Tarih: 07.08.2008 |  Bildiri
Rektör atamaları

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 5 Ağustos 2008 akşamı, rektörlerinin görev süresi dolan 21 üniversiteye atama yaptı. Gül, 21 üniversitede öğretim üyeleri arasında yapılan eğilim oylamasına 12 üniversitede uyarken 9 üniversitede uymadı ve AKP çizgisine karşıt adaylar yerine daha az oy aldıkları halde hükümete yakın adayları rektör olarak yetkilendirdi. Böylece Yüksek Öğretim Kurulu YÖK'ten sonra Üniversiteler Arası Kurul ÜAK'ta da AKP'nin dizginleri ele geçirmesinin yolu açıldı.



İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Ankara Gazi Üniversitesi, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, Diyarbakır Dicle Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Samsun On dokuz Mayıs Üniversitesi, Bursa Uludağ Üniversitesi ve Antalya Akdeniz Üniversitesi'nde daha az oy alan hükümet yanlısı adayları rektör olarak atamakta bir sakınca görmeyen Gül, öğretim üyelerinin kararına ve seçim ilkesine bağlı olmadığını ortaya koydu. Komutasını ele geçirdiği hiyerarşik ve despotik YÖK sisteminden son derecede hoşnut olduğunu, daha önceki yıllarda YÖK sistemine yönelttiği eleştirilerin sadece sistemin komutasının kendilerinde değil de Kemalistlerde olmasından kaynaklandığını gösterdi.

Bilindiği gibi, 12 Eylül faşizminin mirası olan YÖK Yürütme'ye tam bağımlı, emir-komuta zinciri içinde hareket eden bir devlet dairesi olarak örgütlenmiştir. YÖK başkanı cumhurbaşkanına, YÖK genel kurulu bakanlar kuruluna ve cumhurbaşkanına, rektörler YÖK'e ve cumhurbaşkanına, dekanlar rektöre ve YÖK'e bağlıdır. YÖK ve cumhurbaşkanı karşısında emir kulu durumunda olan rektörler üniversitenin aslî öğeleri olan öğretim elemanları, öğrenciler ve çalışanlar karşısında diktatörlük yetkileriyle donatılmışlardır.


Böyle bir yapı, kaçınılmaz olarak, işçi ve emekçilere değil, sermayeye hizmet eden; bileşenlerinin iradesini değil, egemen sınıfın çıkarlarını temsil eden; aydınlanmanın, düşünce ve araştırma özgürlüğünün yaşandığı özerk ve demokratik kurumlar değil, resmî dogmaların (dünyevî veya semavî) dayatıldığı beyin yıkama merkezleri üretir. Demokrasiye, sola ve sosyalizme kapalı olan bu sistem hep kapitalizme hizmet eder; kapitalizmin neoliberal saldırısıyla, özelleşme, piyasalaşma ve ticarileşmeyle pek güzel bütünleşir. Ama komuta kademesinin kimde olduğuna bağlı olarak egemen kapitalist sınıfın farklı kesimlerinin (Kemalist, Nakşibendi-Nurcu vb.) önceliklerini yansıtır.


YÖK'ü, demokrasiye, sola ve sosyalizme karşı bir kale olarak inşa eden Kemalistler, komuta kademesini kaptırdıktan sonra YÖK'ten şikâyet ediyor ve Abdullah Gül'ü antidemokratik davranmakla itham ediyorlar. Çok gecikmiş bir suçlama! Liberal solcular ve ulusalcı solcular da çok geç kaldılar: YÖK sistemini kaldırıp özerk ve demokratik üniversiteye geçmek, emekçi üniversitesi yaklaşımını benimsemek yerine kapitalist piyasaya ve devlete eklemlenmek için neler yaptıklarını unutmasınlar! Profesörler, doçentler, yardımcı doçentler dışındaki öğretim elemanlarını, üniversite öğrencilerini ve üniversite çalışanlarını yok sayan oligarşik eğilim yoklamasını kabul edip eğilim yoklamasında belirlenen 6 adayı YÖK'ün keyfine göre yaptığı bir sıralamayla 3'e indirmesini ve cumhurbaşkanının bu 3 kişilik listeden yine keyfine göre rektör ataması yapmasını içlerine sindirenler ve hatta YÖK yapısı içerisinde üst yönetim görevlerini rahatlıkla üstlenip devrimci ve sosyalist solun YÖK'e muhalefetini alaya alanların, bugünkü durumdan epeyce sorumlu oldukları açıktır.


Egemen sınıfın iki kanadı arasındaki çatışma açısından bakıldığında, bir gün önce Yüksek Askerî Şura kararlarını olduğu gibi imzalayarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin atamalarına hiç karışmayan Cumhurbaşkanı Gül'ün üniversitelerin rektör atamalarına rahatlıkla karıştığını görüyoruz. Silahlı bürokrasiyle uzlaşan AKP, silahsız bürokrasiye karşı militan tutumunu sürdürüyor. "Seyfiye"ye güç yetiremeyenler galiba "ilmiye"yi gözlerine kestirmişler.