Tarih: 25.01.2008 |  Haberler
Suphileri anmak

Giriş:
Türkiye Komünistleri açısından çok önemli bir yere sahip olan ocak ayı gene bir dizi anmalara sahne olacak. 1921'in ocak ayının 28'i 29'a bağlayan gecesi hunharca katledilen Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı değişik sol örgütlerce anılacak. Türkiye solunda kendine Komünist, Sosyalist ve Devrimci diyen değişik gruplar ve örgütler her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye Komünist Hareketi'nin bu ilk önderlerini (önderini) ve Türkiye Komünist Partisi'nin kurucularını (kurucusunu) saygıyla anacak düzenlenen toplantılarda propagandif ve ajitatif konuşmalar yapılacak.

 Ancak Mustafa Suphi'lerin Komünist kimlik edinmelerinden katledilmelerine kadar geçen sürede verdikleri mücadeleden sahip oldukları devrim ve örgüt anlayışlarına kadar ürettikleri tüm inanç ve değerleri bugüne taşıyıp yeniden üretme konusunda gerekli dersleri çıkarmak gene ertelenecek ya da yok sayılacak. Yani anmalardan beklenen tarihten ders çıkarma düşüncesi ve dolayısıyla da pratiği bu yıl da atlanıp burjuvazinin gündemine hapsolunacak. Oysa komünistlerin mücadele tarihinde önemli bir yer tutan anma etkinliklerinin işlevli ve anlamlı olabilmesi bulundukları zaman dilimindeki mücadele anlayışlarına ve pratiklerine çıkarılan dersler ışığında yaptığı katkıya bağlıdır. Kısaca tarihsel bilinçten günümüz teori ve pratiğine ön açıcı dersler çıkarılmasına bağlıdır. Elbette ki tarihe sınıf mücadeleleri tarihi açısından bakanlar için tek tek olgulardan ve belgelerden hareket ederek tarihi ve tarihsel bilinci acıklamak yetersiz ve eksik kalacaktır. Ancak komünist geleneğimizin bütün değerlerini sembolize eden Ekim Devrimi'nin ateşinde çelikleşen Mustafa Suphi'nin ve yoldaşlarının komünist kimliğinin oluştuğu nesnelliğe bakmak bizi yeterince aydınlatacağı için bu eksikliği kısmen de olsa giderecektir. Kalanı ise bu günün mücadelesi ve birikimiyle aşılacaktır. Tabi doğru yerde duran, tarihe doğru bakan, doğru dersler çıkaran ve doğru bir mücadele hattı örenlerle. Çünkü Mustafa Suphi ve yoldaşları Anadolu'ya gelirken Ekim Devrimi'nin içinden üretilmiş bir iddalılıkla yola çıkmış, ulasal kurtuluşu toplumsal kurtuluşa dönüştürmeyi amaçlamışlardır. Onlar Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başından beri bir burjuva iktidarı için mücadele ettiklerini bilmelerine rağmen 1920'lerin Anadolusunda Bolşevik bir devrime zemin olabilecek bir dinamizmin varolduğu görüyorlardı. 20'li yıllar Ekim'in etkisinin Azarbeycan'dan Gürcüstan'a kadar son derece geri coğrafyalarda kurulan bolşevik iktidarlarla yayıldığı yıllar olduğu düşünüldüğünde haksız da sayılmazlardı. Çünkü bölgedeki diğer örnekler dikkate alındığında anadoludaki devrime önderlik edebilecek birikim bu ülkelerden çok daha fazlaydı. Ancak Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının yani Türkiye Komünist Hareketi'nin, bu ilk ve birikimli önderlerinin hunharca katledilmesi bu birikimin bolşevik devrime yönelmesini de engelledi.

MUSTAFA SUPHİ

Türkiye Komünist Partisinin kurucusu ve geleneğimizin bu ilk önderi Mustafa Suphi'ye ilişkin yalnızca biyografik bir anlatım yapılsabile bugünün genç komünistlerine gerçek önderlikle, önderliğe soyunan öndercikler arasında kıyaslama ve aralarındaki farkı görme imkanı verecek ve geleneğimizi daha iyi tanımalarına yardımcı olacaktır. Çünkü kendini önder diye pazarlayanlara ve sosyalizme değil de kendine adam örgütleyenlere karşı kıyaslama olanağından yoksun genç komünist adaylarının kendi kökünü ve geleneğini iyi tanıması ve iyi anlaması bu coğrafyanın ilk komünist önderinin nereden gelip nereye gittiğini iyi bilmesi ve örgütsel, siyasal tercihini ona göre yapması gerekir. Bu anlamda Mustafa Suphi örgütsel ve siyasal olarak doğru bir persfektife (sınıf persfektifine) sahip olmayı başarabilmiş ilk öncü komünistlerdendir. Mustafa Suphi ittihatçılıktan bolşevizme kadar katettiği mesafede bugün için akılalmaz görülmekle birlikte samimiyeti ve gerçekliği sorgulanamaz bir komünist kimlik ve önderlik örmeyi başarmıştır. Mustafa Suphinin gerçek anlamda komünist bir kimlik taşımaya başlaması Rusya'ya kaçmasından sonra başlamıştır. 1913 yazında Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra İttihat ve Terakki'nin bir çok kadrosunun Osmanlı'nın çeşitli illerine sürgüne gönderilmesinden Mustafa Suphi de nasibini almış ve Sinop'a sürülmüştür. Sinop'da uzun süre kalmayan Mustafa Suphi, bir grup arkadaşıyla birlikte Sinop'dan Rusya'ya kaçmayı başarmıştır. Rusya'da yaşanan sosyal ve siyasal gelişmeler Mustafa Suphi'de köklü dönüşümlere neden olmuştur. İlkin siyasi mülteci olan Mustafa Suphi, 1. paylaşım savaşının başlamasıyla birlikte orada da sürgüne gönderilmiştir. Sürgün yıllarında bolşeviklerle tanışan Mustafa Suphi, doğu cephesinde esir düşen Anadolulu askerler arasında çalışmalar yapmıştır. Ekim Devrimi'nden sonra Moskova'ya giden Mustafa Suphi orada Tatar-Başkırt devrimcileriyle birlikte Yeni Dünya gazetesini çıkarmaya başlamıştır. Moskova da 1917-20 arası, yaklaşık 3 yıl, Türk Sosyalistleri 1. Kongresinin toplanmasından Doğu Halkları Merkezi Bürosu Türk Seksiyonu Başkanlığı'na kadar, Türkler arasında bir çalışma yürütmüştür. Tüm bunların sonucunda hem Komüntern'in 2. Kongresi'nde 2 Türk delegeden biri olmuş hem de Doğu Halkları Kurultayı'nın başkanlık divanında yer almıştır. Mustafa Suphi'nin somut anlamda Anadolu'ya yönelik çalışması ise Mayıs 1920'de Bakü'ye gelip Türkiye Komünist Partisi'nin kurma çalışmalarıyla başlamıştır. Bu kadar kısa sürede inanılmaz bir değişimi yaşayan Mustafa Suphi'nin yaşamı maalesef en verimli olabileceği bir yaşta 14 yoldaşı ile birlikte hunharca katledilerek sona erdirilmiştir. Mustafa Kemal'in çağrısı üzerine Ankara'ya görüşme yapmak üzere Bakü'den yola çıkan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Kars'da ve Erzurum'da organize bir linç girişimiyle karşılaşmış ve Trabzon-Sürmene açıklarında da bindikleri teknenin içinde haince bir saldırıyla katledilmişlerdir.

SUPHİ'DEN ÖĞRENMEK

Her yıl öyle veya böyle Mustafa Suphi'yi anan veya sahiplenen birçok örgüt ister aynı gelenekten gelsin, ister farklı gelenekten Suphi'nin düşünce sistematiğini (devrim ve örgüt anlayışını) ve mücadele pratiğini ya yok sayarak ya da bilerek çarpıtarak adeta yasak savmaktadır. Kimileri onun devrim perspektifini (işçi sınıfının öncülüğünde sosyalist devrim) kimileri örgüt anlayışını (omurgasını ağırlıklı olarak öncü işçilerin oluşturduğu işleyişte demokratik merkeziyetçiliğe dayanan ve kapsayıcı olan bir parti) kimileri de kurucusu ve ilk önderi olduğu TKP'nin geleneğini ve ismini tahrip ederek yaptıkları anmalarda bugünkü çarpık anlayışlarına tarihsel bir kök yaratmaya çalışmaktadırlar. Oysa Mustafa Suphi'nin MARKSÇI-LENİNCİ kimliği her nekadar halkçı ve ulusal kurtuluşçu ögelerden etkilendi ise de onun Anadolu'ya dönük ufku bir burjuva iktidarla sınırlı değildir. Aksine o Anadolu'da bolşevik bir iktidarın olanaklarını fazlasıyla görmüştür. Mustafa Suphi bu ufkunu kaleme aldığı "saltanattan sonra" adlı makalesinde de özetlemiştir. Türkiye Komünist Hareketi'nin o dönemde içinde bulunduğu durumunun ve güncel görevlerinin özetlendiği bu makalede, evet Mustafa Suphi bir burjuva devrimcisi olarak gördüğü Mustafa Kemal ve arkadaşları ile bir eylem birliğini gündemine almıştır. Ancak onun bu eylem birliğinin anlayışının zeminini Mustafa Kemal'in burjuva devrimciliğine destek olmak değildir. Tam tersine ve tıpkı Çarlık Rusyasın'da Lenin'in Şubat Devrimi'ne olanca gücüyle katılıp ekimde de sosyalist devrimi gerçekleştirdiği gibi bir yol izleyerek bu eylem birliğini genç komünist hareketin Anadolu'daki bolşevik devrim hedefinin zemini haline getirmektir. Ne var ki bu ilk komünist önderin ve kadrolarının giriştiği ilk politik deneyim kanlı bir provakasyonla noktalanmıştır. Burjuvazi ve onlar adına siyasi ve askeri güç kullanan aktörleri her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de sınıfsal refleksleriyle hareket etmiş ve birinci olarak anadoluda süren ulusal kurtuluş mücadelesinde insiyatifin bolşeviklerin eline geçerek ulusal kurtuluşun toplumsal kurtuluşa dönüşmesinden; 2. olarak da bolşeviklerle sürdürdükleri (Suphi ve yoldaşlarının Ankaraya davet edilmesi) pragmatik ilişkilerin emperyalistlerle (İngiltere vs.) sürdürdükleri sınıfsal çıkar görüşmelerini teklikeye düşürmesinden korkarak bu kanlı katliamı gerçekleştirmişlerdir. Bu korkular burjuvazi açısından Anadolu'da gelişmesi muhtemel bir bolşevik devrimin önünün uzunca bir süre kesilmesini, işçi sınıfı ve komünistler açısından da zorlu kanlı ve karanlık geçecek uzun yılların başlamasını sağlamıştır. Sonuçta emperyalizm çağında devrimciliğini çoktan kaybetmiş bir burjuvazinin veya onların siyasi ve askeri temsilcilerinin kaypaklığı ve sınıfsal korkuları konusunda günümüze çok anlamlı ve ışık tutacak (çıkarmasını bilene) derslerle dolu bir yaşam veya yaşamlar kanlı ve kahpe bir şekilde noktalanmıştır. İşte bugün, sözde Mustafa Suphi'ye sahip çıktığını söyleyerek her fırsatta onun kurduğu geleneksel TKP' yi ve onun yarattığı geleneği yok sayarak, tahrip ederek ya da küfür ederek güneşi balçıkla sıvamaya çalışan kimi küçük burjuva solcularının anlayamadıkları veya öğrenmesi gereken tarihi miras tam da budur. Ama her şeye rağmen Suphilerin anıları, düşünceleri ve kurdukları Leninist Parti (geleneksel Türkiye Komünist Partisi) mücadelemizde daima yaşayacak ve bu ülkenin sınıf devrimcileri tarafından çıkarılan bu dersler ışığında yaşatılacaktır.