AKP iktidarı, toplantı ve gösteri özgürlüğünü sistemli olarak ayaklar altına alıyor. En son iki örneğe değinelim.
Hükümet, Nisan ayı başlarında
"Anadoluyu vermeyeceğiz" sloganıyla ülkenin dört bir
tarafından Ankara'ya doğru yürüyüşe geçen Büyük Anadolu
Yürüyüşü kervanlarını günlerdir Ankara'ya sokmamakta
direniyor. Kırk günlük yürüyüşün ardından 21 Mayıs'ta
Ankara'nın Gölbaşı ilçesinde buluşan 11 kervanın yolcularını,
inatla bir polis ordusunun kordonu içinde tutuyor. Yerli ve yabancı
kapitalist şirketlerin talan ettiği ülkenin topraklarını,
derelerini, ormanlarını, dağlarını, tohumlarını, bitkilerini,
hayvanlarını korumak, tarımının mahvedilmesine karşı çıkmak,
köylülerin yaşam hakkını savunmak için, seslerini başkentte
duyurmak için yürüyen yurttaşların en doğal haklarını
kullanmalarına engel oluyor.
Üniversite sistemini yerli ve yabancı
parababalarına peşkeş çekmek için kamuoyu oluşturmaya çalışan
YÖK'ün 27-28-29 Mayıs'ta İstanbul Swiss Hotel'de düzenlediği
kongreyi protesto eden üniversiteli gençler ve eğitim emekçileri,
polisin saldırısına uğradı. AKP, gençliğin, emeğin ve
bilimin sesini duyurmak için sendikalarının ve derneklerinin
çağrısıyla harekete geçen, üniversiteleri kapitalistlerin
emrinde talanı ve dogmaları meşrulaştıran basit bir alet
durumuna düşürecek düzenlemelere geçit vermek istemeyen
yurttaşların en doğal haklarını zorbaca ellerinden aldı.
Yurttaşların toplantı ve gösteri
yapma hakkına saygı göstermek burjuva anlamda bile olsa demokrasi
olduğunu iddia eden her rejimin asgari meşruiyet ölçüsüdür.
AKP hükümeti, bırakın asgari ölçüyü, "ileri demokrasi"
olduğu iddiasındadır. Bu iddiayı kendi eylemiyle sürekli
yalanlayan AKP, ileri, orta veya asgari demokrasinin değil;
despotizmin ve faşizmin alanında yer alıyor.
Despotizmin ve faşizmin alanında yer alan egemenler, toplumu yönetme meşruiyetinden yoksundurlar. Yönetme meşruiyetinden yoksun iktidarlar, zorbalıklarının bedelini öderler. Zulmün kalıcı olduğu görülmemiştir.
Dünya tarihi bu gerçeği doğrulayan sayısız kanıt sunuyor. Tarihe gitmeye gerek yok, içinde bulunduğumuz 2011 yılının deneyimi bile politikanın ve sosyolojinin en temel gerçeğini anlamaya yeter.