Mısır'da askerî yönetim 8-9 Nisan 2011 gece yarısından sonra, Kahire'nin ünlü Tahrir meydanında gösteri yapmaya devam eden devrimci halk
kitlelerine saldırdı, 2 kişiyi öldürdü, 71 kişiyi yaraladı.
Bu kanlı saldırı Mısır'daki geçici dengenin bozulmaya
başladığını, askerî yönetimin oyalamalarından bıkan halkın
tekrar harekete geçtiğini, devrimin ilerlemesinden korkan askerî
yönetimin ise karşıdevrimci yüzünü ortaya koymak zorunda
kaldığını gösteriyor.
8 Nisan Cuma günü Kahire'nin Tahrir meydanında toplanan on
binlerce gösterici, Hüsnü Mübarek'in ve işbirlikçi kapitalist
rejimin üst düzey yöneticilerinin yargılanması talebiyle gösteri
yaptı. Göstericiler, uzun yıllar Hüsnü Mübarek'in en yakın
çevresinde yer alan ve şu anda askerî yönetimin başkanlığını
yapan Mareşal Hüseyin Tantavi'nin de görevinden ayrılmasını
ve yargılanmasını istedi.
Göstericiler Tahrir meydanını terk etmeyeceklerini ve Hüsnü Mübarek'i
deviren ayaklanma sırasında yaptıkları gibi, sokağa çıkma
yasağına uymayarak geceyi meydanda geçireceklerini açıkladı.
İktidarı elinde tutan Yüksek Askerî Konsey'den meydanı mutlaka boşaltma
emrini alan ilgili komutanlar, sokağa çıkma yasağının başladığı
gece yarısından sonra saat 2'de halka ultimatom vererek herkesin
dağılıp evlerine gitmesini istediler. Göstericiler isteğe
uymayınca askerlere ateş açma emir verildi. 20 subay ve asker emre
uymadı ve göstericilerin safına geçti. İyice sinirlenen
komutanlar, göstericilerin arasına karışan subay ve askerlerin
kendilerine teslim edilmesini istedi. Bu
istek doğal olarak reddedildi. Ordu birlikleri bu kez gaz
bombalarıyla saldırdı ve halka ateş açtı. Yaşanan büyük
kargaşaya rağmen göstericilerin çoğu meydanda tutunmayı
başardı. Üç askerî araç yakıldı. Gün ışırken, devrimci
halkın "Tantavi Mübarek'tir, Mübarek Tantavi'dir"
sloganları altında askerî birlikler meydandan çekilmek zorunda kaldı.
Birbirini kollayan iki karşıt güç arasındaki geçici denge, yani, Hüsnü
Mübarek'i deviren ayaklanma sırasında ve sonrasında halkın
suyuna giden ordu üst yönetimi ile ordu yönetiminin suyuna giden
halk arasındaki hassas denge, halkın devrimi ilerletmek için
harekete geçmesi ve ordu üst yönetiminin kanlı saldırısıyla bozulmuş bulunuyor.
Bilindiği gibi, Mısır işçi sınıfının, gençliğin, emekçi tabakaların
işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve diktatörlüğe karşı temel
istekleri hâlâ yerine getirilmedi. Siyasal ve ekonomik iktidar, işbirlikçi
burjuvazinin elinde kaldı. ABD'nin, Avrupa Birliği'nin ve
İsrail'in yoğun desteğini alan Yüksek Askerî Konsey,
işbirlikçi kapitalist rejimi küçük tavizlerle sürdürmeye
çalışıyor ve halkı oyalayıp bezdirerek uygun saldırı anını bekliyordu.
Libya'daki karşıdevrimci ayaklanmada ABD'nin emriyle kilit bir rol
üstlenerek gerici isyancıları eğiten ve silahlandıran Mısır
askerî yönetimi, uygun anın geldiği kanısıyla devrimci
kitlelere karşı saldırıya geçti. Ancak umduğunu bulamadı ve üstelik bin bir hileyle korumaya çalıştığı prestiji yerle bir
oldu. Ordu üst yönetimi, şu anda, gerçekte olduğu gibi, karşı
devrimci yüzüyle kendi kendini teşhir ediyor.
Halk şu saatlere kadar Tahrir meydanını boşaltmadı; göstericiler
Cumartesi gecesini de Tahrir meydanında geçirdi.
Mısır halkının tamamen demokratik gösterisine askerî rejimin öldürücü
şiddetle karşılık vermesi, kitlelerin siyasal bilincinde önemli
etkiler doğuracaktır. Halk kitleleri siyasal gerçekleri kendi deneyimleriyle öğrenirler.
Umuyoruz ki, Mısır işçi sınıfı ve dostları 25 Ocak devrimini
derinleştirip iktidarı bizzat kendi ellerine alacak bilinci ve ustalığı gösterirler.
Kahire, "zafer kazanan" demektir. Tahrir, "kurtuluş" demektir. Muzaffer
Kahire'nin Kurtuluş meydanındaki Arap emekçi kardeşlerimizin devrimi kurtuluşa kadar ilerletmesini diliyoruz.