Tarih: 31.01.2010 |  Haberler
Onbeşler'in açtığı yolda hep daha ileriye / Yenilendi

 "karadeniz
on beş kere açtı göğsünü,
on beş kere örtüldü.
onbeşlerin hepsi
bir komünist gibi öldü."



Türkiye Komünist Partisi'nin kurucuları Onbeşler Türkiye'de süren anti-emperyalist savaşa katılmak ve Türkiye'de bir işçi-köylü cumhuriyeti kurmak için yurda dönerlerken 28-29 Ocak 1921 gecesi Karadeniz açıklarında burjuvazi tarafından haince katledilmişlerdi. Katliamın 89. yıldönümünde Onbeşler'i andık…

Ürün Sosyalist Dergi olarak düzenlediğimiz "TKP'liler Buluşuyor! Dünü bugüne, bugünü yarına bağlayalım. 15'leri Anma Etkinliği", Türk Tabipler Birliği'nin Cağaloğlu'ndaki Sevinç Özgüner Toplantı Salonu'nda 30 Ocak 2010 Pazar günü saat 15:00 da gerçekleştirildi. TKP emektarı Bekir Karayel'in açılış konuşmasını yaptığı etkinlikte panel, iki sinevizyon gösterimi, şiir ve müzik dinletisi
gerçekleştirildi.

Etkinliğimizin başta Onbeşler ve TKP saflarında şehit düşenler olmak üzere tüm devrim şehitleri için yapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Saygı duruşu sırasında hep bir ağızdan coşkuyla Enternasyonal Marşı okundu. Saygı duruşunun ardından sunucu arkadaşlarımız açılış konuşmasını yapmak üzere TKP emektarı Bekir Karayel'i davet etti.

Dünü bugüne bugünü yarına bağlıyoruz
Bekir Yoldaş konuşmasında dünyanın ve insanlığın ne kadar kötü bir duruma düşürüldüğünü ve bunun tek sorumlusu "bencil ve cani" kapitalistleri işaret ederek bu durumu düzelteceklerin ise insanı seven, insana değer veren komünistler olduğunu belirtti. "Dünyanın her memleketinde kurdukları komünist partiler vasıtasıyla bu uğurda çalışmalar yaparlar. Türkiye'de de Mustafa Suphi ve yoldaşları bu amaçla kurdukları Türkiye Komünist Partisi nedeniyle katil kapitalistler tarafından katledilmiştir." diyerek sözlerini sürdüren Bekir Yoldaş, Onbeşlerin hâlâ yoldaşları tarafından anılıyor olmasının bu mücadelenin durdurulamayacağının kanıtı olduğunu vurgulayarak sözlerine son verdi.

Bekir Karayel'in konuşmasının ardından etkinlik programını yöneten Fatma ve Tarık arkadaşlar, daha sonra TÜM-İGD Film Atölyesi tarafından hazırlanan "Kapitalizmin Krizleri ve İşçi Sınıfı" isimli kısa filmin izleneceğini duyurdular. Filmde kapitalizmin krizini toplumu nasıl etkilediğine dair kesitler sunuldu.

"senlik-benlik bitip de kuruldu muydu bizlik"
Film gösteriminin ardından polisin copuna, gazına; hükümetin ve valinin tehditlerine; Ankara'nın karına, kışına karşı özlük hakları için direnen TEKEL işçilerinden bir dostumuz konuştu. "Dostlar merhaba! Sizlere başkentin göbeğinden, Çadırkent Direniş Caddesi 4-C bloklarından, direnişçi TEKEL işçilerinden selâm getirdim." diyerek sözlerine başlayan Nevzat arkadaş, "Biz TEKEL işçileri bu yola çıkarken sadece kendi özlük haklarımız için yola çıkmıştık... Bizim yakmış olduğumuz kıvılcım bizi destekleyen dostlarımızla birlikte bir ateş topuna dönüştü. Şimdi artık bu dava yalnızca TEKEL işçilerinin değil bütün işçi sınıfının davası olmuştur." diye belirtti. Nevzat arkadaş sözlerini "genel grev, genel direniş" çağrısıyla bitirdi.

"Devrimci Teori ve İşçi Sınıfı Hareketi"
TEKEL işçilerinin selâmını getiren dostumuzun konuşmasının ardından "Devrimci Teori ve İşçi Sınıfı Hareketi" konulu paneli açmak ve yönetmek üzere Ecem arkadaşımız davet edildi. Ecem arkadaşımız Kristal-İş eğitim uzmanı ve öğretim üyesi Aziz Çelik ile öğretim üyesi İsmail Kaplan'ı kısaca tanıtarak paneli açtı.

İlk sözü Aziz Çelik aldı. Ağırlıklı olarak işçi sınıfının güncel durumu ve geleceği üzerine odaklanan konuşmasında Çelik; 28 Ocağın işçi sınıfıyla devrimciler arasındaki bağı koparma teşebbüsü olarak okunabilceğini, bunun 1946 ve 12 Eylül 1980 gibi tarihlerde çeşitli şekillerde yeniden denendiğini söyledi. Daha sonra ülkemizdeki sınıf hareketinin tarihsel gelişimini kısaca aktardı.

Çelik, Neo-liberal politikalarla işçi sınıfının içerisinde suni bölünmeler yaratıldığını savundu. Özelikle Türkiye'de 90'ların sonunda mezarda emeklilik yasasına karşı kitlesel ve birleşik bir tepki koymayı başarabilen  işçi sınıfının bu tepkisinin daha sonraki yılarda parçalı bir yapıya döndüğünü söyledi. Günümüzde de bu parçalı yapının sürdüğünü ama bir yandan da sınıftaki hareketliliğin yaygınlaştığına işaret etti. Bu dönemdeki  temel hedefin ise kazanılmış hakların korunması ile sınırlı kaldığını belirtti.
Tekel başta olmak üzere son dönemde bir biri ardına ortaya çıkan direnişlerin sınıfın gücünü yeniden fark etmesi sonucunu doğurmakta olduğu tespitini yaptı.

Bu hareketliliğin yeni bir yükseliş döneminin habercisi olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkin bir soruya ise Çelik: bir yükselişten bahsetmenin mümkün olduğunu ancak bunun ilk aşamada doğrusal bir gelişim izlemeyebileceğini söyleyerek cevap verdi. Konuşmasında güncel duruma ilişkin çeşitli istatistiki veriler de sunan Aziz Çelik sonuç olarak var olan tüm sorunlar içerisinde en kritik ve öncelikli sorunun emek sorunu olduğunu söyledi ve "sosyal sorun" çözülmeden diğer sorunlarda esaslı bir çözüm bulmanın zor olduğuna işaret etti.

Aziz Çelik'in ardından söz alan İsmail Kaplan'ın konuşmasının merkezinde ise devrimci teori ve bu teori çerçevisinde Türkiye'deki çeşitli sol eğilimlere ilişkin eleştiri ve değerlendirmeler vardı. Sınıf ve devrim algısı olmaksızın devrimci bir teoriden bahsedilemeyeceğini vurgulayan Kaplan Marks ve Engels'in bu durumu daha 1840'lı yıllarda Manifesto'da açıkça yazdıklarını ve devrimcilerin öncelikli işinin sınıfı örgütlemek olduğunun altını çizdi. Manifesto'dan alıntıların olduğu konuşmanın ağırlıklı kısmında ise Türkiye'de sol ve Kürt Ulusal hareketi içerisindeki kimi eğilimlerin eleştirisi vardı.

Zaman sınırlılığını da düşünerek üç temel eğilimden bahsetemek istediğini söyleyen İsmail Kaplan bu üç eğilimi: kendilerini "Yeni Sol" olarak tarif eden ve kısa süre önce ÖDP'den ayrılanlarla çeşitli farklı çevrelere mensup olan kişilerin oluşturduğu hareket, Kürt ulusal hareketi ve TKP adını çalmaya teşebbüs eden Sosyalist İktidar Partisi (SİP) olarak belirtti.

Liberal solun yeni adresi olarak tanımlanabilecek olan "Yeni Sol" ile ilgili olarak hareketin önemli isimlerinin basına vermiş oldukları kimi beyanları okuyan Kaplan yapılan açıklamaların hepsinin ortak noktasının işçi sınıfı mücadelesine uzak ve sosyalizm fikrine yabancı olmak olduğunu gösterdi. Kısa bir süre önce "Yeni Sol" adına yayınlanan ayrıntılı bildirgede işçi, sınıf, emek, emperyalizm, NATO, devrim gibi kelimelerin ne fikir ne de kavram olarak dahi geçmediğini belirtti. Kaplan Türkiye'de emperyalizmden, NATO'dan bile bahsetmeyen bir anlayış emekçilere ne vaad edebilir diye sordu.

Konuşmanın ikinci kısmı ise Kürt Ulusal hareketinin güncel durumuna ayrılmıştı. Bu bölümde, hareketin temsilcilerinin demokrasi ve sosyalizm gibi konularda uzun zamandır ikili bir dil kullandığı; açıkça ezilen Kürt halkının ve onu temsil iddiasında olanların sosyalizme sarılmaktan başka kalıcı bir çözüm bulmalarının zor olduğu vurgusu hakimdi. Kaplan son dönemde Kürt hareketinin yasal ve seçilmiş temsilcilerine yönelik yapılan operasyonları da eleştirdi ve ekledi: Halk desteğine sahip olan siyasi temsilcilerin sindirilmeye çalışılması "demokratik açılım" gibi söylemlerin gerçekte içinin ne kadar boş olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Liberal sol ve Kürt Ulusal hareketinden bahseden Kaplan konuşmasının son bölümünde SİP'in temsil ettiği milliyetçi-ulusalcı çizgiye de değindi. SİP'in son iki Kongresinde alınan kararlarda açıkça: "TC'nin emperyalizm karşısında bir direnç odağı olduğu ve bu yüzden tasfiye edilmeye çalışılan cumhuriyete sahip çıkmanın devrimci bir görev" olarak sunulmaya çalışıldığından bahsederken bunun açıkça devletçi ve milliyetçi bir tavır olduğu ve bu yaklaşımların hiç bir şekilde Komünist teoriyle uyuşmasının mümkün olmadığı tespitini yaptı. Ayrıca Kaplan benzeri bir anlayışla SİP'in sendikalara bakış ve Kürt Ulusal hareketi gibi kritik konularda "sınıfa uzak devlete yakın" bir politika izlemekte olduğunu doğrudan parti kararlarından seçilmiş örneklerle açıkladı. İsmail Kaplan, konuşmasının sonunda işçi sınıfının liberal ve ulusal/milliyetçi kampanyanın etkisini muhakkak aşacağını güncel ve geçerli olan ve en açık ifadesini Marks, Engels ve Lenin'de bulan sınıfın devrimci teorisinin yeniden yükseleceğine olan inancını belirtti.

"Hava döndü, işçiden işçiden esiyor yel"
Panelden sonra verilen kısa bir aranın ardından etkinliğimizin ikinci bölümüne geçildi. Etkinliğimizin ikinci bölümde yurtiçinden ve yurtdışından çeşitli bölgelerdeki dostlarımızın ve yoldaşlarımızın mesajları okundu. Fabrikalarda, tarlalarda, okullarda, sınırların ötesinde ellerinde Onbeşlerin meşalelerini taşıyanların dört bir yandan sesleri seslerimize katılıyordu şimdi. Sınırların içinden Ankara'dan, İzmir'den, Dersim'den, Mersin'den... ülkenin dört bir yanından; sınırların ötesinden Hollanda'dan, Almanya'dan...

Eski yurtdışı parti örgütlerinin bulunduğu yerlerdeki komünistlerden gelen mesajlar daha bir dikkatli takip ediliyor, daha bir coşkulu karşılanıyordu. Çünkü onlar likidasyonun acısını bu topraklardaki komünistlerden daha bir acı yaşamış, daha kalıcı yaralar almışlardı. Ama yinede aralıksız mücadele etmenin, ilmek ilmek örmenin, tasfiyecileri her adımda daha da kenara itmenin  enerjisini salona taşıyorlardı. İşte "Suphiler öncümüz; TKP'liler olarak güzel günlere sahip çıkmak borcumuz. Mücadelenin sınıf saflarında yükseldiği bu günlerde bizlere her zamankinden daha çok çalışmak düşüyor." diyordu Hollandalı komünistler, "Güneşe olan akında" yüreklerinin bizlerle attığını söylerken.
 
Etkinliğimize çeşitli kurumlardan dostlarımız da katılarak bize güç verdiler. Tüm İlerici Gençlik Derneği Genel Sekreteri Fethiye Kabataş, "Yolumuz işçi sınıfnın yoludur" diyen ilerici gençlerin, işçi sınıfının sınıfın öncüsü olan Onbeşlerin açtığı yolda; okullarda, fabrikalarda, tarlalarda mücadeleyi yükselttiklerini vurguladı. Etkinliğimize dost kurumlardan mesaj ve katılım da vardı. Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP) temsilcisi Sevtap Akdağ ve İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) Genel başkanı Zeki Kılıçarslan katılımcılar arasındaydı. Ayrıca SODAP'lı dostlarımızın etkinliğimize gönderdiği mesaj da okundu.
 
Okunan mesajların ardından Onbeşlerin katledilmesi ile ilgili ve TKP tarihinden sayaflarla dolu bir kısa film gösterimi daha yapıldı. Etkinlik boyunca sık sık atılan sloganlar film gösteriminden sonra da atıldı: "TKP yaşıyor, savaşıyor!"

Ezgilerdeydi sıra...
İlerici gençliğin sesi Grup Güneşli Dünya'nın ezgilerine geldi sıra. İçinde bulunduğumuz bu süreci en iyi anlatan ezgileri sundular bize. Coşkuyla hep bir ağızdan söyledik şarkıları.

"hava döndü, işçiden, işçider esiyor yel
dumanı dağıtacak yıldız-poyraz başladı
bahar yakın demek ki mevsim böyle kışladı
bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel
hava döndü işçiden, işçiden esiyor yel
….
sen ki ferhatsın işçi günün senin gelecek
indir külüngün indir, del, şu karanlığı del
del ki dağlar ardından önümüzde bir çiçek
gibi açsın aydınlık tekmil olunca tünel"

Aramızda bulunan Tekel işçilerinin isteği üzeri Grup Güneşli Dünya "Güven Parkı" şarkısını söylediler bize. Tekil işçileri, "Açlığın dili olmaz yoksulluğun vatanı" diyorlardı.

İlhan arkadaşımız "Tekel direnişi" için bestelediği "4C" isimli şarkısını paylaştı bizlerle.  

Grup Güneşli Dünya'nın ardından etkinliğimizi hep bir ağızdan coşkuyla okuduğumuz TKP Marşı'yla bitirdik.

Onbeşleri katleden burjuvazi onların açtıkları yolda azimle daha ileri yürümemizi engelleyemeyecek. Onbeşleri andığımız bu gün de sınıf dayanışmasını daha bir yükselterek ayrıldık salondan: "Onbeşlerin açtığı bu yolda dünü bugüne, bugünü yarına bağlamaya…"