daha şimdiden ABD, İngiltere, Fransa, Norveç, hava saldırısına
katılacaklarını, İtalya ise üslerini saldırganlara açacağını
açıkladı. Amerikan yönetiminin sızdırdığı bilgilere göre,
Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri de hava
saldırısına katılacak. Arap dünyasını saran devrim dalgasıyla
boğuşan, kapitalist şirketlerinin kârlarını korumak isteyen
emperyalistler ile kendi ülkelerinde halk muhalefetini ezmek için
her yola başvuran ve Bahreyn'i işgal eden işbirlikçi krallar ve
şeyhler elele vermiş, Libya halkına karşı insanlık suçu
işliyor. Bu insanlık suçuna karşı koymak, devrimciliğin,
halkçılığın, demokratlığın, dürüstlüğün, adaletin ve
hukukun gereğidir.
Sosyalist sistemi yıkan 1989-1991 kapitalist karşıdevrimlerinden
sonra, sosyalist ve ve devrimci felsefeden uzaklaşıp işbirlikçi
liberalizme savrulan aydınların içine düştüğü hazin durum
içimizi acıtıyor. Eskiden yazdıkları veya çevirdikleri ya da,
en azından, okudukları, okuttukları, tanıttıkları kitaplarda
yer alan en temel kavramları bile boşluyorlar. Sosyalizmin,
sosyalist devrimlerin, anti-kapitalizmin yanı sıra,
anti-emperyalist devrim kavramını, halk devrimi kavramını, toprak
devrimi kavramını, devrimci demokrasiyi, sosyalist yönelimli
ülkeler kategorisini unuttular. 1950-1980 döneminde Arap dünyasında
Mısır, Suriye, Irak, Cezayir, Libya, Sudan ve Güney Yemen'de
gerçekleşen anti-emperyalist, anti-feodal devrim hareketlerini,
anti-sömürgeci dönüşümleri zihinlerinden sildiler. Sömürge
imparatorluklarını çökerten büyük devrim dalgasının
bileşenlerini kötülemekle meşguller. Emperyalizme ve
işbirlikçilerine ait iktidarın yıkılmasını, yerli ve yabancı
tekellere, büyük toprak ağalarının çiftliklerine el konulmasını
diktatörlük olarak tanımlıyorlar. Sosyalist sistemi ve sosyalist
yönelimli ülkeleri çökerten dünya çapındaki neoliberal
kapitalist saldırıya hâlâ bütünüyle teslim olmayan herkesi de
karalıyorlar.
Bu savrulmuş aydınların kafasında, yabancı ve yerli
kapitalistler oligarşisinin iktidardan düşürülmesini ve
mülklerin ulusallaştırılmasını diktatörlük, mutlu azınlığın
iktidarını ve mülkiyetini korumayı esas alan oligarşik
parlamentoları demokrasi sayan liberal dikotomiden başka bir şey
kalmamış. Sosyalist devrimcileri de, devrimci demokratları da
diktatör ilan ediyorlar. ABD'de Cumhuriyetçi Parti'nin faşist
kanadının, aşırı sağcı Çay Partisi'nin emperyalist muhalefeti
karşısında seçimi yeniden kazanmak için, Irak ve Afganistan'da
sürdürdüğü "Bush savaşları"na "kendi Libya savaşını"
ekleyerek şovenizmi ve militarizmi körüklemekten başka çare
bulamayan vicdansız Obama'yla bir olmak, onları rahatsız etmiyor.
İşçi sınıfının ve emekçilerin bütün sosyal ve ekonomik
kazanımlarını kökünden budarken, sömürgeciliği, militarizmi
ve ırkçılığı körükleyerek iktidarda kalmak isteyen İngiltere
başbakanı Cameron, Fransa cumhurbaşkanı Sarkozy ve İtalya
başbakanı Berlusconi gibi aşırı sağcı kapitalist
politikacılardan insanlık bekliyorlar, onların bombalarıyla
gelecek bir demokrasi hayal ediyorlar.
ABD emperyalizminin başını çektiği dünya kapitalist
sisteminin karşıdevrimleri ile emperyalizme ve kapitalizme karşı dünya işçi sınıfının ve ezilen halklarının devrimleri arasındaki kapışma, Arap dünyasındaki devrimci dalgayla yeni bir evreye girdi. Biz bu iki cephe arasındaki mücadelede devrimlerin safında olmaya devam edeceğiz. Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı, Libya halkını kötü gününde yalnız bırakmayacaktır. Libya halkının sömürgeci saldırıya karşı savaşını destekliyoruz.