Tarih: 08.03.2011 |  Haberler
AKP saldırıyor

Adalet ve Kalkınma Partisi, 12 Eylül 2010'da yapılan kısmi anayasa değişikliği referandumundan 12 Eylül rejiminin yeni efendisi olarak çıkmıştı. O günden bu yana da iktidarını sağlamlaştırmak için hamle üstüne hamle yapıyor. Şu anda AKP iktidarı, 1980 faşist darbesinin yerleştirdiği devlet yapısı içerisinde yasama, yürütme ve yargı erklerini bütünüyle ele geçirmiş, kapitalist iktidar bloku içinde yer alan rakiplerinin devlet erklerindeki gücünü tasfiye etmiş durumda.



AKP, hepimizin bildiği gelişmeler sonucunda Çankaya savaşlarını kazandı. Ergenekon, Balyoz ve uzantısı davalarla Türk Silahlı Kuvvetleri'ni iyice güçten düşürdü. Anayasa Mahkemesi'ni kendisine bağladı. Referandumdan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu da gönlüne göre oluşturan AKP, zaten güçlü bir şekilde kendisine bağlı olan özel yetkili mahkemelerde ve birinci derece mahkemelerinde kendisine muhalefet etme cesaretini gösteren az sayıdaki hâkim ve savcıyı neredeyse toptan tasfiye ederek, bu mahkemeleri kendisi açısından dikensiz gül bahçesine çevirdi. Yüksek yargının işleyişini hızlandırmak bahanesiyle çıkardığı kanunla, Yargıtay ve Danıştay'ı doğrudan doğruya kendine bağlamanın yolunu açtı. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş kapsamlı atamalarla Yargıtay'a 160, Danıştay'a 51 yeni üye yerleştirdi, bu kurumlarda da kitlesel ölçekte kadrolaştı. Kendisini seçmen desteğiyle orantısız bir güce kavuşturan yüzde 10 barajı sayesinde yasama ve yürütme erklerinde sahip olduğu ezici üstünlüğü, yargı erkini de yürütmenin basit bir uzantısı hâline getirerek pekiştirdi. Böylece, devlet yapısı içinde yürütme erkini iki başlı hâle getiren, Cumhurbaşkanı-Milli Güvenlik Kurulu-yüksek yargı ve bağlaşık kurumlar aracılığıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, hükümete paralel bir iktidar odağı olma ve devlet iktidarını paylaşma imkânını sağlayan bölünmeye son verdi.

AKP'nin yakın amacı, 12 Haziran 2011'de yapılacak seçimleri tekrar kazanmak ve bütünüyle ele geçirdiği devlet iktidarını kalıcılaştırmak. Bu yüzden de, kendisine biat etmeyeceğini düşündüğü her çevreye saldırıyor. Hak arayışı içindeki işçilere, emekçilere, küçük çiftçilere, Kürtlere, Alevilere, gençlere, kadınlara yönelik sürekli baskılarını, egemen sınıf içinde kendisine karşı olan kesimlere de yöneltiyor. Bu kapsamdaki baskıların odağında Türk Silahlı Kuvvetleri; medya, üniversite ve diğer eğitim kurumları sahibi kapitalist gruplar; ulusalcı parti, kurum ve dernekler var. AKP iktidarı, mutlak iktidar hırsıyla devletin baskı aygıtları ile ideoloji aygıtlarını tekeline almak için her yola başvuruyor. Balyoz davasında çoğu general ve amiral olmak üzere 163 görevli veya emekli TSK mensubunun darbe havası içinde tutuklanması, sınır birlikleri ve yeni sözleşmeli "terörle mücadele" birlikleri kurulmasını öngören kanunlar, polisi askerlikten muaf tutan yeni ayrıcalık düzenlemeleri, TSK'yı etkisizleştirme planının parçalarıdır. Başkent Üniversitesi ile Kanal B'nin sahibi Mehmet Haberal'in ağır sağlık sorunlarına rağmen hastanede taciz edilmesi, doktorlarının tutuklanması, Başkent Üniversitesi'ne el koyma hazırlıkları, Yeditepe Üniversitesi ve İSTEK Vakfı okullarının sahibi Bedrettin Dalan hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılması, Doğan grubuna yönelik mali ve siyasi baskılar, İşçi Partisi, Yeni Parti, Ulusal Kanal, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Çağdaş Eğitim Vakfı'na yönelik tutuklama ve baskılar, Oda TV'ye yönelik tutuklamalar, medya ve eğitim alanında AKP ile destekçisi Gülen grubunu kelimenin gerçek anlamında tekelleştirme girişimidir.

AKP, Kürt ulusal hareketini ezmek için, KCK davasını kullanıyor, tamamen düşünce ve örgütlenme çerçevesindeki etkinliklerinden dolayı Kürt politikacılarını zindanda tutuyor. Sosyalist solu ezmek ve terörize etmek için uydurma Devrimci Karargâh davasını kullanıyor, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü alanına giren yasal eylemleri suç sayıyor. Kemalist ve ulusalcı çevreleri yıldırmak için Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaları kullanıyor. Üstelik kendi aşırı-sağcı, dinci ve milliyetçi önyargılarıyla kitlelerin kafasını bulandırmaya çalışıyor: Komünizmi, sosyalizmi, enternasyonalizmi, devrimciliği, laikliği, bilimciliği, Kemalizmi, kadın haklarını, Kürt yurtseverliğini, düşünce ve inanç özgürlüğünü, hak aramayı, toplumsal örgütlenmeyi aynı potada birleştiriyor, hepsini yıkıcılık, bölücülük, kâfirlik olarak kodluyor. Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargâh ve KCK davalarını, tek merkezli, örgütlü bir kötülüğün tasfiyesi olarak propaganda ediyor. AKP, bitmek tükenmek bilmeyen siyasi davalar tezgâhlıyor, devrimci toplumsal muhalefetin yıllar boyunca süren mücadeleyle ortadan kaldırdığı düşünce suçu kavramını yeniden hortlatıyor. Basın özgürlüğünün en ufak belirtilerine bile tahammül edemiyor. Son olarak, Soner Yalçın ve arkadaşlarının tutuklanmasını, Yalçın Küçük'ün, Nedim Şener'in ve Ahmet Şık'ın tutuklanması, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay'ın hücreye atılması izledi. Baskınlar, komplolar, sahte belge imalatı, niyet okuyarak insanları terör örgütü üyesi sayma, yasal siyasal örgütlenmeyi teröristlik olarak damgalama kural oldu. Üstelik, AKP, bu anlayışla yürütülen davalara bakan kişileri şimdi yüksek yargı kurumlarına atayarak, haksızlıkların ileride yüksek yargıda düzeltilmesinin yolunu da kapatıyor.

AKP, bütün bu saldırılarla gücünün ötesinde hedefler peşinde koşuyor. Toplumsal muhalefetin bölünmüşlüğünü kullanmak, AKP'ye biat etmeyenlerin birbirlerine yönelik kuşkularını sömürmek, ulusalcı çevrelerin şovenist önyargılarından yararlanmak, işbirlikçi liberallerin yaydığı "ileri demokrasi" yalanlarıyla solun ve Kürt ulusal hareketinin kafasını karıştırmak, Kürt ulusal hareketinin düzen içi çözüm hayallerini körüklemek, AKP'nin fiilî bir tek-parti diktatörlüğünü yerleştirmesi için yeterli olmayacaktır. Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, Avrupa'da, Asya'da, Latin Amerika'da işçi sınıflarının, emekçi halkların, sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin eylemliliğinde görülen büyük artış, dipten gelen devrimci dalganın yarattığı eşitlik ve özgürlük rüzgârları Türkiye'yi de saracaktır. AKP'nin emperyalizmin emrinde dinci-kapitalist polis devletine geçit vermeyeceğiz.