Tarih: 03.03.2011 |  Haberler
Emperyalizm Libya'ya saldırıyor

Dünya kapitalist sistemine yön veren emperyalist elebaşıların Libya'yı boğma harekâtı sürüyor. ABD, Libya'nın Amerikan bankalarında bulunan 30 milyar dolarlık varlığına el koydu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden Libya'ya ambargo kararı çıkarttı. İsviçre, Libya'nın ülkedeki malvarlığını dondurdu. Almanya, Libya'dan aldıkları petrolün bedelini ödemeyeceklerini açıkladı. Libya'nın eski sömürgeci işgalcisi İtalya; Libya'yla İtalya arasındaki saldırmazlık antlaşmasını iptal etti. Amerikan 6. Filosu, Libya açıklarında manevra yapıyor. Amerikan, İngiliz ve İtalyan özel birlikleri Libya'ya çıktılar; karşı-devrimci isyancılarla birleşip olası emperyalist işgalin ön hazırlıklarını yapıyorlar. Bütün dünya kapitalist medyasının yalan haber bombardımanı devam ediyor. Libya'ya sözümona "insani müdahale" için dünya kamuoyu hazırlanıyor. Sosyalist ülkelerde 1989-1991 yılları arasında gerçekleştirilen kapitalist karşı-devrimler sırasında, 2003 yılında Irak işgali öncesinde yürütülen psikolojik savaşlar tekrar yürürlüğe konuldu.



Küba devriminin önderi Fidel Castro, "Plan, Libya'nın İşgal Edilmesidir" ve "Utanç Verici Ölüm Dansı" başlıklı iki yazı yazarak, başta ABD olmak üzere emperyalist dünyanın, Libya petrolüne el koymak, Libya halkını köleleştirmek, Mısır'da yükselen devrim dalgasını engellemek amacıyla Libya'yı işgale hazırlandığını belirtiyor. Dürüst hiçbir insanın, herkesin gözü önünde hazırlanan bu cinayet karşısında sessiz kalamayacağını söylüyor. Venezüella önderi Hugo Chavez, Kaddafi'ye ve Libya'ya karşı büyük bir yanıltmaca kampanyasının yürütüldüğünü, ABD'nin Libya petrolüne el koymak istediğini açıklıyor ve herkesi Libya'yı savunmaya çağırıyor.

Emperyalist efendiler, devrimcileri asla affetmezler. Sosyalist devrimlerin, anti-emperyalist ve anti-feodal devrimlerin başını çeken önderleri ilk fırsatta yok etmek, onlardan intikam almak için fırsat kollarlar. Sömürgecileri kovan, kralları ve diktatörleri deviren, petrolü ve doğal kaynakları millileştiren, bankaları kamulaştıran, toprak ağalarının çiftliklerini köylülere dağıtan, kapitalist şirketleri halkın mülkiyetine geçirip işçilerin yönetimine veren komünistler, sosyalistler, devrimci-demokratlar, ulusal kurtuluşçu yurtseverler her zaman emperyalistlerin hedefinde olmuştur.

Emperyalizmin baskı ve tehdidi altında devrimci iradelerini koruyamayıp emperyalizmle belirli oranda işbirliğine giren ama doğrudan doğruya uşak olmayı, "bizim çocuklar" kategorisinde yer almayı hâlâ kabul etmeyen önderler bile bu kaderden kendilerini koruyamamışlardır. Anti-emperyalist ve anti-feodal Libya devriminin önderi Muammer Kaddafi de bugün bu kaderi paylaşıyor. 2003'ten sonra Batı egemenleriyle uzlaşmak, Libya ekonomisini emperyalist tekellere açmak, Kaddafi'nin işine yaramadı. Amerikan egemenliğine son vermenin, işbirlikçi kralı devirmenin, üslere el koymanın, petrolü millileştirmenin bedelini daha önce Amerikan hava saldırısı; ABD, AB ve BM ambargosuyla ödeyen Kaddafi ve Libya halkı, bugün bu bedeli, karşı-devrimci, kralcı ve İslamcı aşiret isyanıyla, ambargoyla ve işgal tehdidiyle ödüyor. Emperyalizm, kışkırttığı gerici isyan ve yürüttüğü psikolojik savaşla sonuca ulaşamazsa, iç savaş ve işgal yoluyla oluk oluk kan dökmeye hazırlanıyor.

Fidel Castro ve Hugo Chavez'in ısrarla vurguladığı gibi, her dürüst insanın bu emperyalist komploya karşı koyması gerekirken, kendilerini sosyalist ve devrimci olarak niteleyen çevrelerin tam tersi bir tutum takınması utanç verici bir teslimiyet anlamına geliyor. Somut şartların somut tahlilini yapmaktan aciz çevreler, bağımsız bir tutumla akıl yürüteceklerine, kendilerini kapitalist medya tekellerinin güdümüne bırakıyorlar. Devrimlerin ve karşı-devrimlerin deneyimlerini bile hatırlamıyorlar. Romanya karşı-devriminde yaşananları, sahte haber imalatıyla hazırlanan kapitalist darbe sürecinde Nikolai Çavuşesku ve Elena Çavuşesku'nun nasıl kurşuna dizildiğini, Romanya'nın nasıl köleleştirildiğini; Irak işgalinde yalan haberlerle yaratılan linç ortamı içinde Irak'ın nasıl işgal edildiğini, Amerika'ya teslim olmayı reddeden Saddam Hüseyin'in nasıl idam edildiğini, Irak halkının nasıl soykırıma uğratıldığını; bütün bu süreçlerde, emperyalist egemenlerin "diktatörü devirmek", "özgürlük ve demokrasi götürmek" bayrağı altında kapitalist sömürü ve sömürgeci zulüm sistemlerini nasıl yerleştirdiklerini unutuyorlar.

Bütün bunları yaptınız, bari Fidel Castro'nun ve Chavez'in sözlerine kulak verin, onlarla yol arkadaşlığı yapın. Ne gezer! Dünya emperyalizminin elebaşılarıyla, kapitalist gericiliğin sembolleriyle, Obama'yla, Clinton'la, Gates'le, Cameron'la, Merkel'le, Sarkozi'yle, Berlusconi'yle, Ban'la, Netanyahu'yla yol arkadaşlığı yapıyorlar. Emperyalist merkezlerin soğukkanlı bir planlamayla yürüttüğü komplo bile onları kendine getiremiyor.

Örneğin, TKP adını gasp eden SİP'ten Kemal Okuyan, Hugo Chavez'in ağzının payını veriyor. Şöyle diyor Kemal Okuyan: "Tunus ve Mısır'da 'tarihsel bir değişim', Libya'da 'emperyalist müdahale' saptamaları da bu nedenle bana fazlasıyla mekanik geliyor. Örnek olsun, Chavez'in bir anda 'dış müdahale'den söz etmeye başlaması, Kaddafi'ye sahip çıkması sağlıklı bir yaklaşım olmasa gerek. Sürecin bir bütünlüğü var, Mısır'da olanlarla Libya'da olanlar birbirinden koparılamaz, ayrıca Kaddafi'nin diğerlerinden farkı kesinlikle abartılamaz." ("Devrimi biz mi çaldık?", soL, 26 Şubat 2011).

Tabii, Kemal Okuyan, "örnek olsun" diyerek, sadece Chavez'e değil, Fidel Castro'ya ve Ürün'e de yanıt verdiğini üstü kapalı şekilde ortaya koyuyor. Emperyalizmin Mısır ve Tunus'ta işbirlikçi kadrolarını korumak, diktatörlük rejimini rejimi ayakta tutmak için neler yaptığını; buna karşılık, Libya'da Kaddafi'yi yok etmek, rejimi devirmek için nasıl harekete geçtiğini gizlemeye çalışıyor. Emperyalizmin politik-askerî doktrininde, dost rejimlere karşı ayaklanmaları bastırmanın, düşman rejimlere karşı ise ayaklanmaları kışkırtmanın ve desteklemenin öngörüldüğünü unutuyor.

Örneğin, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Kâmil Tekin Sürek, şöyle diyor: "Libya diktatörlüğü, Tunus ve Mısır'dan farklı olarak halka karşı büyük katliamları göze aldığına dair açıklamalar yapmakta ve bu yönde adımlar atmaktadır. Libya diktatörlüğü, halkın bir kısmını diğerlerine karşı kışkırtmak için; ayaklanmanın dış güçlerin oyunu olduğu yalanını yaymakta ve Libya'ya ekmek parası için gitmiş Türkiyeli, Mısırlı vd. halklardan işçileri rehin alma politikası gütmektedir. Libya'da olanların Tunus, Mısır, Yemen, Ürdün, Cezayir, Fas gibi ülkelerde olanlardan bir farkı yoktur. Ortadoğu halkları Tunus ayaklanmasından sonra, ayağa kalkıldığında diktatörlerin devrilebileceğini ve taleplerinin hiç olmazsa bir kısmını elde edebileceklerini görmüş ve Tunuslu, Mısırlı kardeşlerinin gittikleri yoldan gitmişlerdir. Libya diktatörlüğü en kısa zamanda ülke yönetimini halka devretmeli, bugüne kadar yaptığı zulüm ve soygunun hesabını vermelidir. Kaddafi ve adamları yabancı işçileri rehin alma politikasından vazgeçmelidir. Kiralık katillerin halka kurşun sıkmasına son verilmelidir." (Halkın Taleplerini Yerine Getirin", emep.org, 21 Şubat 2011).

Ne yazık ki Amerikan psikolojik savaş makinasının yaydığı görüşlerin basit bir kopyası olan bu açıklamayı, sadece tarihsel bir ibret belgesi olarak kayda geçirmekle yetineceğiz. EMEP Genel Başkan Yardımcısı Kâmil Tekin Sürek'e, Arnavutluk karşı-devrimi sırasında, sosyalist yönetimi devirmek isteyen isyancıların yayınladıları bildirilerin tıpatıp bu bildiriye benzediğini hatırlatalım. Arnavutluk'taki karşı-devrimci isyancılar, sosyalist yönetimi "kanlı diktatörlük", Arnavutluk Emek Partisi kadrolarını "katiller sürüsü" olarak tanımlıyor ve Enver Hoca heykellerini yıkıyorlardı. İsyancılar başarıya ulaştı. Arnavutluk, ABD'nin ve Avrupa Birliği'nin sömürgesi oldu, halkın sosyalist ve demokratik bütün kazanımları küçücük bir işbirlikçi kapitalist oligarşinin kesesini şişirmek üzere kurban edildi.

Öte yandan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın "NATO'nun Libya'da ne işi var? Böyle saçmalık olur mu?" şeklindeki sözlerine değinerek, " 'NATO'nun Libya'da ne işi var?' diye bir cümleyi ben kurmam" dedi. Kılıçdaroğlu'nun dün Londra'da gazetecilerin sorularını cevaplandırırken söylediği bu söz, CHP yönetiminin Libya konusunda ABD'nin dümen suyundan ayrılmayacağı mesajını veriyor. Kılıçdaroğlu, daha önce de, Libya'daki karşı-devrimci isyana "Libyalı demokratları selamlıyoruz" diyerek destek çıkmıştı. CHP yönetimi, bu tutumuyla dış politikada işbirlikçi AKP'nin bile gerisine düşüyor. AKP, Türkiye sermayesinin, inşaat müteahhitlerinin Libya'daki çıkarlarını ve pazar payını koruma kaygısıyla, ikili mesajlar verip ABD müdahalesine yarım yamalak biçimde de olsa karşı çıkarken, CHP, doğrudan doğruya ABD ve AB egemenlerini memnun edecek bir "uslu çocuk" teslimiyeti içinde. Bu teslimiyeti şiddetle kınıyoruz. Kendini ABD'ye, AB'ye, İsrail'e beğendirmeyi esas alanlar, halk düşmanlığından, işbirlikçilikten başka bir yere varamazlar. Bu yol ne halkçılığa, ne yurtseverliğe, ne ilericiliğe açılır; ne de, işçi ve emekçi kitlelerine herhangi bir şey kazandırır.

Amerikan emperyalizmi, dünya kapitalist sisteminin bütün etkili odaklarını peşine takarak, Libya halkına karşı korkunç bir cinayet işliyor. Bu cinayete karşı koymak, sadece Libya halkını değil, Libya halkının yanı sıra, Mısır, Tunus, Filistin, Suriye, Türkiye, bölge ve dünya halklarını desteklemek demektir. Libya'nın 1950'lerde ve 1960'larda olduğu gibi, emperyalizmin ve siyonizmin üssü durumuna getirilmesine cesaretle karşı çıkmalıyız. Emperyalizmin temsilcileri olan Obama'yla, Clinton'la, Gates'le, Cameron'la, Merkel'le, Sarkozi'yle, Berlusconi'yle, Ban'la, Netanyahu'yla değil; sosyalizmin, devrimin ve yurtseverliğin temsilcileri olan Fidel Castro ve Hugo Chavez'le birlikte yürüyeceğiz.