Tarih: 16.03.2011 |  Haberler
Bahreyn'de emperyalist işgal

Suudi Arabistan Krallığı, 14 Mart 2011 günü, 150 zırhlı araç ve 1000 askerle Bahreyn'i işgal etti. Birleşik Arap Emirlikleri de, Bahreyn'e gönderdiği 500 polisle Suudi Arabistan'ın bu işgaline destek verdi.



Bahreyn halk muhalefeti, Arap dünyasında Tunus ve Mısır devrimleriyle başlayan yükseliş sürecinin parçasını oluşturan kesintisiz miting ve gösterilerle, kraliyet rejiminin yıkılmasını, işsizliğin, yoksulluğun ve ayrımcılığın sona ermesini istiyor. İşgalin, halk muhalefetiyle baş edemeyen Amerikan işbirlikçisi petrol şeyhi Bahreyn Kralı Hamad Bin İsa El Halife'nin yardım istemesi üzerine yapıldığı bildiriliyor. İşbirlikçi Bahreyn diktatörü Hamad Bin İsa El Halife, işgal güçlerinin ülkesine yerleşmesinin ardından, 15 Mart günü, üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan etti ve bütün gösterileri yasakladı.

Bahreyn, 1 milyon 250 bin nüfuslu, petrol ve inci zengini, hızla gelişen İslami bankacılık sistemiyle, petrodolarları dünya kapitalist sisteminin hizmetine sunan küçücük kapitalist bir ülkedir. Bahreyn, aynı zamanda, İran'ı denizden kuşatma altında tutan Amerikan 5. Filosu'nu barındırıyor. Yani, Bahreyn, dünya kapitalist sistemi açısından, ekonomik, mali ve askerî yönlerden, nüfusu ve yüzölçümüyle ters orantıya sahip önemli bir merkezdir. Bütün bu gerçekleri dikkate aldığımızda, Bahreyn'e yönelik Suudi işgalinin, Amerikan emperyalizminin doğrudan planlaması ve güdümü altında yapıldığı açıktır. Zaten, ABD, AB ve NATO yetkilileri, Suudi Arabistan'ın Bahreyn'i işgal etmesine ses çıkarmadıkları gibi, Bahreyn muhalefetini "anlayışlı" olmaya davet ettiler.

Bahreyn'in işgal edilmesi, Arap dünyasında devrim ve karşıdevrim arasındaki kapışmanın yeni bir ifadesidir. Bu işgal, Arap dünyasında, Tunus ve Mısır devrimleriyle başlayan yükseliş sürecini durdurmak için emperyalizmin Libya'dan sonraki ikinci saldırı hamlesidir.

Devrimler, egemen sınıfın cennetini kaybetmesi demektir. Dolayısıyla, egemenlerin en vahşi saldırısıyla karşılaşmayan bir devrim henüz görülmemiştir. Marks ve Lenin, bu deneyimi özetlemek üzere, devrimlerin ister istemez birleşik ve güçlü karşıdevrimlere yol açarak ilerlediğini belirtirler. Arap dünyasında Tunus ve Mısır halk devrimleriyle başlayan büyük devrimci patlama, Amerikan emperyalizminin başkanlığındaki dünya kapitalist sisteminin birleşik ve güçlü karşıdevrimiyle karşılaşıyor. Küba devriminin önderi Fidel Castro, Arap dünyasındaki devrim hareketini, çapı açısından, Avrupa'da 1789'da Bastil'in ele geçirilmesiyle başlayan Fransız devrimine benzetiyor. ABD ve NATO'ya korkulu günler yaşatan Arap halk devrimlerini boğmak isteyen bugünkü kapitalist-emperyalist karşıdevrimin çapı da, Fransız devrimini boğmaya çalışan gerici krallıkların hamlesine benziyor.

Tunus ve Mısır'da devrimin derinleşmesini; siyasal bilince yeni uyanan işçi ve emekçi halk kitlelerinin sokaklardaki ve alanlardaki güçlerini, sadece diktatörleri değil, burjuvazinin devlet iktidarını bütünüyle alaşağı ederek doruğa ulaştırmalarını engellemek isteyen dünya gericiliği, Tunus ve Mısır'da kitleleri ehlileştirmek, genç devrimci kadroları devşirerek kendi saflarına çekmek için elden gelen gayreti gösteriyor. Burjuva muhalefet güçlerine iktidardan pay verme işareti çakarak halk devriminin itici güçlerini yalnızlaştırmaya çalışıyor. Elindeki mevzileri sıkı sıkıya savunuyor, ancak sıkıştığı noktada küçük ödünler vermekten kaçınmıyor. Baskı, tehdit, yıldırma, bezdirme, aldatma politikasıyla devrimin gücünü zayıflatmak; devrimi, sadece diktatöre yönelik bir saray darbesi boyutuna indirgemek istiyor.

Devrimin patladığı ülkelerde mevzilerini savunma politikası güden dünya gericiliği, Tunus ve Mısır'ın ortasında bulunan petrol zengini Libya'da saldırıya geçerek karşıdevrimci bir isyan örgütledi. Mısır ve Tunus'taki devrimi kuşatmak, bu ülkelerde çatırdayan egemenliğini ikame etmek üzere Libya'yı düşürmeye çalıştı. Libya'da ekonomiyi sabote etmek üzere, büyük bir yatık medya kampanyasıyla, ülkede çalışan yabancı işçilerin panik içinde kaçmasını sağladı. Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İsviçre burjuvazisi, Libya'nın kendi ülkelerinde bulunan zengin malvarlığını dondurdu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Libya'ya ambargo kararı aldı. NATO AWACS uçaklarıyla Libya hava sahasını kontrol altına aldı. Amerikan 6. Filosu, Libya açıklarında konuşlandı. Amerikan, İngiliz ve İtalyan özel birlikleri karşı-devrimci isyancılarla birleşip işgalin ön hazırlıklarını yapmak üzere Libya'ya çıktılar. Fransa, karşıdevrimci isyancıları "meşru hükümet" olarak tanıma kararı aldı. ABD başkanı Obama, Suudi Arabistan kralından, Libyalı isyancıları silahlandırmanın mali yükünü üstlenmesini istedi. Avrupa Parlamentosu, "insani gerekçelerle Libya'ya askerî müdahale" çağrısında bulundu. Bu amaçla, ilk adım olarak, "Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ilan edilmesi"ni istedi. Arap Birliği, Suriye'nin açık itirazına rağmen, Libya'da uçuşa yasak bölge kurulmasını destekledi. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Libya'ya müdahale edecek NATO ordusunun hazır olduğunu, ama dünya kamuoyunun bu adıma ikna edilmesi için beklediklerini söyledi.

İşte bu kadar elverişsiz koşullarda, Libya halkı, 1969 devriminin kazanımlarını korumak için karşıdevrimci isyanı bastırmaya çalışıyor. Emperyalist güçlerin kuklası oldukları iyice ortaya çıkan isyancılar Libya'da zor duruma düşünce, Rusya, Çin ve Almanya; gözü dönmüş bir korsanlıkla davranan Amerika, İngiltere ve Fransa'nın peşine gözü kapalı takılma konusunda tereddüt etmeye başladı.

Libya'ya karşı NATO saldırısında önemli bir rol üstlenen Suudi Arabistan, şimdi de Bahreyn'i işgal ederek emperyalist sisteme paha biçilmez bir hizmette daha bulunuyor. ABD, AB ve NATO ise Suudi işgalini destekliyor. Suudi gericiliği ta başından beri İslam dünyasında karşıdevrimin taşıyıcısı oldu; Afganistan devrimini boğmak için ABD'nin emrinde yaptığı uğursuz işler herkesin hatırında.

Mısır, Arap dünyasındaki emperyalist hâkimiyetin kilit taşıdır. Bu kilit taşı, Suudi Arabistan, Irak, Körfez ülkeleri, Libya ve Cezayir topraklarında yatan muazzam zenginliklerin, emperyalist haramilerin tekelinde tutulmasını ve işçi sınıflarından, emekçi halklardan esirgenmesini kolaylaştırıyor; ayrıca, emperyalizmin vurucu gücü İsrail'in, Filistin halkını köleleştirmesini sağlıyor. Hüsnü Mübarek'i devirmeyi başaran ama iktidarı kendi eline alma bilincini ve gücünü henüz kendinde bulamayan, askerî yönetimi sıkıştırmakla yetinen Mısır halkı, son olarak Başbakan Ahmet Şefik'in görevden alınmasını sağladı.

Arap dünyasında karmaşık bir süreç yaşanıyor: Tunus ve Mısır'da devrimci halk ayaklanmaları; Libya'da karşıdevrimci isyan; Bahreyn'de Suudi işgali; Cezayir ve Yemen'de kanla bastırılan gösteriler; Irak, Fas ve Suudi Arabistan'da mitingler; Arap halk devrimlerini boğmak isteyen dünya kapitalist gericiliğinin başı Amerika'nın ve NATO'nun müdahaleleri... 21. yüzyılın yeni devrimler dönemi, Mısır'ı, Suudi Arabistan'ı, Suriye'yi, İsrail'i, Filistin'i ve bütün bölgeyi içine alacak yeni ayaklanmalar, darbeler ve savaşlar dönemini de başlatıyor.