Tarih: 17.08.2006 |  Haberler
ABD ve İngiltere gizli servislerinin "terör saldırısı" komplosu

Bilindiği gibi, Amerikan ve İngiliz emperyalizminin mutlak desteğiyle Filistin'i ve Lübnan'ı yakıp yıkan İsrail ordusunun sistematik terörü bütün dünyada sade insanların büyük tepkisiyle karşılaştı. İsrail siyonizminin vahşetini her gün televizyonlardan seyreden halkların, hükümetlerinin politikasını sorgulamaya başlamasıyla, Bush ve Blair yönetimlerinin kanlı sömürgeci işgal politikalarıyla zaten geniş ölçüde yitirdikleri saygınlıkları bütünüyle tükenme noktasına geldi.

İçinde bulunduğumuz "imaj çağı"nda bu durum egemenler açısından olumsuz sonuçlara yol açabilirdi. İşte bu noktada kanlı katiller blokunun imdadına gizli servisler yetişti. ABD ve İngiliz gizli servisleri, Pakistan gizli servisinin işbirliğiyle İngiltere'de büyük bir terör şebekesi icat ettiler. Hepsi Pakistan asıllı Müslüman İngiliz yurttaşlarından oluşan 23 kişi tutuklandı. Bu kişilerin 11 Eylül olaylarından daha büyük bir eylem hazırlığı içinde oldukları, İngiltere'den Amerika'ya sefer yapan uçaklara gazoz şişeleri içinde sokacakları sıvı maddeleri karıştırarak elde edecekleri patlayıcılarla 10 uçağı havaya uçurmayı tasarladıkları, ancak kahraman gizli servislerin son anda bu komployu keşfederek insanlığı büyük bir felaketten kurtardıkları tantanayla ilan edildi.

Dünya kapitalizminin psikolojik savaş makinesi olarak çalışan yatık medyanın suç ortaklığıyla bütün dikkatler Filistin ve Lübnan'dan uzaklaştırıldı. Binden fazla insanı öldüren, bir milyon kişiyi evinden yurdundan eden, Filistin ve Lübnan'ı taş devrine döndüren, gözler önündeki gerçek terörün ve yıkımın yerini hayali bir eylemin korkusu sardı. Tam da turizm mevsiminin göbeğinde sağa sola yolculuk eden insanların yüreğine korku düşürüldü.

İnsanların korkusu, havaalanlarındaki kontrollerin aşırı sıkılaştırılması, seferlerin iptal edilmesi, su, gazoz ve mamaların bile uçaklara kabul edilmemesi, el çantalarının yasaklanmasıyla kat kat çoğaltıldı. Suni olarak yaratılan bu dehşet ortamında, İsrail, işte böylesine korkunç planları olan teröristlerle aynı amacı paylaşan Hizbullah'a karşı savaşmakla ne kadar haklı bir iş yaptığının nihayet anlaşılacağını umduğunu açıkladı. Tony Blair, terör tehlikesinin ne kadar büyük olduğunu herkesin anlaması gerektiğini belirtti. George Walker Bush, Amerika'nın "İslam faşizmi"yle savaştığını ve yurttaşlarının güvenliğini sağlamak için bu savaşa devam edeceğini ilan etti.

Şu utanmazlığa bakar mısınız, bizzat kendileri faşist olan Bush, Blair, Olmert ve suç ortakları "İslam faşizmi"ne karşı savaştan söz ediyorlar. Bizzat kendileri terörist olan bu kapitalist, emperyalist ve siyonist sömürgeciler, teröre karşı savaştan söz ediyorlar. Açıkçası bunlar herkesi sersem yerine koyuyorlar. Hitler faşizmi, anti semitizmi, yani Yahudi düşmanlığını körükleyerek katliamlarına meşruiyet sağlamaya çalışmış ve İkinci Dünya Savaşına giden yolu açmıştı. Günümüzün faşistleri, İslam düşmanlığını körükleyerek katliamlarına meşruiyet sağlamaya çalışıyor ve adım adım bir bölge savaşına, ardından da yeni bir dünya savaşına giden yolu açıyor.

ABD ve İngiliz gizli servislerinin saçma sapan bir senaryoyla sahneye koydukları bu oyun, bir psikolojik savaş harekâtıdır. Ama yalancının mumu yatsıya kadar yanar. İngiltere'nin yeni terörle mücadele yasası gereğince insanların hiçbir kanıt olmadan suçlanması, mahkeme karşısına çıkarılmadan 28 gün özel sorgu merkezlerinde tutulabilmesi bile bu yalanın çürütülmesini engelleyemeyecektir. Kapitalist yatık medyanın gazeteciliğin en basit kurallarını çiğneyerek, sayısız defa yalanı ortaya çıkmış emniyetin kanıtsız iddialarını tartışılmaz doğrularmış gibi yansıtması, suçlanan kişilerin ve yasal temsilcilerinin görüşlerine başvurmaması, sorgulayıcı ve araştırmacı yöntemlerden ısrarla kaçınması, emniyetin açıklamalarındaki sayısız tutarsızlığa değinme gereği duymaması gerçek bir yüz karasıdır. Kapitalist medya organlarının, her anlamıyla, büyük kapitalist şirketlerin ve devletlerin kullandığı "kitle aldatma silahları" olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Uluslararası kapitalist medyanın bu alçaklığına Türkiye'deki işbirlikçileri de aynı şekilde ortak oldular. Hepsi Amerikan ve İngiliz gizli servislerinin yalanlarını tekrarladılar. Bunlardan biri olan Radikal'in yatık genel yayın yönetmeni İsmet Berkan, "bu kadar büyük yalan olmaz" gerekçesiyle İngiliz istihbaratına ve emniyetine inanmak gerektiğini yazdı. (Bakınız, İsmet Berkan, "Londra komplosu mu yoksa?", Radikal, 13 Ağustos 2006). Berkan, Hitler'in propaganda bakanı Göbbels'in "söylenen yalan ne kadar büyükse, inanan o kadar çok olur" sözünü bilmeyecek kadar cahil mi? Yalan büyüktür, çünkü oyun büyüktür; dürüst insanlara düşen, bu yalanlara ortak olmak değil, onları akıl ve mantık kurallarını kullanarak tartıya vurmaktır. Ama vicdanını sermayeye çevrelerine satanların aklı da tutuluyor.

ABD ve İngiliz emperyalizminin büyük medyayı kullanarak birlikte tezgâhladığı psikolojik savaş senaryosunu boşa çıkaralım. Bu senaryoyu kitlelere yutturmak amacıyla kurban seçilen tutuklu İngiliz yurttaşlarının temel haklarını savunalım. Gerçek katliamları gözden kaçırmak için uydurulan hayali terör komplolarını teşhir edelim. Günümüz emperyalizminin İslam düşmanlığını körüklemesine alet olmayalım.