Japonya halkı, 11 Mart 2011 günü büyük bir felakete uğradı. Richter ölçeğiyle
8.9 büyüklüğündeki depremin ardından gelen tsunami, binlerce
insanın ölümüne yol açtı. Doğal felaket, kapitalizmin
yarattığı toplumsal felaketle ikiye katlandı.
Çevrecilerin
bütün muhalefetine rağmen kurulan ve işletilen atom reaktörleri
ardarda patladı ve radyoaktif sızıntı daha şimdiden yüzbinlerce
insanı etkilemeye başladı. Milyonlarca kişinin ağır
hastalıklara tutulabileceği ve ölebileceği bildiriliyor. Nükleer
santrallerde ölümü göze alan işçiler ve mühendisler,
kahramanca bir mücadeleyle, sızıntıyı durdurmaya, felaketin daha
da derinleşmesini engellemeye çalışıyor. Büyük şehirlerde
milyonlarca insan, hâlâ susuz, elektriksiz ve yiyeceksiz.
Doğa ve toplum
açısından bakıldığında sadece felaket üreten ve atıklarının
saklanması zorunluluğu yüzünden, yüzlerce yıl boyunca gelecek
kuşakları bile rehine alan nükleer santraller, kapitalist enerji
tekellerinin en kârlı oyuncakları arasında yer alıyor. İtalyan
ANSA ajansının verdiği bilgiye göre, şu anda dünyada 442 aktif
nükleer santral var. 65 nükleer santral ise inşaat hâlinde. Bütün
bu santraller sadece 10 şirket tarafından inşa edilmiş. Nükleer
santrallerin 104'ü ABD'de, 58'i Fransa'da, 54 'ü Japonya'da
bulunuyor.
Bilindiği gibi,
AKP iktidarı, halkın bütün itirazlarına rağmen, Akkuyu ve
Sinop'ta iki atom santrali kurmayı kararlaştırmıştı.
Santrallerin birini Rusya, birini Japonya inşa edecek. Japonya'daki
felaket, tehlikenin boyutlarını pratikte bir kez daha gösterdiği
hâlde, Başbakan Erdoğan, karardan dönmeyeceklerini söyledi.
İnanılmaz bir mantıkla, tehlikeyi evlerdeki piknik tüplerin
tehlikesiyle eşdeğer tuttu. Kapitalist enerji tekellerinin ve
işbirlikçilerinin çıkarı uğruna, bütün halkı ve doğayı
felakete atmaktan çekinmeyen AKP iktidarına dur demek boyun
borcumuzdur.
Deprem, tsunami ve
kapitalist tekellerin dayattığı nükleer santral felaketine
uğrayan Japonya halkının acısını paylaşıyoruz.