Türkiye'de ve dünyada kapitalizme karşı işçi sınıfının ve
emekçilerin mücadelesi yükseliyor. DİSK'e
bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası, metal patronlarının
örgütü MESS'in toplu sözleşme görüşmelerinde dayattığı
düşük ücretleri ve hak kayıplarını kabul etmedi. 21 işyerinde
grev kararı aldı ve grevleri belirli bir takvim içinde uygulamaya
başladı. İlk grev 22 Mart 2011'de Eskişehir'de İtalyan
sermayeli Candy grubuna ait Doruk
fabrikasında başladı. 11 Nisan'da İstanbul RSA işyerinde
işçilerin greve çıkmasıyla tamamlanacak olan grev takviminin
sonunda, 15 bin işçi greve çıkmış olacak. Türkiye işçi
sınıfı tarihinde öncü bir rol üstlenen, başta 15-16 Haziran
1970 Büyük İşçi Eylemi olmak üzere kapitalist sömürüye ve
kapitalizmin koruyucusu-kollayıcısı devlete karşı mücadelenin
belkemiğini oluşturan metal işçilerinin bu grevi, uzun bir aradan
sonra, bu işkolundaki ilk kapsamlı işçi mücadelesi olacak.
Birleşik Metal-İş, Dev
Sağlık-İş, Nakliyat-İş, Limter-İş, Sine-Sen, Dev Maden Sen,
Sosyal-İş, Emekli-Sen, Basın-İş, Petrol-İş, Hava-İş, Tek
Gıda-İş, Belediye-İş, Tümtis, Deri-İş, Eğitim-Sen, Ses,
Haber-Sen, Enerji-Sen ve Türk
Tabipleri Birliği'nden oluşan işçi ve emekçi örgütleri de
güvencesiz-esnek çalıştırmaya, taşeronlaştırmaya,
sendikasızlaştırmaya karşı "Yaşamları parçalanırken
kaderleri birleşenler, güvenceli iş, insanca yaşam için yürüyor"
sloganıyla 3 Nisan'da Ankara'da büyük bir yürüyüş ve miting
düzenleyecek.
İngiltere'de işçi sendikaları birliği Trade Union Congress
TUC'un çağrısıyla 500 bin işçi ve emekçi, bütçede sosyal
harcamalara ayrılan payın kökten budanmasına karşı 26 Mart
Cumartesi günü büyük bir yürüyüş ve miting gerçekleştirdi.
Kapitalist patronların ve devletin düşük ücretlerle güvencesiz
çalışmaya mahkûm ettiği işçiler, maaşlarını düşürdüğü
emekliler, okul harçlarını arttırdığı ve burslarını kestiği
öğrenciler, kemer sıkma politikasına son verilmesini, kârlarını
katlayan büyük kapitalist şirketlerin vergilerinin yükseltilmesini
ve muhafazakâr-liberal David Cameron hükümetinin istifa etmesini
istediler.
İngiltere işçi sınıfının ve halkının bu büyük yürüyüş
ve mitingi, 2003'te Irak savaşına karşı düzenlenen barış
mitinginden sonra, İngiltere'de gerçekleşen en kapsamlı
toplumsal eylem oldu. İngiltere'de 2010 yılında, kapitalist sömürü
ve baskı politikalarına karşı siyasal, sosyal ve ekonomik
protestolara katılanların sayısında büyük bir artış
görülmüştü. 26 Mart 2011 eylemi, bu sürecin daha da
yaygınlaşarak devam ettiğini gösteriyor.
Almanya'da bir avuç büyük kapitalist enerji tekelinin nükleer
santralleri topluma dayatmasına karşı eylemlerde yoğun bir artış
var. Muhafazakâr-liberal Angela Merkel hükümetinin halka, bütün
canlılara, doğaya ve gelecek kuşaklara ağır zararlar verme
pahasına karşı nükleer politikada ısrar etmesi büyük tepkiye
yol açtı. Japonya'daki nükleer felaketten ders çıkarmayı
reddeden Alman kapitalist oligarşisi, 12-14-26 Mart günleri, birçok
şehirde yüzbinlerce kişi tarafından protesto edildi. 9 ve 25
Nisan günleri yeni eylemler yapılacak.
Dünya işçi sınıfı, küresel kapitalizmin 1980'lerde ve
1990'larda yoğunlaşan neoliberal saldırısına karşı koyamamış,
sosyalist ve demokratik kazanımlarını koruyamamıştı. Özellikle
1989-1991 kapitalist karşıdevrimlerinden sonra sosyalist sistemin
dağılmasıyla büyük bir ideolojik, politik ve örgütsel
kargaşaya düşmüştü.
Başına gelenleri ancak 1990'ların ikinci yarısında anlamaya
başlayan, 2000'lerde düşe kalka kendini toparlama sürecine giren
işçi sınıfı ve emekçilerin kitlesel eylemlerinde, özellikle
2007-2008'de patlayan dünya kapitalist krizinin sonuçları ortaya
çıktıkça, büyük bir artış meydana geldi. Dünya işçi
sınıflarının anti-kapitalist kitlesel eyleminde görülen büyük
artış, Arap dünyasını saran anti-kapitalist ve anti-emperyalist
devrimci yükselişle atbaşı gelişiyor.
Dünya kapitalist sisteminin efendisi emperyalist yönetimler, dünya
çapındaki devrimci yükselişi durdurmak ve kapitalist krizden
savaş yoluyla çıkmak için, Arap dünyasında savaş ve
karşıdevrim hamlesi tezgâhladılar. Kendi halklarının kapitalist
sömürü ve zulme yönelik tepkilerini, şovenizmi, militarizmi ve
sömürgeciliği körükleyerek ezilen halklara yansıtıyorlar, Arap
halklarının kaynaklarına zorbalıkla el koyuyorlar. Arap şeyh,
kral ve diktatörleri ile Türkiye egemenlerini korucu olarak
kullanıyorlar.
Emperyalist elebaşılar, Arap halklarının 1950'ler, 1960'lar ve
1970'ler boyunca elde ettikleri anti-emperyalist, anti-feodal
kazanımları, NATO'nun müdahale ve savaşlarıyla bütünüyle
ortadan kaldırmak, Tunus ve Mısır'da devrimin derinleşmesini ve
yayılmasını önlemek istiyorlar. Hiç kuşkumuz olmasın, Libya'da
başarıya ulaşırlarsa, emperyalizme toptan teslim olmamış her
ülkeyi de düşürmek için yeni komplolar düzenleyecekler. Suriye,
İran, Bolivya, Venezüella, Küba ve Kuzey Kore'de, "insan
hakları", "diktatörlüğe karşı mücadele" sloganlarıyla
gerici isyanlar tertipleyecekler, emperyalist müdahale ve savaşlarla
bütün dünyayı yeniden fethedecekler.
Emperyalistlerin hırsı büyük ama gücü sınırlı.
Köleleştirdikleri işçiler, emekçiler, ezdikleri halklar ayağa
kalkıyor. Dünya kapitalizmi bu kez başarılı olamayacak. Yeniden
yükselen devrim dalgasının altında kalacak.