AKP iktidarı iki gün boyunca (1 ve 2 Nisan 2010) polisi Tekel işçilerinin ve işçi dostlarının üzerine sürdü. Ankara'yı işgal etti. Sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan etmiş faşist darbe yönetimleri gibi bütün temel hakları ayaklar altına aldı. Sokakta yürümeyi, oturmayı, toplanmayı, basın açıklaması yapmayı, Türk-İş önüne gelmeyi, insanları gazlayarak, coplayarak, kıstırıp kafa göz yararak, tekme tokat döverek engelledi. Ama boşuna. Zulüm payidar olmaz. Belki faşist yöntemlerinizle kimi sendika yöneticilerini korkutabilir ve sindirebilirsiniz fakat "Artık yeter" diyerek kapitalizmin kölelik zincirlerine isyan edenleri susturamaz, yıldıramazsınız. İşçi sınıfına ve emekçilere terör uygulayanlar halk düşmanıdır. Toplumu yönetme meşruiyetini yitirmişlerdir.
Halkın vicdanındaki bu yargının gereğini yerine getirmek için yapacak çok şey var. İşçi sınıfının, emekçi kitlelerin içinde adım adım çalışmaya, bıkmadan usanmadan örgütlenmeye devam etmeliyiz. Sendikaları, kitle örgütlerini işçi sınıfının ve emekçi halkın düşüncesini, duygu ve özlemlerini yansıtan yapılara dönüştürmeliyiz. İşçi sınıfı örgütlerinin kendi sınıfına yabancılaşmasını, sermaye sınıfının ve kapitalist iktidarların şantajına boyun eğmesini işçilerin, emekçilerin rızasını kazanarak engellemeliyiz.
Tek Gıda-İş sendikası 3 Haziran'dan itibaren 3 gün, 4 Temmuz'dan itibaren 4 gün, Ağustos başından itibaren süresiz eylem kararı aldığını ilan etti. Kararın çok yetersiz olduğu ve AKP iktidarının saldırısını karşılamaktan uzak kaldığı açıktır. İşçileri dağıtmak, mücadeleyi ayda bir nöbete indirgemek sonuç vermez. Yine de, ne kadar yetersiz olursa olsun, bu kararın takipçisi olmalıyız. Sendika konfederasyonlarının daha önce aldığı 26 Mayıs genel direniş kararını ve onun öncesinde 1 Mayıs'ı hakkıyla hayata geçirmeliyiz.