Tarih: 08.01.2008 |  Haberler
Diyarbakır saldırısı üzerine

Diyarbakır'ın Yenişehir semtinde 3 Ocak 2008 günü bombalı bir aracın patlatılmasıyla 6 kişi yaşamını kaybetti, yüze yakın kişi de yaralandı. Saldırıyı üstlenen olmadı. Olay, bütün halkta haklı olarak büyük bir tepki doğurdu, halkı hedef alan, demokrasi ve özgürlük güçlerini karalamayı ve yeni baskılara ortam hazırlamayı amaçlayan bir provokasyon olarak değerlendirildi.

Dünyada ve Türkiye'de kapitalist egemenlerin, gizli servislerin bu tür kontrgerilla eylemleriyle halkı devrimci muhalefet örgütlerinden nasıl soğuttukları, halk kitlelerini nasıl sindirdikleri, planladıkları faşist ve despotik hamleler, sıkıyönetimler, askeri darbeler, işgaller için kamuoyunu nasıl hazırladıkları konusunda çok zengin bir birikim var. Sorumluluğu devrimci örgütlere, siyasal ve toplumsal muhalefet hareketine yükleyerek metrolara bomba konulması, yolcu otobüslerinin yakılması, alışveriş merkezlerinin havaya uçurulması, sokağa park edilmiş özel arabaların tahrip edilmesi, kahvehanelerin, dükkânların taranması gibi sade emekçilerin, sokaktaki insanın, esnafın, küçük mülk sahiplerinin ölümüne, yaralanmasına, korkutulmasına, sindirilmesine ve çaresizlik duygusu içinde egemenlere sarılmasına yol açan terörist taktikler NATO'nun ve Amerikan ordusunun "gayri nizami harp" ve "ayaklanmaların bastırılması" adıyla bütün dünya gericiliğine armağan ettikleri talimnamelerde bütün ayrıntılarıyla bir bir işlenmiştir.

 
Fırat Haber Ajansı'nın bildirdiğine göre, Kürt ulusal hareketi adına bugün (8 Ocak 2008) yapılan bir açıklamada, Diyarbakır'daki patlamayla ilgili olarak dolaylı bir sorumluluk üstlenildi. "Bu eylem hareketimizin merkezi planlaması değildir. Bu saldırı bizim araştırmamıza göre yerel bağımsız otonom grupların yaptığı bir eylemdir" ve "Sivillerin yaşamını yitirmesinden dolayı üzüntülerimizi belirtiyoruz, halkımızdan da özür diliyoruz" denildi.
Böyle bir ortamda, Marks ve Lenin'den Mustafa Suphi ve İsmail Bilen'e kadar sınıf bilinçli proletarya önderlerinin ortaya koyduğu yaklaşımı bir kez daha tekrarlıyor ve halka yönelik bu tür terör taktiklerini mahkûm ediyoruz. Bu tür eylemler, sınıf mücadelesi tarihinin hep gösterdiği gibi, asla eşitlik ve özgürlük davasına hizmet etmezler, sadece egemenlerin eline koz verirler. Devrim, kurtuluş, eşitlik, özgürlük adına yola çıkan hiçbir örgüt, kontgerilla taktikleriyle karıştırılabilecek bu tür eylemlere girişemez ve bunları hoş göremez, bu eylemlere mazeret üretemez.

Bir halkın özgürlük davasını savunanların yaptıklarıyla kontrgerillanın yaptıkları arasında ilkesel olarak açık, kesin ve birbirine karıştırılması imkânsız farklar olmalıdır. Eğer sade emekçilerin kafasında "acaba bu işi kontrgerilla mı yaptı, yoksa bizim davamızı savunduklarını söyleyenler mi" şeklinde bir kuşku uyanıyorsa, egemen sınıflar zaten amaçlarına yarı yarıya ulaşmışlardır. Ardından kitlelerin politikadan uzaklaşması, tarafsızlaşması ve hatta karşı cepheye savrulması gelir. Bu tür kuşkuların uyanmaması ve egemenlerin psikolojik savaşın unsuru olarak savurdukları iftiraların kolaylıkla anlaşılması için, bizim eylem çizgimizin açık ve net olması gerekir.
Bir kere daha tekrarlıyoruz: Halka zarar veren, onları hedef seçen bütün eylemler ağır birer suçtur. Hangi gerekçeyle olursa olsun, halka yönelik bütün bombalama, molotof atma, kundaklama vb. eylemler yanlış, gayrimeşru ve zararlıdır. İşe giden, okula dersaneye koşturan, fabrikada, tarlada, büroda çalışan, yorgun argın evine ulaşma telaşı içinde tıkış tıkış metroya veya otobüse binen, köşedeki meyhaneye uğrayıp iki tek atan, çoluğu çocuğuyla alışverişe çıkan, sinemaya giden, arkadaşlarıyla buluşan, sevgilisiyle eğlenen, kafasını dinleyen masum insanları öldürmek, yaralamak, yakmak, korkutmak, sindirmek faşist kontrgerilla taktiğidir ve kim tarafından yapılırsa yapılsın faşizme yarar. Bu tür eylemler hem felsefi açıdan, hem siyasal açıdan kesinlikle reddedilmelidir.