
Yazar: Claus Schreer
(institut für sozial-ökologische wirtschaftsforschung
sosyal ekolojik ekonomi araştırmaları enstitüsü)
Nato, hava saldırılarıyla
isyancılarla trablus arasındaki engelleri ortadan kaldırıyor.
cia'in ve ingiliz gizli servisi mi-6'in özel timleri, bombalanacak
hedefleri keşfetmek için haftalardır Libya'da. ve batılı
devletler, bm silah ambargosuna karşın isyancıları en modern
silahlarla donatıyor.
Tunus'ta ben ali'nin ve mısır'da
mübarek'in halk isyanları sonucunda iktidardan indirilmesinin
ardından; bu diktatörleri on yıllarca silahlandırmış, finanse
etmiş ve kollamış olanlar, hatalarından öğrendiklerini, artık
arap halklarının yanında yer aldıklarını ve refah, demokrasi ve
insan hakları mücadelelerini desteklediklerini iddia
ediyor.
londra, washington ve paris hükümetleri; bu yalancı
propagandanın eşliğinde ve sivil halkın korunması bahanesiyle,
libya'da uluslararası hukuka aykırı bir savaş başlattı.
Birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nin çoğunluğu, ingiltere,
abd ve fransa'ya bu konuda tam yetki verdi.
Birleşmiş
Milletler güvenlik konseyi'nin kararı
Birleşmiş
Milletler güvenlik konseyi; kararını, "Libya'daki durumun
dünya barışı ve uluslararası güvenlik için bir tehdit
oluşturduğu" anlamına gelen bm şartının yedinci
bölümündeki 1973. maddesine dayandırıyor.
Ancak bu iddia
kesinlikle doğru değil. Libya ne başka bir ülkeye saldırdı, ne
de herhangi bir ülkeyi tehdit etti. bu yüzden, kararda libya'nın
neden tehdit oluşturduğuna dair herhangi bir açıklama yer
almıyor. onun yerine, güvenlik konseyi'nin "şu anda sivil
nüfusa karşı gerçekleştirilen yaygın ve sistematik
saldırıların, insanlığa karşı işlenmiş bir suç teşkil etme
olasılığının değerlendireceği" belirtiliyor. kararda
"olasılık" sözcüğü geçiyor. bu olasılığı
destekleyen olgulara ise değinilmemiş.
Ancak
haziran başı, güvenlik konseyi kararının iki buçuk ay ardından,
birleşmiş milletler insan hakları konseyi'ne bağlı bir
soruşturma komisyonu konuya dair bir rapor yayınladı. bu rapor,
yalnızca libya'nın resmi ordusunun değil, isyancıların da
insanlığa karşı suç işlediğini iddia ediyor. süddeutsche
zeitung 3 haziran 2011'de; soruştuma komisyonunun, "kaddafi
kontrolündeki bölgede cinayet işlendiğine ve işkence yapıldığına
dair işaretler olduğu, ama isyancıların kontrolündeki bölgede
de, özellikle afrikalı göçmen işçilere karşı insanlık dışı
davranışlarda bulunulduğu ve hatta savaş suçları işlendiği"
sonucuna vardığını yazıyordu.
güvenlik konseyi
kararının maddeleri
kararın birinci maddesi; "acil
ateşkes, şiddetin ve sivillere yönelik saldırıların ve insanlık
dışı davranışların tamamen sonlandırılması"nı talep
ederken; ikinci madde, "krize, libya halkının meşru
taleplerine ters düşmeyen bir çözüm bulunması için yoğun bir
çaba gösterilmesi"nin gerekliliğini vurguluyor. iki madde de,
kağıt üstünde içsavaşın her iki tarafı için de
geçerli.
fakat savaş koalisyonu, "acil ateşkes"i
yalnızca kaddafi'nin birliklerine kabul ettirmek istiyor. ve böylece
libya içsavaşı'nda isyancıların tarafında yer alıyor. bu, "bir
devletin toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına
yönelik her tür şiddeti ya da şiddet tehdidi"ni yasaklayan
birleşmiş milletler şartı'nı açık bir biçimde ihlal etmek
anlamına geliyor.
Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi
dahi "herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren
konulara müdahale" etmeye karar verme hakkına sahip değil.
(bm şartı'nın 1. bölümünün 2. maddesinin 4. ve 7.
paragrafları)
ancak kararın yedinci ve altıncı maddeleri
neredeyse sınırsız bir savaş için yetki niteliğinde. bu
maddelerde güvenlik konseyi, savaş yürütmeyi arzulayan devletlere
"Libya'da saldırı tehdidi altındaki sivilleri ve yaşam
alanlarını korumak için gerekli tüm önlemleri alma"
yetkisini tanıyor. bu konudaki yegane kısıtlama Libya
topraklarında "diğer devletlere ait her tür işgal
birliği"nin yasak olması. ancak müdahil güçler bu
kısıtlamanın kara kuvvetlerinin sınırlı bir süre için
kullanılmasını kapsamadığı kanaatinde.
altıncı madde,
sonuçta "Libya hava sahasının tüm uçuşlara kapatılması"nı
öngörüyor. bu maddeden kaynaklanan "uçuş yasağına
uyulması için gerekli tüm önlemlerin alınması" yetkisi,
Nato'ya savaş izni olarak hizmet ediyor.
Birleşmiş
Milletler güvenlik konseyi, böylece Kaddafi'yi artık
çıkarlarının güvenilir bekçisi olarak görmeyen ve şimdi -
uluslararası hukuka aykırı bir biçimde - askeri müdahaleyle
Libya'da bir rejim değişikliği yapma şansını sezen devletlere,
amaçlarına ulaşmakta yardımcı olma görevini üstlendiğini
ortaya koyuyor.
Birleşmiş Milletler kararını veto etme
hakkına sahip olan rusya ve çin, oylamada çekimser kalarak kararın
geçmesine izin verdiler. rus ve çin hükümet sözcülerinin,
sonradan bombardımanlardan duydukları "üzüntü"yü dile
getirmeleri saflık olarak adlandırılabilirdi, ancak batılı savaş
ittifakına yapılan bu eleştiri gerçekte yalandan ve su katılmamış
alaydan ibaret. çünkü saldırıların nasıl yürütüleceği
baştan belliydi. washington, londra ve paris hükümetleri,
Libya'daki içsavaşı "isyancılar"ın zaferiyle
sonlandırmak istediklerini hiçbir zaman gizleme gereği
duymadı.
daha 11 mart'ta, kısacası Birleşmiş Milletler
güvenlik konseyi'nin savaş yetkisi vermesinden bir hafta önce, ABD
devlet başkanı obama şöyle demişti: "Kaddafi'nin yanlış
tarafta olduğuna inanıyorum. muhalefetle ilişkiye geçeceğiz ve
Kaddafi'yi iktidardan indirme amacımıza ulaşmak için uluslararası
kuruluşlara başvuracağız." (ndr info: das forum,
26.03.2011)
hiçbir zaman ateşkesi sağlama amacı güdülmedi.
hiçbir zaman içsavaşın tarafları arasında yapılacak bir
anlaşmaya dayalı bir çözüm göz önüne dahi alınmadı.
venezüela'nın, türkiye'nin ve afrika birliği'nin aracılık yapma
girişimleri dikkate dahi alınmadı.
ve çin ve rus
hükümetleri de biliyor ki, Birleşmiş Milletler Nato'nun savaşını
ne düzeltebilir, ne de durdurabilir. çünkü veto hakkına sahip
olan ABD, Fransa ve ingiltere'nin onayı olmadan şu anda geçerli
olan karar artık değiştirilemez.
Libya dışişleri bakan
yardımcısı halit kaim, daha kararın açıklandığı gün,
trablus hükümeti'nin ilan ettiği ateşkesi gözlemlemek için
uluslararası bir komisyonun Libya'ya gönderilmesini önerdi. focus
online, 19 mart günü şöyle yazıyordu: "Libya'da iktidarda
olan Kaddafi, uluslararası baskılara dayanamayarak silahları
susturdu." dışişleri bakanı Hillary Clinton'nın yanıtı
"olsaydı somut kanıtlar görürdük, ki böyle bir şeyin
gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsizliğini koruyor"
oldu. ve batı başkentlerinde, Libya'daki durumu aydınlatma arzusu,
ateşkesin sağlanmasına ve uluslarası bir komisyon tarafından
gözlenmesine duyulandan fazla değildi. savaş yanlıları, aynı
gün hava saldırılarını başlattı.
Nato'nun savaş
yalanları
"Libya'nın diktatörü kendi halkına
karşı savaş yürütüyor ve sistematik olarak sivil halkı
bombalıyor." Nato saldırısının başlamasından önceki
haftalarda medyada çıkan haberler bu ve benzeri biçimdeydi.
lüksemburg dışişleri bakanı, daha 23 şubat'ta "Libya'da
'büyük çapta bir soykırım' gerçekleştiğini" açıkladı.
ABD'nin bm temsilcisi susan rice "Kaddafi'nin kendi halkını
kestiğini" iddia etti. (frankfurter allgemeine zeitung
03.03.2011)
bu açıklamaların ne kadar kuşkulu olduğunu,
ABD savunma bakanı gates'in "pentagon'un elinde, devrim lideri
Kaddafi'nin sivil hakı havadan bombalattığına dair bir kanıt
olmadığı, bu bilginin yalnızca basındaki haberlere dayandığı"
şeklindeki açıklaması açıkça ortaya koyuyor. (frankfurter
allgemeine zeitung 03.03.2011)
uluslararası hukuk uzmanı
reinhard merkel, 22 mart'ta frankfurter allgemeine zeitung'da
"Kaddafi, kendileri de savaşın bir parçası olan silahlı
isyancılara karşı savaş yürütüyor. birkaç saat öncesinde
fırıncı, ayakkabıcı ya da öğretmen olmuş olsalardı dahi,
isyancılar silahlanıp savaşmaya başladıkları andan itibaren
artık sivil olmazlardı. Kaddafi'nin birliklerinin sivilleri
öldürdüğü birçok kez iddia edildi, ancak hiçbir kaynakta
inandırıcı biçimde belgelenmedi" yazarken haklıydı.
(frankfurter allgemeine zeitung 22.03.2011)
almanya'nın
Libya savaşı'ndaki rolü
alman hükümeti'nin, Birleşmiş
Milletler güvenlik konseyi'nin savaş yetkisi kararına 'evet' oyu
vermemesine medyanın ve aynı zamanda spd'li ve yeşil
parlamenterlerin duyduğu öfke büyüktü. ancak almanya'nın resmi
çekimserlik açıklaması; gerçeğin, en iyi olasılıkla ancak
yarısı. alman ordusu, Nato hava saldırılarına aktif olarak
katılmasa da; başbakan merkel, daha 19 mart'ta yapılan Libya özel
zirvesi'nde, alman hükümeti'nin askeri müdahalenin hedeflediği
sonuçları desteklediğini açıkladı. savaş koalisyonuna "başarı"
dileklerini açıkça dile getirdi. iki hafta sonra Nato, almanya'nın
da onayıyla Libya'daki savaşın komutasını üstlendi. ve Libya'da
savaşan Nato devletlerinin yükünü hafifletmek için awacs
görevleri üstlenecek 300 alman askeri daha afganistan'a
gönderildi.
başbakan, paris'te ABD'nin Libya savaşı için
almanya'daki askeri üsleri kullanabileceği sözünü verdi. Nato
savaşın komutasını üstlenene kadar; ABD saldırılarının
komuta merkezi, pentagon'un stuttgart'taki afrika bölgesi
komutanlığı "africom"du. "us-africa command",
daha saldırının başladığı gün, yalnızca Libya hava
kuvvetleri'nin etkisiz hale getirilmediğini, hava alanları ve
uçaksavar mevzilerinin bombalanmadığını, aynı zamanda
Kaddafi'nin kara kuvvetlerinin de bombardımanın hedefleri arasında
yer aldığını açıkladı. almanya'daki spangdahlem Amerikan hava
üssünden havalanan hayalet uçaklar da saldırılara katıldı.
aynı şekilde ABD'nin kullandığı awacs uçaklarının komuta
merkezi de almanya'da yer alıyor. bu uçaklar, uçan hava gözetleme
ve uçuş komuta merkezleri olarak iş görüyor ve şu anda
Libya'daki hedeflere gerçekleştirilen Nato saldırılarını
koordine ediyor.
almanya, böylece daha önce yugoslavya,
afganistan ve ırak savaşlarında da olduğu gibi Libya savaşında
da önemli bir işleve sahip.
Kaddafi rejimi ve Libya'daki
yaşam koşulları
ingilizler'in iktidara getirdiği kral
1. idris'in, "özgür subaylar hareketi" tarafından
1969'da devrilmesinin ardından Libya devlet başkanlığını
üstlenen muammer Kaddafi, uluslararası siyasette antiemperyalist
bir rol oynayan "arap sosyalizmi"nin savunucusu olarak
kabul ediliyordu.
Kaddafi, tobruk'taki ingiliz hava üssünü
ve trablus'daki dev ABD hava üssü "wheelus field"i
kapattırdı. petrol sahalarını ve tüm petrol endüstrisini
kamulaştırdı. tarlaları kamulaştırılarak yoksul köylüler
arasında paylaştırdı. bedava sağlık hizmeti, dul, yetim ve
yaşlılar için para yardımı, zorunlu ve parasız eğitim ve
trablus, bengazi ve sebha'da üniversitelerin açılmasını içeren
bir sosyal politikayı petrol gelirlerinden finanse ederek hayata
geçirdi.
devlet, ev inşaatları ve tarım için faizsiz
kredi veriyor. Libya, diğer afrika ülkelerine oranla oldukça
yüksek bir maaşın yanında düşük bir ev kirası düzeyine ve
devlet tarafından sübvanse edilen temel gıda maddelerinde sabit
fiyatlara sahip. bugüne kadar gecekondu mahallelerinin ve
dilencilerin sayısı hep yok denecek kadar az oldu.
bir
zamanların geri kalmış çöl ülkesi, varlıklı bir arap ülkesine
dönüştü. dünya bankası'nın verilerine göre, kişi başına
düşen gelir 1970 - 2010 arasında 5.800 dollar'dan 12.000 dollar'a
çıktı. Libya, afrika kıtası'ndaki en yüksek kişi başı gelire
sahip. örneğin 80 milyon mısırlı'nın yarısı günde 2
dollarlık yoksulluk sınırının altında yaşarken, Libya'da aylık
ortalama maaş 510 euro seviyesinde. (martin lejeune, taz,
24.03.2011)
Birleşmiş Milletler gelişme istatistiği hdi
("human development index") de, Libya'nın afrika
kıtası'ndaki en gelişmiş devlet olduğunu ortaya koyuyor. Libya,
hdi sıralamasında güney afrika ve mısır'dan oldukça yukarılarda
ve aynı zamanda suudi arabistan, rusya ve türkiye'nin de
üstünde.
Libya hükümeti, altyapı projelerine ve
endüstrileşmeye geçtiğimiz onyıllarda milyarlarca dollar
harcadı. bu projelerin en büyüklerinden biri "great man-made
river project". uzun vadede Libya, mısır, sudan ve çad'a
tatlı su ulaştırması tasarlanan gmmr projesi, dünyanın en büyük
içme suyu ve sulama sistemi. su; çölde yer alan, yaklaşık 500
metre derinlikteki dev yapay yeraltı göllerinden, 1300'den fazla
pompa ve binlerce kilometre uzunluğundaki bir boru ağı
aracılığıyla, halka içme suyu sağlamak ve toprağı tarıma
elverişli hale getirmek amacıyla sulamak için, örneğin Libya'nın
kuzeyindeki kıyı bölgelerine aktarılacak.
boru ağı için
gereken devasa boruların üretimi için fabrikalar açıldı. ayrıca
ülkedeki cadde ağının genişletilmesine ve kıyı şeridi boyunca
inşa edilen demiryoluna milyarca dollar akıtıldı.
tüm
bunlara rağmen işsizlik oranı yaklaşık yüzde 30 ve özellikle
gençler arasında yüksek. bu durumun sorumlusu, tüm büyük
altyapı projelerinde Libyalılar'ın değil, yabancı işçilerin
çalıştırılması. içsavaş başladığında Libya'da, çoğunluğu
komşu ülkeler mısır ve Tunus'un yanında çin, bengladeş,
türkiye ve kara afrika'dan gelen yaklaşık bir buçuk milyon göçmen
işçi olduğu tahmin ediliyor. bu işçilerin, aralarında 30 bin
çinli de bulunan birkaç yüzbini içsavaş nedeniyle Libya'dan
kaçtı ya da merkezi yurtdışında olan şirketleri tarafından
kaçırıldı.
isyanın daha ilk günlerinde; isyancıların,
güney kore merkezli bir şirketin, binden fazla bengladeşli işçinin
çalıştığı şantiyelerine saldırdığı haberleri yayıldı.
Libya'nın doğusunda türk şirketlerine ait 30 şantiye yerle bir
edildi. Libya'da yaklaşık 200 türk şirketi, özellikle inşaat
sektöründe faaliyetteydi ve toplu konutlar, alışveriş merkezleri
ve oteller inşa ediyordu.
mısırlı göçmen işçiler de
tehdit altında. mısır dışişleri bakanlığı'nın verdiği
bilgilere göre, isyanın ilk günlerinde 4 bin kişi, birkaç
mısırlı öldürüldüğünden ve geri kalanların hayatı
tehlikede olduğundan Libya'dan kaçtı. (frankfurter rundschau
21.02.2011)
en büyük tehlikeyle karşı karşıya olanlarsa
siyah afrikalılar. çoğunun, içsavaşların devam ettiği ya da
diktatörlük rejimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerine dönme
şansı yok.
arap televizyon kanalı al jazeera, "özgürlük
savaşçıları"nın siyah afrikalı göçmen işçilere
uyguladığı ırkçı katliam görüntülerini yayınladı. sahra
çölü'nün güneyindeki ülkelerden gelen, sayılarının
düzinelerce olduğu tahmin edilen işçi öldürülürken,
görgü tanıklarının da belirttiği gibi, yüzlercesi, gözü
dönmüş hükümet karşıtları siyah afrikalı lejyoner avına
çıktığından saklandı. (african migrants targeted in Libya, al
jazeera, 28.02.2011)
isyanın nedenleri
Libya'da
şubat ayının ortalarında, Tunus ve mısır örneklerini izleyen
isyanın patlak vermesinde belirleyici olan neden, yoksulluk ve
sefalet değil, şüphesiz Kaddafi rejimi ve rejim yanlısı
aşiretlerin otoriter iktidar politikalarıydı.
Libya'daki
insan hakları ihlalleri, uluslararası af örgütü'nün ("amnesty
international") ülke raporlarına göre sayısız diğer
ülkedekinden farklı olmasa da; Nato savaş koalisyonu'nun arap
müttefiklerinde, örneğin suudi arabistan'da, durum çok daha kötü.
tabii bu, Libya'daki insanlar için bir avuntu olmaktan uzak.
bunun
yanında, ülkeye binlerce göçmen işçi alınırken çok fazla
sayıda insanın işsiz olması da önemli bir etkendi.
alman
hükümetine de danışmanlık yapan "bilim ve siyaset vakfı"
("stiftung wissenschaft und politik"), 12 mart'ta
yayınladığı durum tespit raporunda, 17 şubat isyanı'nın
"çoğunluğu geçlerden oluşan Libyalılar'ın Tunus ve
mısır'daki devrimleri taklit etme çabası olarak başladığını"
açıklıyordu. "karakolları ve devlet dairelerini ateşe
vererek ayaklanmayı ateşleyenler"in çoğunluğunu, "işsiz
ya da geçimini sağlamasına yetecek kadar çalışmayan genç
erkekler" oluşturuyordu. (swp-aktuell: "libyen nach
gaddafi", 12 mart 2011)
ayaklanmanın merkezi, eskiden
ülkenin siyasi ve ekonomik merkezi olan doğu bölgesi sirenayka. bu
bölgede aşiret ilişkileri, ülkenin batısındaki trablusgarp'ta
olduğundan çok daha güçlü. 1969'da devrilen kral,
sirenaykalı'ydı ve iktidarı bölgedeki aşiretlere
dayanıyordu.
Libya'nın doğusunda yaşayan insanlar,
muhtemelen siyasi ve ekonomik açılardan ayrımcılığı uğradı.
ancak bu konu hakkında; şimdiye kadar, isyancılar tarafından da
yayınlanmış net bir bilgi yok.
başlıca nedenlerden
birinin, aşiretler arasındaki kemikleşmiş rekabet olması büyük
bir olasılık. "bilim ve siyaset vakfı", "aşiret
ilişkileri, Libya siyasetinde önemli bir rol oynuyor. Kaddafi'nin
yönetimi altında aşiretler, hiyerarşideki yerlerine göre resmi
makamların ve devletin elindeki kaynakların paylaştırıldığı
toplumsal birimler olma işlevini üstlendi. [...] (isyancılar
arasındaki) siyasi aktörlerin çoğunluğunun derdi, devletin
yapısından çok kaynakların paylaşımı. [...] son ayaklanmanın
patlak vermesinin öncesinde Kaddafi rejimi'nin karşıtları, esas
olarak etkisi son derece küçük olan sürgündeki partilerden ve
silahlı islamcılardan oluşuyordu." muhalif gruplar arasında
şu anda "yalnızca müslüman kardeşler örgütsel bir
sürekliliğe ve özellikle kuzeydoğudaki şehirlerde yoğunlaşan
kayda değer bir tabana sahip. aşırı islamcılar da, en çok 90'lı
yıllarda silahlı grupların etkin olduğu kuzeydoğuda var."
(swp-aktuell: "libyen nach gaddafi", 12 mart
2011)
Kaddafi'yi cehennemin dibine göndermeyi istemek, tabii
ki Libyalılar'ın en doğal hakkı. ancak isyancıların bunun için
halkın çoğunluğunun onayına ihtiyacı var. ve bu desteğe sahip
olmadıkları açıkça ortada.
isyancıların önderliği,
bunun yerine trablus'a kadar önlerine çıkan bütün engelleri
bombalayarak yolu açacak Nato'ya güveniyor. ancak bu, kuzuyu kurda
emanet etmekten başka bir şey değil. çünkü emperyalist
devletler, yalnızca kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarının
peşinde; ne demokratik kendi kaderini tayin hakkı, ne de ülkenin
zenginliklerinin adil paylaşımı gibi bir dertleri var.
savaşın
hedefleri ve ABD'nin ve ab devletlerinin çıkarları
Libya,
afrika'nın en büyük petrol rezervlerine sahip. petrol ihracatının
yüzde 70'ini Avrupa Birliği ülkelerine yaparken, bunun yüzde
29'luk kesimini italya'ya, yüzde 14'ünü Fransa'ya, yüzde 11'ini
almanya'ya, yüzde 10'unu ispanya'ya ve yüzde 4'ünüyse
ingiltere'ye gerçekleştiriyor. italya, petrol gereksiniminin
neredeyse dörtte birini (yüzde 24) Libya'dan karşılarken; bu
oran, Fransa'da yüzde 10, almanya'da ise yüzde 6. Libya'nın petrol
ihracatının yüzde 13'lük kısmı çin'e. italya, Libya'nın
doğalgaz ihracatının büyük bir bölümünün gerçekleştiği
ülke: italya, doğalgaz ithalatının yüzde 13'lük kısmını
Libya'dan karşılıyor. (us-energy information administration (eia),
international trade center (itc), trademap 2011)
2004'te
Libya'ya yönelik yaptırımların sona ermesinden sonra, yabancı
yatırımcılar yeniden ülkeye sokuldu ve neredeyse tüm batılı
enerji şirketleriyle, bunun yanında çin ve rus şirketleriyle de
milyarlarca dollarlık anlaşmalar imzalandı.
bu şirketlerin
arasında ingiliz-hollanda menşeli bp, Fransız petrol şirketi
total, italyan enerji şirketi, alman rwe ve basf'ın doğalgaz ve
petrol bölümleri, repsol (ispanya), ABD'den exxon ve oasis group,
gazprom (rusya) ve çin'den national petroleum corporation (cnpc)
bulunuyor.
italyan eni şirketi, hem Libya petrol
sektöründeki, hem de genel olarak ülkedeki en büyük yabancı
yatırımcı durumunda. eni, 2007'de 2047'ye kadar petrol ve doğalgaz
temin hakkını garanti altına alan, 28 milyar dollarlık bir
sözleşme imzaladı.
alman basf'ın petrol sektöründeki
temsilcisi olan wintershall, Libya petrol sektöründe 2 milyar
dollarlık paya sahip. alman enerji devi rwe'ye bağlı olan dea, 40
bin kilometrekareden büyük bir petrol ve doğalgaz yatağının
imtiyazını elde etti ve bu alanda yaklaşık 700 milyon dollarlık
bir yatırım yapmayı planlıyor.
bp, 55 bin kilometrekarelik
yeni bir sahada araştırma yapma hakkı için 900 milyon dollar'ın
üstünde bir bedel ödedi ve uzun vadede 20 milyar dollarlık
yatırım yapmayı planlıyor. ABD, şimdiye kadar Libya'da oldukça
zayıf bir varlık gösteriyordu. exxon, 2008'de araştırma amaçlı
sondaj hakları için yalnızca 97 milyon dollar ödemişti.
ancak,
Libya hükümeti yabancı şirketlere yatırım lisanslarını epsa-4
adında bir sisteme dayanan sert koşullar altında verdi. böylece,
Libya devletine ait olan petrol şirketi noc ("national oil
corporation of Libya") ülkede çıkarılan petrolün yaklaşık
yüzde 90'lık bölümününün kontrolünü elinde tutmayı başardı.
enerji devleri için dünya çapında en düşük kar oranlarına
sahip petrol çıkarma koşulları Libya'da.
Kaddafi, en
geç 2009'dan bu yana artık güvenilir bir ortak olarak
görülmüyor.
ispanyol gazetesi "el pais",
2009'un ocak ayında şöyle yazıyordu: "Libya devrim lideri
muammer Kaddafi, düşen petrol fiyatları karşısında alışılmışın
dışında bir adım atmayı düşünüyor." Kaddafi,
"ülkesindeki uluslararası petrol şirketlerine ait tesislerin
kamulaştırılması olasılığının varlığını reddetmiyor.
bunu yapmak zorunda kalmamayı umduğunu, ancak düşen fiyatların
başka bir seçenek bırakmadığını söylüyor." (die presse
26.01.2011)
Kaddafi, gerçekten Libya'da faaliyet gösteren
kanada menşeli "verenex"i kamulaştırdığında;
yatırımcılar için petrol sektöründeki en önemli branş raporu
olan "heating-oil", şöyle yazıyordu: "Libya, özel
mülkiyeti kamulaştırmakla tehdit ediyor, gelirini arttırmak ya da
firmalardan 'haraç' almak için önceden imzalanmış sözleşmeleri
yeniden değerlendiriyorsa; uzun vadeli yatırım yapmak için
gerekli olan güvenlik, şirketlerin elinden alınıyor demektir."
(heatingoil.com, 29.09.2009)
2011 şubat'ında başlayan
içsavaşın neticesinde, Libya'daki petrol üretiminin yarısına
yakını sekteye uğramış ve ülkenin petrol ihracatı, varil
fiyatını bir anda 120 dollar'a yükseltecek biçimde
çökmüştü.
Avrupa Birliği devletleri, isyancılarla Libya
hükümeti arasındaki mücadelenin sürmesinin petrol fiyatlarını
daha da yükseltmesinden ve böylece ekonomileri için büyük bir
doğurmasından korkuyordu. avusturya ekonomi bakanı reinhold
mitterlehner, ekonomide durgunluk ihtimalinden bahsediyor ve
avrupa'nın "mağrip ülkeleri'ndeki siyasi durumun bir an önce
açıklığa kavuşmasına" ihtiyaç duyduğunu
söylüyordu.
Kaddafi, batı için bir belirsizlik
faktörüne dönüşmüştü.
enerji kaynaklarının
üstündeki devlet kontrolü, ithalat yasakları ve fiyat
kontrolleriyle devlet tarafından yönlendirilen ekonomi, hiçbir
zaman batı'nın neoliberal prensipleriyle uyumlu olmamıştı. şimdi
artık tehlikeye giren yalnızca petrol arzının devamlılığı
değildi; avrupa, ayrıca içsavaş dolayısıyla afrika'dan gelen
bir mülteci dalgası tarafından da "tehdit
ediliyordu".
tehlikeye giren bir diğer şeyse, avrupalı
enerji şirketlerinin 400 milyar dollar yatırım yapmayı
planladıkları "desertec-project"ti. "desertec"in,
kuzey afrika'nın çöllerinde güneş enerjisinden elde edilen
elektrikle tüm avrupa'nın ihtiyacını karşılaması
tasarlanıyordu. Libya, bu projenin temel yerleşimlerinden biri
olmasının yanında, elektriğin avrupa'ya aktarılmasında transit
ülke durumunda.
ve göz ardı edilemeyecek bir faktör,
Libya'nın imf ve dünya bankası'nın tekelini tehdit etmesiydi.
bu
nedenle, savaşan Nato devletlerinin hedefinde Libya merkez
bankası'nın döviz fazlasından yaptığı yurtdışı yatırımları
da var. bu yatırımlar, "Libyan investment authority"
tarafından yönetiliyor ve değerlerinin 150 milyar dollar'ın
üstünde olduğu tahmin ediliyor. Libya devleti; gerek ülkedeki,
gerek afrika'nın başka yerlerindeki büyük kalkınma programlarını
döviz rezervlerinden finanse ediyor. (il manifesto, 22.04.2011)
bu
projelere, Libya'nın dünya bankası'ndan kredi almadan finanse
ettiği "great man-made river" projesi ve afrika'nın ilk
telekomünikasyon uydusunun geliştirilmesi örnek
gösterilebilir.
45 afrika devleti 1992'de, "afrika
bölgesel uydu iletişimi" (rascom) örgütünü kurdu. biraz
olsun kabul edilebilir koşullarda bir finansman, yıllarca imf ve
dünya bankası tarafından engellendi. sonunda Libya 300 milyon,
afrika ve batı afrika kalkınma bankaları toplam 80 milyon
dollar'la projeye dahil oldu. böylece afrika 2007'de ilk iletişim
uydusuna sahip oldu. tüm afrika'nın kullanacağı ikinci bir uydu,
2010 haziranı'nda uzaya gönderildi. bu sayede afrika, avrupa'nın
uydularının (örneğin intelsat) kullanımı için talep ettiği
yıllık 500 milyon dollarlık ücreti ödemekten kurtulmuş
oldu.
daha önemlisi; Libya'nın, afrika birliği'ne ait üç
bağımsız finans kurumunun oluşturulması için yaptığı
yatırımlar: merkezi yaounde'de (kamerun) olan afrika para fonu,
merkezi trablus'ta olan afrika yatırım bankası ve merkezi abuja'da
(nijerya) olan afrika merkez bankası.
bu kurumların
başarıyla kurulması; afrika ülkelerinin, (neokolonyal ve
emperyalist iktidarın araçları olan) imf ve dünya bankası'ndan
kendilerini kurtarmasını sağlayacaktı.
Libya'daki rejim
değişikliğinden sonra Nato güçleri, bir gün afrika'nın
bağımsızlığını olanaklı kılacak olan bu kurumları ortadan
kaldıracaklar.
ABD devlet başkanı obama, 25 şubat'ta
Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi'nin yaptırım kararını
açıklamasının üstünden daha bir gün geçmişken, ABD'nin Libya
devleti'ne ait, değeri 30 milyar dollar'ı aşan finans yatırımına
el koymasını sağlayan bir "executiv-order"a imza attı.
birkaç gün sonra Avrupa Birliği de, Libya'ya ait yaklaşık 45
milyar dollarlık yatırımı dondurduğunu açıkladı.
Libya'nın
finans yatırımlarına neden el konduğunu, (60'lı yıllardan bu
yana ABD hükümet danışmanı olan) zbigniew brzezinski, 28 nisan
2011'de tagesspiegel'le yaptığı röportajda açıkladı: "verili
koşullarda müdahale etmenin, Libya'nın kontrolünü Kaddafi'ye
bırakarak, ona arap dünyası'nın en önemli batı karşıtı
liderine dönüşme olanağını tanımaktan daha iyi olduğu
fikrindeydim."
içsavaşın başlamasıyla, durum
temelden değişmişti.
Libya'nın petrol rezervlerinin
çoğunluğunun bulunduğu kuzeydoğusunu kontrolü altına alan
silahlı ayaklanma; batı'ya, trablus'taki yıllarca el üstünde
tutulmuş "dost"undan ve artık güven vermeyen iş
ortağından kurtulma şansını verdi.
sevgi ile övülen
"özgürlük savaşçıları", bölgenin aşiret reisleri,
petrol ve doğalgaz gelirlerini şimdiye kadar Kaddafi'yle
paylaşmışlardı. şimdiyse, görünüşe göre tek avantacı
kendileri olmak istiyorlar. batı'yı, askeri yardım gelmezse tüm
petrol arzını durdurmakla tehdit ediyorlar.
Libya'nın en
önemli petrol ve doğalgaz limanları, ülkenin doğu sahilinde yer
alıyor. yine bu bölge, Libya'nın rezervlerinin yüzde 80'ine sahip
olan, daha güneyde yer alan sirte petrol yataklarından gelen boru
hatlarının kesişme noktası.
ab enerji komiseri günther
oettinger, neden Kaddafi'ye finansal açıdan zarar vermek için
Libya'nın petrol ve doğalgaz ihracatına yönelik yaptırımlara
yönelinmediği sorusunu şu sözlerle yanıtlıyordu: "yeniden
işletilmeye başlayan petrol ve doğalgaz yataklarının çoğunun
artık Kaddafi'nin elinde olmadığını sanıyoruz."
ingiltere
başbakanı david cameron, 1 mart 2011'de yaptığı açıklamada,
"Libya'nın ve halkının geleceği için albay Kaddafi'nin
rejimi son bulmalı. ve Kaddafi ülkeyi terk etmeli. bu sebepten,
Kaddafi rejimi'ni izole etmek, paradan uzaklaştırmak, iktidarını
azaltmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız."
anlaşılan,
isyan olmasaydı, batı gelecekte de Kaddafi'yle anlaşmanın bir
yolunu bulacaktı. ne de olsa, yalnızca petrol değil, silah
anlaşmaları da son derece iyi gidiyordu.
2004-2010 yılları
arasında ingiltere, Fransa, italya ve almanya'nın Kaddafi rejimine
sattığı silahların değeri bir milyar euro'nun üstünde.
avrupalı
silah şirketi eads; 2009'dan içsavaşın başlamasına kadar, raket
rampaları ve tanksavar raketleri satmayı sürdürdü. silahların
üreticisi, eads'ın yan şirketi olan mbda, internet sayfasında
"milan 3" sistemini, "geliştirilmiş öldürme
potansiyeli" olan, isabet oranı çok yüksek bir silah olarak
pazarlıyor. bu silahın Kaddafi'ye satılacak olan son partisi, 28
şubat 2011'de yürürlüğe giren silah ambargosu nedeniyle
durduruldu.
Kaddafi, her şeyden önce Libya'yı "avrupa
kalesi"nin mültecileri engelleme mücadelesinin bir parçası
haline getirdi. avrupa sınır koruma ajansı frontex'le sıkı bir
işbirliği içine girdi. almanya, helikopterler aracılığıyla
mülteci taşıyan teknelerin akdeniz'de tespit edilmesi görevini
üstlenirken; konumları tespit edilen mülteciler, italyan gemileri
tarafından yakalanarak Libya sahil koruma ekiplerine teslim
ediliyordu.
tıpkı mısır gibi Libya da, Avrupa Birliği
için bir "istikrar" garantisiydi. ancak, Kaddafi 2010
kasımı'nda avrupa'yı yasadışı göçün önüne set çekmekte
desteklemek için Avrupa Birliği'nden 5 milyar euro talep etti.
Kaddafi, bu talebiyle avrupa devletlerinin gözünde haddini
aşıyordu. (focus-online, 31.08.2010)
batı'nın yeni
müttefikleri
Paris, Londra ve Washington hükümetleri;
Libya'nın doğusundaki isyanın önderlerinin, trablus hükümetine
oranla batı'nın çıkarlarına uygun hareket etmeye çok daha
yatkın olduğunu farketmekte gecikmedi.
ABD dışişleri
bakanı Hillary Clinton, 27 şubat'ta aşağıdaki açıklamayı
yapıyordu: "obama hükümeti, Libyalılar'a muammer Kaddafi'yi
başlarından atmaları için gereken her tür desteği vermeye
hazır. [...] doğuda örgütlenmeye çalışan çeşitli
Libyalılar'la ilişki kuruyoruz. isyan, ülkenin batısına da
yayılırsa; oradaki Libyalılar'la da ilişkiye geçeceğiz. [...]
sonucun ne olacağını söylemek için henüz çok erken, ama bizden
beklenen her tür desteği vermeye hazır olacağız." (michel
chossudovsky, 07.03.2011)
Fransa, 27 şubat'ta bengazi'de
kurulan Libya geçici ulusal meclisi'ni "Libya halkının yegabe
meşru temsilcisi" olarak tanıyan ilk Nato ülkesi oldu. ve
Mahmud Cibril ile Abdula el-issavi'yi 10 mart'ta paris'teki elysée
sarayı'nda ağırladı. her ikisi de, Libya geçici ulusal meclisi
tarafından batılı devletlerle ilişki kurmak ve bu ilişkileri
sürdürmekle görevlendirilmişti.
ancak "Libya halkının
meşru temsilcileri", olsa olsa Libya'nın altı buçuk
milyonluk nüfusunun üçte birini temsil ediyor. ülkenin isyancılar
tarafından kontrol edilen altı doğu bölgesinde bir buçuk milyon,
misurata'daysa 600 bin insan yaşıyor.
yeni kurulan "ulusal
meclis"in ve isyancıların hükümetinin üyeleri, ağırlıklı
olarak Kaddafi rejimi'nin geçmişteki yüksek bürokratlarından ve
yüksek rütbeli subaylarından oluşuyor. "ulusal meclis"in
başkanı mustafa Abdül celil, 2007'den 15 şubat 2011'de isyanın
başlamasına kadar, Kaddafi hükümeti'nde adalet
bakanıydı.
"ulusal meclis" 22 mart'ta, adalet eski
bakanı Mahmud Cibril'i geçici hükümetin başına geçirdi.
cibril, söz konusu günden bir hafta önce, 18-19 mart tarihinde
paris'te gerçekleştirilen Libya zirvesi'nde Fransa devlet başkanı
sarkozy ve Amerikan dışişleri bakanı Clinton tarafından, sanki
Kaddafi artık iktidarda değilmişçesine resmen ağırlandı.
Mahmud
Cibril, batı için neredeyse mükemmel bir müttefik. "frankfurter
allgemeine zeitung", cibril'i neoliberal ekonomi politikası
uzmanı olarak nitelendiriyor. yıllarca iktisatçı olarak ABD'de
stratejik planlama ve karar alma konularında ders verdi. ve Tunus,
mısır ve suudi arabistan'daki genç şirket yöneticileri ve
hükümet üyelerini eğitti.
2007'de Libya'ya dönmesinin
ardından, Kaddafi rejimi'ne planlama bakanı ve ulusal ekonomik
kalkınma kurumu'nun başkanı olarak hizmet etti. görevi, devlet
kontrolündeki ülke ekonomisinin özelleştirilmesini yürütmekti.
görevi sırasında, özellikle ingiliz ve ABD şirketlerinin Libya
pazarında tutunmalarına önayak oldu. (frankfurter allgemeine
zeitung, 25.03.2011)
isyancıların hükümetinin dışişleri
bakanlığını Abdül el-issavi üstlendi. önceden Libya ekonomi
bakanlığı ve özelleştirme planlama dairesi başkanlığı
yapıyordu. Kaddafi'yle arası bozulduktan ve piyasa ekonomisine
geçiş reformlarının yavaş temposunu eleştirdikten sonra
koltuğunu kaybetmişti.
sirenayka'nın geçmişteki güvenlik
şefi de, şimdi geçici hükümetin üyesi. batı'nın yakından
tanıdığı ali tarhuni, "geçici hükümet"in ekonomi,
finans ve petrol bakanı. 40 yıl ABD'de yaşadıktan ve yıllarca
university of washington'da ekonomi ve finans dersleri verdikten
sonra bu yılın mart ayında Libya'ya döndü. görevi, pazar
ekonomisine geçiş için hazırlıkları tamamlamak. (frankfurter
allgemeine zeitung, 30.03.2011) göreve başlamasının hemen
ardından yaptığı ilk işlerden biri, "özgür Libya"nın
ham petrolünü pazarlamak için "quatar petroleum company"
ile bir anlaşma imzalamak oldu. yalnızca isyancıların elinde olan
tobruk limanı dahi, günde 300 bin varil ham petrol ihraç
edilebilecek kapasiteye sahip. bu, güncel pazar değeri üstünden
yaklaşık günde 36 milyon ya da yılda 12 milyar dollar'a denk
düşüyor.
savunma bakanlığına, 1975'te de Kaddafi'yi
devirmeyi denemiş olan ömer el hariri getirildi. başarısız olan
darbe girişiminden sonra el hariri ve yirmi arkadaşı idama mahkum
edilmişti. cezası, 1990'da 21 yıllığına ev hapsine çevrildi.
2011 şubatı'ndaki ayaklanma ona isyancıların safına geçme
şansını verdi. (taz, 24.03.2011)
isyancıların ordusunun
genelkurmay başkanı, kısa bir süre öncesine kadar Kaddafi
rejiminin yönetici kadrolarından olan Abdül fatah yunus. mart
ayında isyancılara katılmadan önce Kaddafi'nin özel birliklerini
komuta ediyordu ve üç yıldır içişleri bakanıydı. (süddeutsche
zeitung, 29.03.2011)
mart başı ABD'den Libya'ya dönen
halife haftar, aynı ayın sonunda sonunda isyancıların ordusunun
komutanlığına getirildi. bir zamanlar Libya ordusunda albay olan
haftar'ın, Kaddafi'yle arası yıllar önce bozulmuştu ve ABD'den
Kaddafi'ye karşı silahl bir ayaklanma örgütlemeye çalışıyordu.
washington post'un 26 mart 1996'da belirttiği gibi, kendine "Libya
ulusal ordusu" adını veren kontra benzeri bir gruba başkanlık
ediyordu. ABD tarafından silahlandırılan bu küçük yeraltı
ordusu, virginia'da bir askeri eğitim kampına sahip ve 90'lı
yıllardan bu yana Libya'da ayaklanma girişimlerinde bulunuyor ve
birçok terör eylemi gerçekleştirdi. ingiliz gazetesi daily mail,
19 mart 2011'de halife haftar'ı "devrimin iki büyük askeri
kişiliğinden biri" olarak tanımladı.
isyancıların
ordusunun komutanlarından bir diğeriyse, ABD'nin düşmanı bir
teröristten sözde demokrasi ve insan hakları mücadelesinde
müttefiğine dönüşen ebu bin kumu. new york times'ın 23 nisan
2011'de yazdığı üzere, Kaddafi rejimine karşı savaşan derne
birliği'nin komutanlığını yapıyor. 11 eylül 2001'deki
saldırıların ardından Libyalı militan islamcı bir örgütün
üyesi olarak pakistan'da tutuklanıp, el kaide'ye üye olduğu
gerekçesiyle beş yıl guantanamo'da kaldı. 2007 yılında, bir yıl
hapiste kaldıktan sonra Kaddafi'nin siyasi tutsaklar için çıkardığı
aftan faydalanarak serbest kalacağı Libya'ya gönderildi. (junge
welt, 26.04.2011)
gelecekteki neoliberal ekonomi
politikasının yol haritası
geçici hükümet, çoktan
kendi petrol şirketi "Libyan oil company"yi kurdu. bu
şirketin, Libya devletinin petrol kurumu "national oil
company"nin yerini alması ve Amerikan, ingiliz ve Fransız
şirketlerine uygun koşullarda lisans vermesi planlanıyor. çin ve
rusya'nın Libya'nın dışına itilmesi de bu planın bir parçası.
buna karşılık, Kaddafi 14 mart'ta Amerikan ve avrupa şirketlerinin
çalışma ruhsatlarını çin ve rus şirketlerine devretme
tehdidinde bulundu.
isyancılar, aynı zamanda kendi merkez
bankalarını da kurmuş durumda. yeni kurulan merkez bankasının
görevi; ABD ve avrupa devlerinin el koyduğu, Libya devleti'ne ait
150 milyar dollar'ı aşan parayı, iade edilmesinin ardından
yönetmek.
ingiliz menşeli hsbc bankasının üst düzey
yöneticilerinden oluşan bir ekip, şu anda yeni kurulan "merkez
bankası"na Libya devletinin ingiltere'deki yaklaşık 25 milyar
dollarlık yatırımıyla ne yapacağı konusunda danışmanlık
yapıyor. (il manifesto, 02.05.2011)
isyancıların yönetici
kademesinin, ABD'nin ve avrupa devletlerinin çıkarlarıyla büyük
ölçüde uyumlu hedefler peşinde olduğu açık. onlara kalırsa,
Libya neoliberal ekonomi politikasının ilkelerine göre
yönetilecek.
isyancıların hükümetinin maliye bakanı
tarhuni, zeit'la yaptığı bir röportajda Kaddafi'nin ülke
ekonomisinin kayda değer bir bölümünü kamulaştırmasını
eleştirdi. "ekonominin itici gücünün özel sektör olması
gerek" dedikten sonra ekledi: "uluslararası yatırımcılarla
işbirliği içinde Libya'yı bir finans merkezine çevirmeyi
umuyoruz." özellikle Fransız şirketleri gelecekte Libya'yla
karlı bir ticaret yürütmeyi umabilir: "Fransa gibi baştan
beri bizim tarafımızda olan ülkelerin avantaj sahibi olacağını
düşünüyorum." (die zeit, 07.04.2011)
bengazi'deki
geçici hükümetin başkanı mustafa Abdül celil de, 22 mayıs'ta
şimdi isyancıları destekleyen ülkelerin zaferlerinden kar
edeceğini açıkladı: "devrimimize destek veren dostlarımız,
gelecekte Libya'da en iyi ticaret olanaklarına kavuşacak."
(tagesanzeiger zürich, 23.05.2011)
Avrupa Birliği, aynı gün
isyancılarla resmen diplomatik ilişki başlatarak bengazi'de bir
temsilcilik açtı. Avrupa Birliği dışişleri yüksek temsilcisi
cathrine ashton, açılışa bizzat katılırken "Libya halkının
vizyonu"nu övdü.
13 haziran'da alman hükümeti de,
bengazi'deki geçici hükümeti "Libya halkının tek meşru
temsilcisi" olarak tanıdığını açıkladı.
isyancılara
askeri yardım
ABD devlet başkanı obama, 10 ile 17 mart
arasında, kısacası Birleşmiş Milletler güvenlik kurulu'nun
kararının hemen öncesinde cia'in isyancıları desteklemesine izin
verdi. (focus.de, 31.03.2011) obama'nın verdiği izin, isyancılara
silah yardımını da kapsıyordu. new york times, cia ajanlarının
aynı zamanda hava saldırıları için hedef tespiti de yaptığını
açıkladı. (frankfurter allgemeine zeitung, 01.04.2011; welt.de,
31.03.2011)
19 mart'ta focus online, "ingiliz gizli
servisi mi-6 ajanlarının haftalar öncesinden Libya'ya sızdığını"
yazdı. "askeri hava alanları, uçaksavar mevzileri ve iletişim
merkezleri gibi stratejik hedefleri tespit etmiş ve hava saldırıları
için işaretlemişlerdi." (focus.de, 19.03.2011)
2 nisan
günü, Fransız gizli servisinin bengazi'deki isyancılara üç
haftadan uzun süredir gizlice tanksavar mermisi ve top gönderdiği
ortaya çıktı. (focus.de, 02.04.2011)
muhafazakar wall
street journal, Birleşmiş Milletler kararının kesinleştiği 17
mart günü şöyle yazıyordu: "ABD'nin ve isyacıların resmi
sözcüleri, mısır ordusu'nun ABD'nin bilgisi dahilinde isyancılar
için sınırdan silah geçirmeye başladığını açıkladı.
gönderilenler, ağırlıklı olarak makineli tüfeklerden ve
cephaneden oluşuyor." (peter dale scott, www.hintergrund.de,
31.03.2011)
Nato devletleri, böylece kendi aldıkları
Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi kararına aykırı hareket
ediyorlar. karar; Libya topraklarında her türden silah yardımını,
askeri eğitimi, askeri amaçlara hizmet edebilecek her türden
teknik ve finansal yardımı yasaklıyor. (Birleşmiş Milletler
güvenlik konseyi kararının 13. maddesi)
"nihai
zafer"e kadar savaş
Nato savaşının bir sonraki
aşaması, ABD'nin insansız, yerden kumandalı uçaklarla yapacağı
bombardımanlar ve ingiltere ile Fransa'nın savaş helikopterlerinin
sayısını arttırması.
Nato ve ab devletleri, trablus
rejimi devrilene dek savaşı sürdürme konusunda anlaşmış
durumda. Kaddafi'nin öldürülmesi de bombardımanların "meşru
hedeflerinden biri" kabul ediliyor.
Alman ordusunun da
dahil olduğu kara kuvvetlerinin savaşa katılımı ihtimaline
yönelik hazırlıklar da sürüyor. kara kuvvetlerinin savaşa dahil
olması, sözde "insani yardımların güvenliğinin sağlanması"
adına gerçekleştirilecek. devlet bakanı cornelia pieper (fdp),
alman parlamentosu'nda "hazır bulunan Avrupa Birliği savaş
grupları'nın ve kimi diğer birliklerin kullanımı olanaklar
dahilinde" dedi. (junge welt, 08.04.2011)
Nato, büyük
olasılıkla korkunç sonuçları olacak ve sivil kurbanlarının
sayısı gittikçe artacak bir savaş yürütüyor. isyancıların
zafere ulaşması sağlanamazsa, savaş Libya'nın ikiye bölünmesiyle
de sonuçlanabilir. bu durumda en azından Libya'nın doğusu batılı
şirketler için kârlı bir vahaya dönüşecektir.
Çeviri: http://gueneslipazartesiler.blogspot.com/
23 Ağustos 2011 Salı