Tarih: 10.12.2007 |  Haberler
TÜRK-İŞ yeniden "eski"yi seçti

Türkiye'nin petrol, enerji ve otomotiv gibi en stratejik işkollarında örgütlü en büyük işçi konfederasyonu Türk-iş'in 20. genel kurulu sonuçlandı. Başta AKP olmak üzere, bütün sağ partilerin etkinlik sağlamak üzere aylardır çabaladıkları genel kurul, bekleneni verdi. Daha mücadeleci, dürüst ve ilkeli sendikacılardan oluşan bir liste çıkamadı. Yıllardır yaptıkları bundan sonra yapacaklarının teminatı olanlar, yine koltuklarını korudular.



Ancak, her şeye rağmen, ister sağda, ister solda yer alsın, mücadele edenlerin gerçek dostlarını görmelerini ve birbirlerini bulmalarını sağlayan bir süreç de yaşandı. Bu olumlu adımın ileride işçi sınıfının gerçek ihtiyaçlarına göre şekillenmesi umudu yeşerdi.

Bir önceki bilgi notumuzda Türk-iş seçimlerinde yarışacak iki listenin ayrıntısını vermiştik. Olağanüstü bir durum olmadığı takdirde aynı ittifakların değişmeyeceğini de belirtmiştik. Seçimlerde herhangi bir sürpriz olmadı. Aylar öncesinde adaylığını açıklayan Tes-iş genel başkanı Mustafa Kumlu, yeni dönemin Türk-iş başkanı olarak seçildi.

Hem ittifakların durumunu değerlendirmek hem de elimizde sonrası için bir mihenk taşı olması için ekiplerin aldıkları oyları verelim:

Toplam oy         372
Kullanılan oy     368

SALİH KILIÇ        147    MUSTAFA KUMLU    214
Fikret Barın           158    Mustafa Türkel          196
Yaşar Seyman       117    Ergün Atalay             243
Ali Akcan               147    Nihat Yurdakul           209
Mustafa Öztaşkın  172    Pevrul Kavlak            183

Yukarıdaki listeden kazanan Kumlu'nun listesi oldu. Yeni dönemde nasıl bir yol izleneceğini görmek için belki yeni gelen ekibi tanımak yararlı, ön açıcı olabilir.
"Ekibiyle" gelen Mustafa Kumlu, Türkiye'nin en zengin sendikalarından Tes-iş'in başkanı. Grev yasağı kapsamındaki enerji iş kolunda örgütlü en büyük ve tek sendika. Tes-iş yönetiminin bugüne dek grev yasağı kapsamında olmaktan dolayı hiçbir zaman şikâyet ettikleri duyulmadı. Neredeyse bütün işletmeleri özelleştirme tehdidi altında olmasına rağmen, özelleştirme karşıtı mücadele içinde de hiçbir zaman yer almadılar. Sendikal faaliyetleri dönem dönem başka sendikaların veya konfederasyonun düzenlediği etkinliklere katılıp boy göstermekten ibarettir. Onca mali kaynaklarına rağmen, işçi sınıfını ilgilendiren temel konuların hiçbirinde öne çıktığı görülmemiştir.

Mustafa Türkel, Tekgıda-iş'in başkanı. Tekgıda-iş, Tekel'in özelleştirilmesine kadar ülkenin orta büyüklükteki sendikalarından biri sayılırdı. Uzun yıllardır özelleştirmelerin ardından gelen emeklilikler, işten çıkartmalar vs. nedeniyle çok üye kaybettiler. Tekgıda-iş'in geleneksel olarak daha uzlaşmacı, daha işbirlikçi bir profili olmasına rağmen, özelleştirmelerin başlamasıyla birlikte, sendikanın yapısında daha mücadeleci bir çizgi hakim oldu. Türkel, o çizginin yarattığı rüzgârı arkasına alarak başkan olmuştu. Daha 2006 yılına kadar genel merkezlerinde eğitim ve örgütlenme dairesi bile bulunmayan sendika, son dönemde hem eğitime hem de örgütlenmeye kadro ayırmaya karar verdi. Yeni politikalarının etkisini de, çeşitli işyerlerinde örgütlenerek göstermeye başladı. Fakat, Türkel'in Türk-iş genel merkezinde bulunması ne kendi sendikasının ne de diğer sendikaların örgütlenme faaliyetlerine ilave bir katkı getirdi denemez.

Ekibin en çok oy alan sendikacısı Ergün Atalay, AKP'ye en yakın isim. Demiryol-iş sendikası da, bürokrasi ile iyi ilişkiler kurmanın ötesinde işçi sınıfı mücadelesi içinde yer almaya çok hevesli olmayan bir sendika olarak bilinir. Başında bulunduğu Demiryol-iş sendikası doğrudan sendikalarla uğraşan öncüler dışında bilinen bir sendika değildir. Atalay'ın bu kadar yüksek oy almasının temelinde, insani özellikleri ve özel konulardaki yardımseverliği rol oynadı.

Ekibin sosyal demokrat sosu olarak tanıtılan, delegelerinin karşı ekibe oy vermemesi için tek tek tehdit veya ikna edildiği iddia edilen Belediye-iş başkanı Nihat Yurdakul, dürüst bir politikacı olarak biliniyor. Kamuoyunda yolsuzlukları ile tanınmıyor. Belediye-iş, sendikal mücadelenin öncüsü olmadı hiçbir zaman ancak, araştırmaları ve eğitimleri ile işçi sınıfına daha yakın bir noktada durdu. Yurdakul, eğer Öztaşkın kabul etmezse Kumlu'nun ekibine dahil edilecek isimdi. Neticede birbirlerine destek olsalardı liste delme imkanı olacaktı, ama, olmadı.

Türk Metal sendikası Türk-iş genel merkezinde kendi işlerini takip etmek üzere yine birini yerleştirdi. Türk Metal bu sayede, Petrol-iş gibi sendikaların, örneğin Bursa'da, yaptıkları örgütlenmeyi yok etmek için patronların talebi ile işkolu tespiti isteyecek ve mahkemeden istediği kararı çıkartıp o işçileri sözde sendika üyesi yapacak. Buna karşı Türk-iş genel merkezinden uyarılması istendiğinde, oradaki "adamları" aracılığıyla bu uyarının yapılmaması sağlanacak. Veya, yine "koskoca" Türk-iş genel merkezindeki "adamı" sayesinde, Birleşik Metal'in yaptığını duyduğu örgütlemeyi kırmak üzere patronları arayacak ve "ya biz ya da o komünistler" diyerek tehditle işçilerin kendi sendikalarına girmesini sağlayacak. Veya, Avrasya adlı televizyon kanalında ırkçı/şoven bir yayın yapacak. Yıllar boyunca MHP'li olarak AKP'ye küfredecek fakat, kanalının lisans sorunu çıkınca, tüm eleştirilerini askıya alacak.

Dolayısıyla, Türk Metal'in bu kongreden beklentisi çoktu. Sırf bu sebeple Türk Metal başkanı Özbek daha önce hiç yapmadığı şekilde üç gün boyunca kongre salonundan hiç ayrılmadı, delegelerinin de ayrılmasına izin vermedi.

Sonuçta ne oldu
4 gün boyunca devam eden kongreden akılda sadece iki sendikacının konuşması kaldı: Biri daha yeni, Türk-iş'e rağmen iyi bir toplu sözleşme imzalayan Hava-iş genel başkanı Atillay Ayçin, diğeri de getirilebilecek eleştirilere rağmen hâlâ olumlu bir çizgide duran Petrol-iş genel başkanı Mustafa Öztaşkın.

Türk-iş'in ne yapması gerektiğine dair bir program sunan, örgütlenmeyi telaffuz eden, özelleştirmeleri gündeme getiren, genel grevi dillendiren bu iki genel başkan oldu. Ne yazık ki, onların işaret ettiği doğrultuda bir delege yapısı yok. Delegelerin çoğunluğu, yukarıda aktarmaya çalıştığımız gibi, birbirine hiç benzemeyen, herhangi bir ortak noktası olmayan sendikacılara grupçu bile denemeyecek kadar dar, sığ beklentileri nedeniyle oy verdiler.

Salih Kılıç'ın, seçim öncesi son konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktığında, daha önce Türk-iş yönetimde karşılaştığı "pislikleri" can havliyle ortaya dökmesi bir işe yaramadı. Salih Kılıç, son bir hamleyle, panik içinde hem Kumlu'ya, hem Türkel'e sendikaları için demediğini bırakmadı. Ama, bu kadar "kötü", "kalitesiz" ve "niteliksiz" sendikacı ile niye yıllarca birlikte çalıştı ve niye kongre gününe kadar konuşmadı sorusu yine cevapsız kaldı.

Mesela Yol-iş sendikasının Kılıç'ın listesinde yer almasının tek sebebi, istediği genel sekreterlik pozisyonunun Kumlu tarafından kabul edilmemesiydi. Buna karşın, Petrol-iş'in Kumlu'nun listesinde yer almamasının sebebi ise, Petrol-iş delegelerinin kendi başkanlarının adaylığına Kumlu'nun listesinden olmama şartı getirmeleriydi. Ama, aynı Petrol-iş, Hava-iş ve diğer daha mücadeleci sendikaların "ortak tepki listesi" çıkartma teklifini de reddetti.

Basisen gibi uzlaşmacı bir sendikanın Yaşar Seyman gibi bir kadın muhalifi aday göstermeyi kabul etmesi bir olumluluk olarak ele alınmalı. Kaydedilmesi gereken bir diğer nokta, örneğin MHP'li sendikacılar arasında ortaklığın bozulmasıdır. Son yıllardaki en büyük grevi başarıyla yürütüp sonuç alan Haber-iş'in delegelerinin büyük bir çoğunluğu milliyetçi partilere yakınken, aynı fikirdeki Türk Metal delegeleri ile yumruk yumruğa kavga bile ettiler. Bizzat Haber-iş başkanı Ali Akcan, "sağolsun Türk Metal bize Avrasya televizyonunu açtı ama, biz kimsenin kanatları altında iş yapmayacağız" diyerek tavır aldı. Kendi tabanı açısından daha zor kabul edilebilecek bir ekibe (demokrat Öztaşkın, hem alevi, hem Kürt kimliği bilinen Yaşar Seyman gibi) dahil olmaktan çekinmedi.

Sonuç olarak ne denebilir.
Şu anda Türkiye'nin emekçilerinin ne büyük saldırılar altında olduğunu bu ülkede yaşayan herkes görüyor. Ancak, yukarıda kısaca aktarmaya çalıştığımız genel kurul değerlendirmesine baktığımızda, sanki bu ülkede yaşamayan sendikacılardan bahsettiğimiz fark edilmiştir.

Ertelenme ihtimali olmakla birlikte, gelecek kuşakları bütünüyle etkileyecek bir sosyal yıkım programı hayata geçirilecek. Kayıtdışı çalışan sayısı bizzat çalışma bakanının açıklamasına göre 10 milyon kişiyi buldu. Çalışanlar arasında sendikalaşma oranı yüzde 8'lere indi. Kıdem tazminatlarımıza göz dikildi. İşsizlik sigortası fonunu bile işverenlerin hizmetine sunmaya niyetliler.

Bu hayati önemdeki konular es geçildi, kongrede kim hangi pozisyona seçilirse hangi sendikaya yararlı olacağı gibi yüzeysel bakış açısı genele egemen oldu.
Sosyalistler, sınıf bilincine sahip öncü işçiler, sınıf ve kitle sendikacılığını öneren mücadeleci, dürüst sendikacılar yine bir araya gelemediler. Aslında, alınan tepki oylarının sayısı bile, sağlam, tutarlı, ilkeli, mücadeleci ve dürüst bir sendikacılığı öneren bir programla ortaya çıkılsa sonuç alınabileceği görülüyor. En azından, Türk-iş'in yarılmasına dahi yol açabilecek bir sürecin ilk adımları atılabilirdi bu şekilde.

Şimdi, Türk-iş çevresinde yer alan hemen herkesin dilinde yapılanlar için "AKP operasyonu" diye bir söylem gelişti. Bu yaklaşımın doğru yanları var elbette; bu da kendi içinde bir olumsuzluk taşıyor ama, belli merkezlerden umudu kesmeyi sağlayacağı için işçi sınıfının önünü bile açabilir.

Bürokratik ayak oyunlarından, bakanlarla yapılan görüşmelerden işçi sınıfının lehine bir sonuç alınamayacağı kısa zamanda anlaşılacaktır. O durumda, işçi sınıfının öncüsü olma iddiasını taşıyan bilinçli kitlelerin alanlarda, hoşnutsuz yığınların hemen yanıbaşında bulunması büyük önem taşıyor.

İşçiler, kendilerini kongrelerden alınacak sonuçlara hapsetmeyen, hayatın her alanına müdahale etmeye hazır bir mücadele tarzı tutturmalıdır. İşçi sınıfının sermayeden ve devletten bağımsız, anti kapitalist, adil ve eşit bir hayat amaçlayan programa sahip olması bu nedenle önemlidir.