Türkiye ile Avrupa Birliği arasında, Türkiye'yi en çok
uğraştıracak konulardan biri olan tarımda sözde gözden geçirme, özde tarımı imha
etme süreci 5 Aralık 2005 itibarıyla başladı. Bu gözden geçirme süreci
Türkiye'de tarımın iflasını hazırlayacak, özellikle küçük ve orta köylülüğümüzü
topraklarından ayrılmaya ve şehirdeki işsizler ordusuna katılmaya zorlayacak
"tedbirlerin" belirlenmesi çalışmalarından öte bir anlam taşımamaktadır. Bir
avuç zengin-büyük patronun çıkarları doğrultusunda Türkiye başta işçi sınıfı
olmak üzere bütün halkımızın zararına yürütülen AB süreci, tarımı ve
köylülerimizi de hedef tahtasına koyarak yola devam ediyor. Bu sürece karşı
çıkmak her ilericinin en önemli görevleri arasındadır.
Tarım, bütün ülkelerin ekonomilerinde son derece kritik bir
önem taşır. Neticede insanların yaşamaları için temel gereksinimleri sağlayan ve
sanayinin birçok kolunun hammaddesini üreten dev bir sektörden bahsediyoruz. Bu
sektördeki daralmalar bir ülkenin dışa bağımlılığını doğrudan etkileyebileceği
gibi özellikle de bizim gibi nüfusun yaklaşık %36'sının (DİE 2000) tarımla
uğraştığı ülkelerde önemli yoksulluk dalgalarına sebep olabilmektedir.
Ülkemizdeki bir avuç zengin-büyük patron ise, kendi çıkarları için, böylesi bir
kritik alanda bile tüm ipleri AB'li emperyalistlerin eline bırakmaktan bir
rahatsızlık duymuyor.
AB ise, Türkiye'deki her türlü "meşru" iktidarların kendisine
kölece itaat etmesinden aldığı güçle iyice pervasızlaşıyor. Normal şartlarda
bütün ortaklarına verdiği tarımsal destek fonlarını Türkiye'ye vermeyeceğini çok
önce belirtmişti. Bu destekler "uyum" sürecinde yaşanacak sıkıntıları
atlatmaları için aday ülkelerin çiftçilerini desteklemesi açısından son derece
önemli. Bu tür fonlar sömürüyü ortadan kaldırmasa bile, aday ülkelere diğer
yıkımların yanında bir nevi sus payı niteliği taşır.
Ancak, AB fonları vermediği gibi, Türkiye'deki tarım
politikalarına müdahale ederek her türlü tarım desteğinin kaldırılmasını da
istiyor. Böylece kendi ülkesinde devleti tarafından desteklenen ve gelişmiş
Avrupalı tarım sektörleri ile bizim görece geri kalmış ve her türlü destekten
mahrum tarım sektörümüzü baş başa bırakacaklar. Hem de kendi tarımımız için her
hangi bir gümrük tedbiri şansı da ortadan kalkacak.
Daha bitmedi. AB'li emperyalistler Türkiye'deki tarım ile
uğraşan nüfusun azaltılmasını istiyorlar. AB emperyalistlerinin bugüne kadarki
talepleri ve bizim egemen çevrelerimizin bugüne kadarki icraatları, tarımla
uğraşan nüfusun azaltılmasında halkımızın yararına yöntemler kullanılmasını
beklemek hayalden öte bir şey değildir. Yukarıda saydıklarımız ile bu talep
birleşince durumun vahameti daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Günümüzde
tarımsal ürünlerden köylülerimizin elde ettiği kâr oranı oldukça düşük ve daha
da düşürülmek isteniyor. Bu koşullar altında ancak büyük toprak sahipleri ve
geniş ölçekli tarımsal üretim yapan büyük şirketler yaşama şansı bulabilecek.
Böylece köylülerimiz topraklarından zorla, iflaslarla koparılıp şehirdeki
işsizler ordusunun sayısını arttırmaya itilecek. Türkiye hâlihazırdaki işsizlik
oranıyla baş edemiyorken bir de köylerden gelen yeni işsizler buna eklenecek. Bu
durum da zaten düşük olan işçi ücretlerini daha da aşağılara çekecek.
Görüldüğü gibi sömürücü sınıfların saldırıları işçilerin ve
köylülerin çıkarlarını gün geçtikçe ayrılmaz bir şekilde ortaklaştırmaktadır.
Köylüler bu saldırılar karşısında çaresiz değildir. Toprağına ve hayatına sahip
çıkmak için örgütlenmek, işçi sınıfının ve ezilenlerin sömürüye ve baskıya karşı
mücadelesine katılmak, ülkenin kaderine ağırlığını koymak imkânsız değildir.
Emperyalistlerin ve egemenlerin saldırılarına tek başına karşı koymak mümkün
değildir. Köylüler her türlü olanaklarını birleştirmeli ve toprağına, geleceğine
sahip çıkmalıdır.