
Amerikan emperyalizminin ve İsrail siyonizminin sadık hizmetkârı Cengiz
Çandar, Türkiye'yi Suriye'ye karşı savaşa kışkırtıyor.
Suriye'de emperyalizmin ajanlığını yapan gerici-faşist Müslüman
Kardeşler örgütünün ayaklanmasını bahane eden Çandar, bu
uğursuz amacına ulaşmak için iktidardaki AKP'nin Alevi düşmanı
zihniyet dünyasını kaşıyor, Suriye'de ve Türkiye'de bir mezhep savaşını körüklemeye çalışıyor.
Cengiz Çandar, olayları tamamen çarpıtan bir yanıltmaca kampanyası
yürütüyor. 18 Haziran 2011 günü Radikal'de ve Hürriyet'in
internet sitesinde yayınlanan "Suriye ve Türkiye'nin Kürt ve
Alevi sorunları" başlıklı yazısında şöyle yazıyor:
Harita
üzerinde bir çizgi çektiğiniz vakit, Türkiye'nin Hatay
sınırından Kuzey Lübnan'a doğru inen hattın denize kadar kalan
bölgesi, dağlık ve Cebel Nusayriyye ya da Cebel Aleviyye diye
anılan, rejimin kitle tabanını oluşturan Alevi-Nusayri azınlığın
yoğun olarak yaşadığı alan.
Ülkenin temel ticari aksını
ifade eden Halep-Şam karayolu, bu hatta paralel ve üzerinde Maaret
Numan'dan sonra, Hama ve Hums'dan geçerek başkente ulaşıyor.
Bu
hattın tüm batısı, Akdeniz'e kadar olan alanın, her iki sınır
boyunun (Türkiye-Hatay ve Lübnan) Sünni nüfustan arındırılması,
Halep, Hama ve Hums gibi önemli ve büyük Sünni merkezlerin
arasındaki bağlantının kesilmesi gibi bir "stratejik hesap"
dikkati çekiyor, Suriye ordusunun Devlet Başkanı Başşar Esad'ın
kardeşi Mahir Esad komutasındaki Dördüncü Tümeni'nin
saldırılarında.
Bu uygulama, kimi gözlemcilerde, rejimin Suriye'nin dağılması ihtimaline karşı "Alevi-Nusayri
heartland"ını sağlama alma ve Alevi-Nusayri azınlığı için hayati olan bölgede "Sünni nüfus temizliği" yapıldığı algılamasına yol açıyor.
Bu uygulamanın Türkiye'ye gönderdiği "sinyaller"e dikkat etmekte yarar var. Suriye'nin resmi olarak üzerinde hak iddia etmekten vaz geçmediği Hatay ilinin tüm çevresinin Alevi-Nusayri azınlığı ile çevrelenmek
istendiği göze çarpıyor. Sınırın Türkiye tarafında, Hatay ilimizde ise 300-400 bin olarak tahmin edilen Alevi-Nusayri vatandaşlarımız yaşıyor.
Cengiz Çandar, üç çarpıtmaya birden başvuruyor. Birincisi, Suriye'nin
laik yönetimini Alevi-Nusayri olarak tanımlıyor. İkincisi, kanlı
bir ayaklanma düzenleyen gerici-faşist bir örgüte karşı
güvenlik önlemleri alan Suriye yönetimini "Sünni nüfus
temizliği" yapmakla suçluyor. Üçüncüsü, Suriye yönetiminin,
Alevi-Nusayri halkının yaşadığı Hatay ilinin bütün çevresini
Alevi-Nusayrilerle çevrelemek istediğini iddia ediyor. Böylece
Türkiye egemenlerinin Sünni şovenist önyargılarını körüklüyor,
Suriye ve Türkiye'de Alevi Araplara karşı bir mezhep savaşı
başlatarak Türkiye'yi Amerika ve İsrail'in kör aleti durumuna
düşürmek istiyor.
Cengiz Çandar hem Suriye halkına karşı bir istila savaşını, hem de
Hatay bölgesinde yeni bir Maraş katliamını kışkırtıyor. Bütün
devrimci, ilerici, barışçı çevrelerin bu savaş ve katliam
kışkırtıcılığını acil olarak teşhir etmesi gerekiyor.
Çünkü, bu kışkırtıcılık, iktidarını sürdürmek için
Amerikan savaş arabasına sıkı sıkıya bağlanmaya karar veren
AKP'nin fetihçi damarlarını şimdiden kabartmış bulunuyor.
Suriye'yi fethetme hayalleri, kapitalist medyanın artık her kanadında
kendine yer buluyor. Fakat bu savaş goygoycularının bir kısmı,
fetihçiliğin emperyalizmin vurucu gücü olarak hareket etmek
anlamına geldiğini Osmanlıcı ve İslamcı demagojiyle gizlemeye
çalışıyor. AKP sözcüsü Yeni Şafak'ta Hakan Albayrak, 27
Haziran 2011 tarihli "Suriye'ye askeri müdahale" başlıklı
yazısında, Cengiz Çandar'ın Amerikancı-İsrailci oyun planına
sözüm ona "Batı karşıtı" bir kılığa bürünerek
katılıyor: "Suriye bizim dışımız değil, biz de Suriye'nin
dışı değiliz. Hükümetler ayrı olsa da biz iç içeyiz.
Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesi ABD yahut Fransa'nın müdahalesi
gibi olmaz" dedikten sonra "Emperyalistler Suriye'ye müdahale
kararı almadan evvel Türkiye bütün hazırlıklarını tamamlamalı
ve onlar harekete geçmeden evvel Türkiye harekete geçmeli"
çağrısını yapıyor.
Cengiz Çandar'ın Suriye'ye karşı savaş kışkırtıcılığı, Amerikan emperyalizminin kiralık askeri olarak Arap ve İslam halklarına karşı ilk eylemi değil. Kısa bir süre önce, Türkiye'nin Libya'ya karşı sömürgeci savaşa tam boy katılması için canla başla uğraşıyor ve Başbakan Erdoğan'ın "NATO'nun Libya'da ne işi var?" sözünü şiddetle eleştiriyordu.
Erdoğan bu sözünden çark ettikten ve Libya'ya karşı NATO saflarında savaşa katıldıktan sonra, derin bir nefes alarak Suriye'ye karşı
savaş propagandasına başlayan Cengiz Çandar'ın eli, Irak savaşında ABD ve ortaklarının öldürdüğü, sakatladığı ve yaraladığı milyonlarca Iraklı'nın kanına da bulaşmıştır.
2002 ve
2003 yılı boyunca Türkiye'nin Amerikan saflarında Irak işgaline
katılması için her yola başvuran Cengiz Çandar, savaş suçlusu Amerikan Savaş Bakanı Yardımcısı neocon Paul Wolfowitz'in gayriresmî Türkiye sözcüsü olarak hareket ediyordu. Hatta 1 Mart 2003'te savaş tezkeresinin reddedilmesi üzerine Amerika adına
Türkiye devlet yöneticilerini tehdit etmekten bile çekinmemişti.
Cengiz
Çandar, Irak'ın başkenti Bağdat'ın Amerikan sömürgecilerinin
pençesine düştüğü 9 Nisan gününü, Dünden Bugüne Tercüman
gazetesindeki "Canım Bağdat'ta Olmak İstiyor" başlıklı
ertesi günkü (10 Nisan 2003) yazısında şöyle kutluyordu:
Bugün canım yazı yazmak istemiyor. Bu yazıyı dün kaleme almaktayken
içimden geçen duygu buydu. Canım yazı yazmak istemediğine göre
canım ne istiyordu?
Canım Bağdat'ta olmak istiyordu. Ahh, dün
Bağdat'ta olabilseydim. ...
Bizim bu kirli savaşta yerimiz yokmuş! Bu kirli savaş dedikleri, Irak'ta
polis rejiminin yıkılması ve Irak halkının zalim diktatörden kurtarılması savaşı idi oysa. Bu savaş, onların savaşı olmadığı için, Irak halkının, başta Bağdat, dünkü zulümden kurtuluş kutlamalarını da yüreklerinde hissedemediler.
Türkiye'nin yanıbaşındaki bir gaddar polis devletinin, yani faşist-Arap milliyetçisi Saddam rejiminin
yıkılmasının, Türkiye ve geleceği ile ilgisini göremeyenler ise, iş bittikten sonra ayakta kalacak, yani masaya oturamayacaklar. ...
Solculukla anti-Amerikan olmayı eş anlamlı zanneden, solculukla Stalincilik'i birbirine karıştıran ve dolayısıyla
Saddam Hüseyin'e ve polis rejimine karşı hiçbir tepki duymamış olanlar da, dün, Irak halkıyla aynı duyguları paylaşamazdı. Bense, 1991 Ağustosunda Moskova'da darbenin çöküşünü ve heykellerin yıkılışını izlediğim gibi, 1989 Kasımında Berlin'de bir diktatörlüğün çöküşünü yaşadığım gibi, 1989 Aralık ayında Prag'da bir baskı rejimini deviren halkla birlikte bulunduğum gibi, dün Bağdat'ta olmayı çok
isterdim.
Canım bugün de Bağdat'ta olmak istiyor!
Tarihin en büyük soykırımlarından birini Irak'ta gerçekleştiren Amerikan emperyalizmini böylesine savunabilen Cengiz Çandar,
dünyanın her yerinde, sosyalizmin, bağımsızlığın, halk
egemenliğinin ve insan onurunun düşmanı olduğunu bütün
siciliyle ortaya koymuştur. O bir savaş suçlusudur.
Savaş suçlusu Cengiz Çandar'ın yeni hedefi, Türkiye'yi Suriye halkına karşı savaşa sokmaktır. Cengiz Çandar'ın Amerika-İsrail adına
yürüttüğü militarist kampanyayı teşhir etmek, her dürüst
insanın kaçınılmaz görevidir.