Tarih: 05.07.2007 |  Haberler
Komünistlerin Halk Festivali

Geleneksel olarak iki yılda bir Alman Komünist Partisi (DKP) tarafından düzenlenen ve bu yıl da yine geleneğe uygun biçimde "15. UZ Presfest" adıyla tanımlanan "Volksfest" (halk festivali) 22-24 Haziran 2007 tarihleri arasında Dortmund'da yapıldı.

Uluslararası nitelikteki bu festivale Ürün Sosyalist Dergi İskandinavya temsilcisi Ali Kınalı, İsveç Komünist Partisi (SKP) ve diğer yoldaşlarla birlikte TKP adına katılarak, ülkemiz komünistlerinin yıllar sonra ilk kez bu boyutta bir etkinlikte temsil edilmesini sağladılar. Böylece, enternasyonal görevler çerçevesinde, her iki köklü bağlaşık da bir arada tanıtılma ve temsil edilme fırsatını yakalamış oldu.

Doğal yapısıyla oldukça güzel bir park olan Revierparkta yapılan halk festivalinin komünistlerce düzenleniyor oluşu tabiatıyla geleneksel festivallerde olduğundan apayrı bir coşku ve heyecan vermektedir. Festival sonunda yoldaşlarımızca festival yetkilisi kardeş parti sorumlularına şöyle bir değerlendirme yapılmıştır:

"Tarihsel geçmişiyle olduğu kadar, günümüzde sunduğu politik perspektifleriyle de saygı gören DKP, bu etkinliğiyle de tüm komünist katılımcıları etkilemiş oldu. Dünya komünist hareketinin değişik kolları ve ayrı, ayrı bölgelerdeki birlikleri olan bizleri enternasyonal platformda bir araya getirdiği için, kardeş DKP nın tüm üye ve emektarlarına, sorumlu yoldaşlara içten, yoldaşça teşekkürlerimizi tekrardan iletiriz. Genel başkan Heinz Stehr'in de işaret etmiş olduğu üzere, bu güzel geleneği gelecek kuşaklara taşıyarak yaşatabilecekleri ümidinde olduğumuzu kaydediyoruz. Revierpark'ta 50 bin komünistle birlikte yaşadığımız ve paylaştığımız politik, kültürel ve görsel tüm etkinlikleri içimde önemli bir deneyim anısı olarak yaşatmaya devam edeceğimizi bir kez daha belirtiriz. DKP'nin bu göz dolduran önemli pratiğinin yaygınlaştırılabilmesi yönündeki düşüncelerimin başka alanlardaki komünist güçlerce paylaşılmasına çalışacağımızı bir kere daha vurgularız".

İşin ilkesi
Kuşaktan kuşağa taşınmış olan ve daha da ileriye taşınacak olan kültür, toplumsal olan proletarya kültürüdür. Bu kültürün temsilcisi ise komünist partileridir. Komünist partileri zincirlerinden başka yitirecekleri bir şeyleri olmayan proleterlerin partileridir. Proleterler komünist partilerinde bir araya gelirken sınıfa mensup olarak, ortak ilkesel amaç etrafında bir araya gelmiş olurlar. Kapitalist sistemi devrimle değiştirip, yerine proletarya hakimiyeti altında sosyalist sistemi inşa etmek amacı etrafında bir araya gelmişlerdir. İlkesel olarak sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için bir arada olan proleter sınıfa ait kitlelerin, burjuvalardan farklı kültürel etkinliklerinin olması gayet anlaşılır ve zorunludur.

İnsanlık kültüründe festival, aynı düzeydeki kitlelerin eğlenmek ve uzlaştıkları değerleri alenen paylaşmak geleneğidir. Karl Marks ve Friedrich Engels işçi sınıfını kapitalist sisteme devrimle son verip toplumsal düzeni değiştirecek ve yerine kendi sistemlerini sosyalizmi kuracak sınıf diye tanımlarken, aynı anda bu sonucun işçi sınıfının politik ve kültürel anlamda hazırlanabilmiş olmasıyla mümkün olabileceğini de belirtmişlerdi. Kapitalist toplumsal yapı iki karşıt sınıf temelinde oluştuğundan, festivaller arasında da sınıfsal bir ayrım yapmak gerekir.

Burjuvaların festival diye bildikleri ve büyük parasal harcamalar sayesinde şatafatlı duyurularla reklamını yaptıkları, kişisel egoizmlerin tıka basa tatmin edildiği, kapris ve çirkeflik gösterilerinden başka şey değildir. Burada üretimden gelen artı değer sömürüsüyle elde edilen maliyet birikiminin gösterişte rol oynadığını da hatırlarsak, burjuva festivalleri ganimet hırsızların bir araya geldiği ve elde ettikleri soygundan dolayıy sevinç çığlıkları atıkları gösteriler olarak tanımlanabilir.

Oysa geleneksel proleter kültürünün hakimiyeti içerisinde yaşayan toplum, kitle ve gruplarda durum buna tam zıt bir karşıtlık biçimindedir. Gayet açıktır ki, toplumsal ilişkiler hakkında ve buna etkide bulunan bilimsel, sosyal ve kültürel gelişmeleri sınıfsal karaktere aktarabilmek ve proletaryanın sonuç üzerinde refleks edinmesini sağlayabilmek görevi en başta komünist partilerine aittir. Üretimden gelen yenilik ve iletişimin pratik etkisi sebebiyle proleterlerin burjuvaziden devraldıkları kültür birikimlerinin oluşu gerçektir. Ancak bu durum gerçeğinde üretim ve değişim biçimleriyle birlikte farklılaşıp gelen zorunlu sonuçlardır. Proletarya kuracağı sosyalist sistemi organize ederken, kuşkusuz bu devre içinde burjuvaziden kendisine miras olarak geçmişi ve sosyalist sistemi geliştirmeye yarayacak olanı muhafaza edecektir.

Ancak aynı zamanda kaçınılmaz olarak burjuvaziden devralınmış olan ve Lenin'in burjuva hastalıkları olarak tanımlamış olduğu olumsuzlukları, sosyalist sistemimiz fertlerinin ve kollektivizmin yararına olarak yok edecektir. Proletarya bu sistemli değişiklikleri komünist partisi ile yapacaktır. Çünkü komünist partisi en bilinçli Marksist-Leninistlerin birliğidir. İlkesel olarak, komünist partilerinin bu görevi henüz sosyalist sistem öncesinde başlamaktadır. Proletaryayı, emekçi halkları bilinçlendirmek, politik, kültürel ve sosyal olarak sosyalist sisteme hazırlamak komünist partilerinin görevlerinin başında gelmektedir. DKP festivali bu yanıyla önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirilmelidir. Bir çok bakımdan günümüz ortamına hakim olma çabasında olan neo-liberal ideoloji karsısında yer alan komünistlerin ortak çabaları dikkate alındığında, komünist ideolojinin kitlelerle kucaklaşması gerektiğinin aciliyeti ve önemi daha iyi anlaşılmış olmaktadır.

DKP festivalinden kalanlar
Üç günlük DKP festivali bir yandan dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen komünistlerin kendi örgüt ve geleneklerinin tanıtımını yapan çadır ve stantlarla bütün bir park geneline yayılırken; aynı anda üç gün boyunca devam eden konferanslar biçiminde değişik salonlarda sürdürüldü. Dünya insanlığını ortaklaşa ilgilendiren sorunlar yanında, Avrupa kapitalizminin global boyuttaki emperyalist politikalarını tırmandırmasının yarattığı tehlikelere işaret edildi.

Konferanslarda emperyalist silahlanmanın tehlikesine dikkat çekilirken, barış savaşımının en başta komünistlerin öncülüğünde ve diğer savaş karşıtı güçleri kucaklayacak biçimde verilmesi gerektiği enternasyonal platformlarda önemle aktarıldı. AB nin kapitalist, emperyalist çıkarlarını korumak ve yeni sömürgeler edinmek uğrunda silahlanmakta oluşuna, ona paralel olarak Avrupa ordusu adıyla ikinci bir NATO benzeri emperyalist askersel pakt oluşturmakta oluşuna dikkat çekildi. Bu sonuçla emperyalist güçlerin dünya barışından yana olamadıklarının, tam tersine dünyayı kendi aralarında yeniden paylaşma hazırlığında içine girdikleri tespit edildi. Ayrıca konferanslarda, çevre kirliliğine ve iklim değişikliğine sebep olan güçlerin kapitalist-emperyalist sistemin ürünü olduğu vurgulandı. İlgili çevrelerin açgözlülüğü ve o doğrultudaki üretim, dağıtım ve rekabet yarışması biçimindeki sorumsuzluğu yüzünden dünyanın çevresel bir felakete sürüklendiği dile getirildi.

Dünyadaki zengin-fakir arasındaki uçurumun sebebinin kapitalizm olduğu, G 8 ülkelerinin bunun başlıca sorumluluğunu taşıdığı ve G 8 zirvesine karşı yapılan anti-emperyalist, anti-global çıkışlarının önemi konferanslarda konuşulan konular arasındaydı. G 8 zirvesine karşı gelişen ATTAC hareketinin eksik ve zaaflarına karşın önemine değinildi.

Ürün Sosyalist Dergi'nin verdiği bir öneri ile ATTAC hareketinin söylediğimiz kapsamdaki bu önemine dikkat çekilerek, bu hareketin tek tek ülkelerin gençlik örgütleriyle de koordinasyona daha çok önem vermesi gerektiği, böylece global boyuttaki emperyalist sömürgeciliğe karşı daha güçlü ve yaygın bir çıkış şansının yakalanabileceğini belirtildi. Bu öneri ATTAC temsilcileri tarafından olumlu karşılandı.

Bu arada dünya emek örgütleri de pek çok toplantının konusuydu. Buna benzer toplantılardan birinde Ürün Sosyalist Dergi İskandinavya temsilcisi Ali Kınalı da söz aldı. Ali Kınalı konuşmasında, sosyal-demokrasinin hem AB çapında hem de tek tek ülkelerde işçi sınıfı hareketine karşı ihanet boyutuna varan çabalarına yer verdi.

Sosyal demokrasinin sendikalara bir sahip gibi bakmasının, sendikaları kendi doğal yerleri gibi görmesinin işçi sınıfının birliğine darbe vurmakta oluşuna işaret eden Kınalı, bu sayede işçi sınıfından komünist unsurlarını tecrit etme politikası güdüldüğüne değindi. Bunun işçi sınıfına ihanet olduğunu ve AB kapitalistlerinin Schengen anlaşması çerçevesinde sosyal demokratlarla varmış oldukları ortak anlaşmanın pratik sonuçları olarak ortaya çıktığına dikkat çekti.

Buna karşı inatla komünistlerin işçi sendikaları içinde ve işyerlerinde komiteleşmeleri gerektiğine işaret eden Ali Kınalı; komünistlerin diğer sol, sosyalist güçlerle ortaklaşa sınıf ve kitle sendikacılığı geleneğiyle yeniden sendikal hareketi düzene sokmaları gerektiğinden ve yeniden devrimci emek odakları yaratılmasının zaruretinden bahsetti.

Türkiyeli komünistler
SKP'yi, TKP'yi, ÜRÜN Sosyalist Dergi'yi ve İlerici Gençliği tanıtıcı envanterlerin olduğu stant festival katılımcılarının yoğun ilgisini çekti. Standı ziyaret eden TKP geleneğinden dostlarla sıcak ilişkiler kuruldu. Standımıza eski yeni Türkiyeli komünistler birlikte, kollektif biçimde sahip çıktılar. Tabii ki en çok koşturanlar, evsahibi sıfatıyla Almanya'daki yoldaşlarımız oldular; onların sorumluluk sahibi katkılarına işaret etmek gerekir. Festival sırasında, ziyaretçilerin ve eski yeni TKP kökenlilerinin Ürün'ü artık komünist hareketin temsilcisi olarak gördükleri, gelecekteki planlarını bu gözle yaptıkları her vesileyle ortaya çıktı.

Tüm festival boyunca, eski TKP'li emektarlarla yeniden partinin bir odağı olarak yüz yüze gelme fırsatı yakaladık. Yüzlerdeki gizli, neşeli tebessüm saklanamıyordu. Komünist yoldaşlık sıcaklığını saklamak olanaksızdır zaten. Dostluklara herkesin açık olduğu, TKP beklentisinin bir merak olarak bütün zihinlerin derinliklerini kurcalamakta olduğu ortadaydı. Partileşmeye yeniden ön ayak olacaklar merak edilmekteydi. Acaba eskilerden kimse var mıdır, bir tanıdık yüz sorgusu ağır basıyordu. Bu arayış ve sorgulamada ilkesel olarak ihanetçi olmamak, likidasyon sürecinde pay sahibi olmamak, aksine likidasyona vaktinde açıkça karşı çıkmış olmak önemsenmekteydi:

Ama içerisi kan ağlıyor TKP'linin. Bu duygular dışa vurmaktaydı, davranışlara yansımaktaydı ister istemez. Neden herkes şimdi moda olmuş biçimde TKP düşmanlığı yapıyor? Hangi cesaretle insanlar partiye saldırıyor? Bunun hesabı sorulmayacak mı diye kızgınlıklar sorulara dönüşerek ortaya dökülüyordu. Kimdir bu hesabın sorulacağı esas sorumlular? Nasıl ve kimler yeniden, siyasetiyle, ilkeleriyle, parti politikasıyla, kültürüyle ve diliyle TKP'yi yaratabilecektir? Türkiye'de partinin ayağa kalkması için hangi yoldaş çevreleridir 20 yıldır bu fedakârlığa soyunmuş olanlar? Bu sorular başlıca merak edilenlerdi.

Dünya komünist birliklerinin bir parçası olarak, ilkeleri ve siyasetiyle Türkiye komünist hareketinin ayağa olması beklenmektedir. Duygularda, bilinçlerde, tarihsel birikimde yaşatılan ve dünyanın her tarafında yalnız ya da küçük gruplar halinde yaşamına devam eden komünistin beklentisi budur. Her bir parti ferdinin sınıfsal mücadele rehberi olarak görmek beklentisinde olduğu, On beşlerin, Nazımların ve Bilenlerin TKP'sidir.

TKP'liler yalnız yaşamaktan asla haz etmemişlerdir. Örgütsel ilişki geleneği ilkesel olduğu gibi sosyal bir yaşam geleneğidir TKP'li olmanın. TKP'linin varlığında partisizlik biyolojik gerçeğinden koparılmış bir hücrenin aktivitesini yitirmesine benzer. Gerçek TKP'liler Partilerinden öğrenmiş oldukları sorgulamayı, doğal insani reflekslerini politik reflekse dönüştürmeyi bilenlerdir. Parti TKP'li için kendini tanımak, kendine güven duymak, kendini ifade edebilmek ve dünyayı değiştirebilmeye aday olmanın yegâne güvencesidir. Susuz bir balığın nefes alamayacağı gibi, partisiz bir TKP'linin nefes alması da mümkün değildir. Çünkü TKP'linin en büyük heyecan sebebi, yaşam amacı Partisidir.

TKP'li Olmak
Partili olmak, TKP'li olmak ancak mücadele etmekle mümkündür. İnsanlarımız gözaltında kaybedildi, yoldaşlarımız işkencelere maruz kaldı, insanlarımız yıllarca hapis yattı. Bu şartlarda bile, komünistlerin alçakgönüllülüğüyle, mücadeleye bir nebze olsun katkı koyduk diye sevinç duydular. Bu yoldaşların bazıları ülke içinde, bazıları yurt dışında, hayatlarını bu uğurda harcadılar. Her gün mücadeleye hiç ara vermeden, Parti düşüncesini, hem ideolojik hem politik olarak yaşatmaya çalıştılar.

Ama, bir kesim var ki, parti likide edilirken, rahat koltuğunda sesini bile çıkartmadan, burjuva konformizmi içinde debeleniyordu. Likidasyona karşı açık bir çağrıya imza atmaktan bile kaçınıyorlardı. Kendilerine en sorumlu mevkileri layık gören bu beyzadeler, partililer günden güne yeni bir insan, yeni bir ilişki kurarken, bu çabalarla alay ediyorlardı. Kerameti kendinden menkul "ben merkezim" gibi uç düşüncelerle yetinip yeni kuşakla ilişkiye girmeyen (ki bu komünistçe bir tutum değildir) bu insanlara kimse komünist diyemez. Çünkü, bilinir, devrim için savaşmayana komünist denmez. Bütün bunları değerlendirecek, eksiğiyle gediğiyle, TKP'nin ürünlerine, zenginliğine ve birikimimize sahip çıkacak, kucaklayacak ve herkesi ortak paydada bir araya getirecek TKP gereklidir.

TKP'liler dünyanın bir çok ülkesine yayılmış olsa da bulundukları yerlerde kendi ocaklarından edindikleri birikimle TKP'nin ülküleriyle yaşıyorlar. Marksist-Leninist güçlerle omuz omuza sınıf savaşımının içindeler. Partimizin temel ilkesi doğrultusunda, kitlelerin içinde ve önünde yer alarak sınıf savaşımı veriyorlar. Enternasyonal ilkeleri yaşatıp hayata geçiriyorlar. Ve her savaşım noktasında TKP birikiminin sağladığı uyanıklık, akılcılık ve aktiflikle yürüyorlar. Bu temelde cesaretleri daha da artmaktadır. Dayanışma amacıyla davetine katıldıkları kardeş partilerin ve dünya işçi sınıfının ortaklaşa sergilemekte olduğu eylem çabalarına TKP'liler olarak hizmet ediyor, katkı sunuyorlar. Kültürel olarak partimizin komünist kültür çabalarındaki yetkinliğini ortaya koyuyorlar. Proletarya kültürünün Türkiye emekçi halkında nasıl kökleşmiş olduğunu ve yaşadığını sergiliyorlar.

Kardeş DKP'ye bize bu temsil olanağını sunduğu için Türkiyeli komünistler adına teşekkürler ediyoruz.

Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası dayanışması!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!