Hatırlanacağı gibi, Tek Gıda-İş sendikası 2 Mart 2010'da Tekel işçilerinin direnişine mola verme kararını açıklarken, işçilerin 1 Nisan'da Ankara'ya gelerek Türk-İş önünde bir günlük oturma eylemi yapacaklarını ve yeni eylem takvimini belirleyeceklerini ilan etmişti. O gün geldi çattı.
Ne var ki, demokratikleşme edebiyatı yapan AKP iktidarı 1 Nisan'da bütün gün Ankara'da terör estirdi. Daha sabahın köründe, Ankara'ya gelen bütün yolları tutarak işçilerin topluca Ankara'ya girmesini engellemeye çalıştı; Türk-İş binasını ablukaya aldı; medyanın canlı yayın araçlarını çevreye sokmadı; işçilerin toplanmasını ve yürümesini önlemek için herkese saldırdı. Helikopterleri, panzerleri, gaz bombası atan ve gaz sıkan birimleri, coplarıyla yedi bin polisi halkın üzerine sürdü. Sadece Tekel işçilerine değil, işe dönme mücadelelerini Tekel işçilerinin mücadelesiyle birleştiren Tariş işçilerine, İSKİ sayaç okuma işçilerine, Marmaray işçilerine, işçi kardeşlerini karşılamaya gelen sendika üyelerine, komünist, sosyalist, devrimci parti ve dernek mensuplarına, öğrenci gruplarına şiddet uyguladı.
Daha üç gün önce, 30 Mart'ta Meclis'e sunduğu Anayasa teklifinde siyasi grev, dayanışma grevi ve genel grev yasağını kaldıracağını ilan eden AKP iktidarı, bu faşist saldırısıyla, verdiği sözün arkasında durmayacağını kanıtladı. Güzel vaatleri, gerçekleştirmek için değil, sadece kitlelerin gözünü boyamak için ortaya attığını gösterdi. İşçilerin oturma eylemine, basın açıklamasına, yürüyüşüne bile tahammül etmeyip teröre başvuran bir iktidarın demokrasi vaadine kiralık kalemlerden başka kim inanır? En sade işçi eylemini bile yasadışı ilan eden, Kızılay'ı, Taksim'i, şehirlerin ana meydanlarını işçi miting ve gösterilerine inatla kapatan AKP'nin demokratlığının düzmece olduğunu anlamazlıktan gelenler, kapitalist gericiliğin zulmüne ortaklık ediyorlar.
Sendika konfederasyonları başta olmak üzere bütün sendikalar ve demokratik kitle örgütleri Tekel işçileriyle dayanışmayı yükseltme göreviyle karşı karşıyadır. Sınıf içinde örgütlenmeyi güçlendirmek, yalpalayan sendika yönetimlerini örgütlü kesimlerin gücüyle daha mücadeleci bir çizgiye çekmek için elden gelen her şeyi yapmalıyız. Konfederasyonlar daha önce verdikleri sözü tutmalı, 26 Mayıs'ta genel direnişi örgütlemek için gün gün gelişen bir bilinçlendirme, örgütlenme ve eylem çizgisi ortaya koymalı, 1 Mayıs'ı genel direnişin provası olarak hakkıyla örgütlemelidir. Danıştay'ın 4C köleliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş olması işçi sınıfının kitlesel mücadelesini şüphesiz kolaylaştırır ama onun yerini asla tutamaz. Asıl olan kitlesel eylemdir; güç dengesini alanlarda, sokaklarda fiilen değiştirmektir.
Tekel direnişinin ikinci perdesini başarıya ulaştırmak güncel görevdir. Kamuoyunu AKP'nin düzmece demokrasi gündemi değil, işçi sınıfının, emekçi kitlelerin, işsizlerin ve yoksulların, ezilen halkların gerçek gündemi belirlemelidir. Alanlara ve sokaklara çıkmadan, fabrikalarda ve işyerlerinde gücümüzü göstermeden kamuoyunu belirleyemeyiz.