Tarih: 18.1.2007 |  Haberler
Onbeşlere sahip çıkılmadan Türkiye'nin geleceğine sahip çıkılamaz!


Türkiye devrimci savaşımının geleneği onbeşlerle başlamıştır!
Onbeşler denince akla antiemperyalist savaşım gelir, işçi sınıfının kapitalist sömürü sisteminden kurtuluşu demek olan sınıfsal savaşım gelir.Tüm halkların bağımsızlığı ve özgürlük mücadelesi gelir. Bu gelenek onbeşlerindir. Ve bu Türkiyenin gerçek sınıfsal kurtuluş savaşım tarihinin başlangıcına işaret eder. 

15'ler Türkiyenin en eski partisi olan TKP'nin kurucuları ve ilk yöneticileridir.
Dünya işçi sınıfı mücadelesinin, Türkiye'deki önderleri, Marksizm-Leninizm ilkelerinin ülkemizdeki ilk öğretmenleri ve savunucularıdırlar. Yurdumuz topraklarında ve emekçi halkımızın özbeöz bağrında yetişmiş olan kurtuluş abideleridirler. Ülkenin geleceğine en gerçek biçimiyle ışık olup sahip çıkmış ve bu uğurda can vermekten dahi korkmamış olan, gerçek kurtuluş savaşı şehitleridirler. İşbirlikçi sermaye sistemine son vererek, işçi sınıfını, köylüleri kendi kaderinin efendisi yapmak isteyen, bu uğurda canlarını vermekten sakınmamış ilk sınıf savaşımının şehitleridirler. Bu sebeple yolumuzu aydınlatan, aydınlatmaya devam edecek olan, 15 birer meşaledirler elimizde ve beynimizde.

Türkiye emekçi halklarının gerçek ataları onbeşlerdir. Emekçi halkımızın ilk anti kapitalist, anti emperyalist savaşımında kurtuluş önderleri, sosyologları, bilgeleri, siyasal sınıfsal öğretmenleri onbeşlerdir. Onbeşlere sahip çıkmadan, demokrasi ve ilerleme yanlısı olduğunu düşünen her kimse, büyük bir yanılgı ve kandırmaca içindedir. Türkiyenin bilim ve tarih insanları, bilimsel kitap yazarları, roman yazarları, sinema, resim ve heykel sanatkârları, emekçi halkımızın sınıfsal kurtuluş davasına gönül vermiş ve desteklemekte olan akademisyenler, (kimlere ve hangi sebeple verilmekte oluşu tartışılıyor olsa da) Noel ödülüne, demokrasi ve insan haklarına sahip çıktıklarından dolayı layık görülmüş olduklarını düşünenler, başka halkların tarihine haksızlık yapıldığına kanaat getirmiş olarak ilgili halklara dayanışmasını sunanlar, gerçekten ideallerinizin kararlı savunucuları olduğunuzu ancak onbeş komünistin akibetine sahip çıkarak göstermiş olabilirsiniz. Tümünüz ve hepimiz birlikte tüm insanlık olarak, onbeşlerin akibetinin ortaya çıkarılmamış oluşundan sorumluyuz. Onbeş komünist önderin akibetini sorgulamayan hiç kimse, gerçek olarak demokrasi ve insan haklarından yana olamayacaktır!

Türkiye işçi sınıfı yaratıcı biçimde sınıf savaşımını sürdürmektedir.
Türkiye'nin gelişmesini, Avrupa'nın daha evvel sanayileşmiş olan devletlerinin yüzyıl  gerisinde götürüyor oluşu, işçi sınıfının sınıf mücadelesini yükseltmesine engel olamamıştır. Küçük proleter guruplarının yoğunlaştığı işyerlerinde başlanarak, ilmik ilmik sabırla sınıfsal mücadelenin temelleri atılmıştır. Örgütlü mücadele, önceleri İstanbul'da ve Anadolu'da bağımsız  komünist teşkilatlar biçiminde yapılanmıştır. Bu odakların bir kısmı  partileşmiş, diğer kısmı komiteler biçiminde varolmuş olarak, Türkiye proletaryasının ve halkımızın öncülüğü görevini sürdürmüştür. Yıl 1920 Eylül 10  tarihinde özverili çabalar sonucu Baku'de bir araya gelinmiş olarak Türkiye Komünist partisi birinci kongresi gerçekleştirilmiştir. TKP bu günden itibaren dünyaya gözlerini açmış oldu. Türkiye işçi sınıfı  kısa zamanda büyük bir gelişme göstermiş olarak, sınıf mücadelesini öncü gücü TKP'nin yol göstericiliğinde, diğer gelişmiş ülke işçi sınıflarıyla özdeş biçimde  ve yer yer daha da ileri gitmiş olarak, sürdürmüştür.

TKP Türkiye işçi sınıfının ilk sınıfsal örgütüdür. Kurulduğu tarihten günümüze değin, burjuvazinin ve uzantılarının baskı, şiddet, kan, ve katliamlarına maruz kalmıştır. Bir çok önderini baskı organlarının insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamelesi altında vahşi orman kanunlarına uygun olarak ilkel uygulamalara sahne olan yerlerde ya da sürgünde yitirmiştir. Ancak hiç durmaksızın emekçi halkımızın, umudu ve kurtuluşu yolundaki meşalesi olmayı sürdürmüştür. Yasaklamalara rağmen yılmaksızın, halkımızın en hayırlı evlatlarının öncülüğünde kurtuluş mücadelesini sürdüre gelmiştir. Yoğun yasak, hapis ve baskı koşullarını fedakarca göğüslemiş olarak, bizim kuşağa ve gençliğimize iyi bir sınıfsal savaşım geleneğini miras olarak devretmiştir. Tüm Türkiye sosyalist örgütlenmesinin ana kaynağı, Türkiye'deki komünist mücadelenin beşiği olan parti, bugün de ilkeli Marksist-Leninistlerin omuzunda yaşıyor savaşıyor.
 
Onbeşler yaşıyor, savaşıyor!
TKP, cumhuriyet tarihi boyunca özveriyle sürdürmüş olduğu mücadele geleneğini ara vermeksizin sürdürecektir. Günümüzde yoldaşların, komünistlerin omuzundaki sorumluluk daha da ağırdır. Orta yerde yeni liberalizmin atılımlarına yarar manipülasyon politikaları içerisinde şaşkına uğramış kitlelerin sınıf savaşımına çekilmesi görevi vardır. Bu görev istendiği gibi yerine getirilemiyor. Yeni sömürgeciler küresel çapta atağa geçmişken, dünya ve ülkemiz işçi ve emekçilerini köleleştirmenin ileri adımlarını atmışken, komünistlerden beklenen bu değildir. Sonuç savunulacak olmadığı gibi, affedilir bir sonuç da değildir. Komünistler, geçmiş hesaplaşması adı altında ortaya konan ayak oyunlarına takılıp tökezlememeli, sınıf savaşımında geri durmamalıdırlar. Geçmişle hesaplaşma, biçimiyle düşmana yarar sonuçlar doğurucu anlamda değil, sınıfsal mücadele  pratiği içinde, yakınlaşma ve diyalog zemini temelinde hareket edilmelidir. Sınıf mücadelesi, ülkeyi sosyalizme götürecek ve halkların kurtuluşuna gidilecek hedef etrafında bir kollektif iş ve görev bölüşümüdür. Bu davanın hizipleşme yöntemleriyle kotarılıp yolunda götürülebilmiş olduğuna dair tek bir örnek gösterilemez.

Bu dava kişisel değil, sınıfsal ve kollektif bir davadır. Ciddi bir davadır. Boşboğazlıkla zaman geçirilerek içinde var olunması mümkün olmayacak ciddiyette bir davadır. Çünkü sınıfsaldır, toplumsaldır.

Temelde TKP kökenli partililerin, duruma ciddiyetle eğilmesinin zamanı geldi geçiyor.Yeni bir kuşak gençlikle karşı karşıyayız. Yeni kuşağın sınıf savaşımına kazandırılması görevi de komünistlere düşen bir görevdir. İşçi örgütleri sınıf savaşımı ilkelerinden uzaklaştırılarak sermayeyle uzlaşma içine çekilip ilkesizliğe ve anlamsızlık batağına çekilmek isteniyor. Sendikalara sınıfsal ilkelerin hakim olması ve o doğrultuda savaşım örgütleri olarak ayakta kalmalarını sağlayacak olan güçler de en başta komünist güçlerdir. Oysa günümüzde Türkiye sendikacılığı, reformizmin yedeğine terk edilmiş olarak, burjuva sol uzlaşmacı sendikacılık hakimiyetindedir ve daha da vahim bir olumsuzluğa doğru çekilmektedir. DİSK'in bu girişimlere çekilmiş olarak alet ediliyor oluşu, bu örneklerden sadece bir tanesidir. Bu sonuca bir nokta koymak gerekiyor.

Türkiye'yi sosyalist devrime götürecek yeni bir atılım gerekiyor.

Ali Kınalı