Tarih: 30.9.2006 |  Haberler
Lübnan Tezkeresi iptal edilmelidir

Millet Meclisi 5 Eylül 2006 günü yaptığı olağanüstü toplantıda Lübnan'a asker gönderilmesini öngören hükümet tezkeresini kabul etti. 533 milletvekilinin katıldığı oylamada 340 kabul, 192 red ve 1 çekimser oy kullanıldı.


Türkiye halkının çok çeşitli kesimlerinin sayısız miting, gösteri, yürüyüş, basın açıklaması, bildiri, kamuoyu araştırmaları yoluyla açıkça ortaya koyduğu iradeyi hiçe sayan iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oylarıyla kabul edilen bu karar kesinlikle gayri meşrudur ve derhal geri alınmalıdır.

Adalet ve Kalkınma Partisi içinde sadece 7 milletvekilinin halkın sesine kulak vermesi (6 red, 1 çekimser), iktidar partisinin halktan ne kadar koptuğunu, emperyalizm ve siyonizm işbirlikçiliği yolunda ne kadar büyük mesafe katettiğini gösteriyor. TÜSİAD etrafında örgütlü vurguncu büyük sermaye çevrelerinden oluşan işbirlikçi "beyaz Türkler" gibi, MÜSİAD etrafında örgütlü palazlanan sermaye çevreleri de işbirlikçi "yeşil Türkler" olarak kendilerini geniş halk kitlelerine karşı konumlandırıyorlar. Türkiye halkı saldırgan İsrail'in sınır bekçiliğini yapacak, siyonist saldırganlara karşı vatanlarını savunan yurtsever Lübnan direnişinin lojistik desteğini kesecek ve punduna getirebilirse direniş güçlerini silahsızlandıracak sömürgeci bir kuvvetin parçası olmak istemiyor. Türkiye halkı, Lübnan, Filistin ve Irak halklarıyla, emperyalist ve siyonist tehditle karşı karşıya karşıya olan bütün Ortadoğu halklarıyla kardeşçe dayanışma istiyor.

Başlangıçta Lübnan'a büyük bir kara kuvveti göndermeyi planlayan hükümet, yaygın halk tepkisi karşısında kısmen geri adım attı. Tezkerede 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının öngördüğü güce Türkiye'nin ağırlıklı olarak denizde devriye görevi yapacak unsurlarla katılacağı, karaya muharip kuvvet gönderilmeyeceği ve gidecek birliklerin Lübnan direniş güçlerinin silahsızlandırılmasında kesinlikle görev almayacağı belirtiliyor. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, "bizden böyle bir görev istendiği anda, askerlerimizi geri çekeriz" sözünü de verdiler. Yine de, 1701 sayılı karara göre denizde yapılacak devriye görevinin amacı Lübnan direnişine silah sevkiyatını engellemek olduğu için Türkiye kendisini saldırgan İsrail'in ileri karakolu, vatanlarını ve halklarını savunan Lübnan direnişinin düşmanı olarak konumlandırmış oluyor. Tepeden tırnağa silahlı ve yeni bir saldırıya hazırlandığını hiç gizlemeyen İsrail'e karşı Lübnan direnişinin silahlanması kadar meşru bir hak olamaz. Türkiye, tezkerenin bu haliyle bile ilkesel-sembolik düzeyde vahim bir haksızlığın ortağı olmaktan kurtulamayacağı gibi, Lübnan ve Filistin halklarına karşı emperyalizmin ve siyonizmin safında eylemli olarak yer almaktan kaçınamayacaktır. Ayrıca, yaratılacak provokasyonlarla tam boy bir sömürgeci işgal gücünün parçasına dönüşme ihtimali de hep var olacaktır.

Bu nedenlerle, kabul edilen tezkerenin iptal edilmesi ve Lübnan'a asker gönderilmemesi için mücadeleyi yükseltelim. Emperyalizmin ve siyonizmin safında yer alarak büyük bir bölgesel güç olacakları hayalini kuran işbirlikçi ve militarist çevrelerin planlarını boşa çıkaralım. Tezkerenin çıkması her şeyin sonu değildir. Türkiye halkı şu ana kadar yaptıklarıyla hükümete geri adım attırdı, ama bu sonuç yetmez. Direnişimizi yoğunlaştırarak tezkereyi iptal ettirmek mümkündür, iptal ettirelim.