Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, yanına geniş bir heyeti alarak 3 Temmuz 2011 akşamı Bingazi'ye gitti. Emperyalist saldırganların NATO uçakları, füzeleri, bombalarıyla sağladığı koruma altında Libya'nın Bingazi şehrini işgal eden işbirlikçi kuklaların oluşturduğu Ulusal Geçiş Konseyi'nin yetkilileriyle görüştü.
Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin, Ulusal Geçiş Konseyi'ni Libya halkının tek temsilcisi olarak resmen tanıdığını, başkenti Trablus olan Libya'nın meşru hükümetiyle diplomatik ilişkileri toptan kestiğini açıkladı. Türkiye'nin Libyalı gericilere daha önce taahhüt ettiği 100 milyon dolarlık krediye ek olarak, 100 milyon
dolar nakit kredi, 100 milyon dolar da proje kredisi vereceğini ilan
etti. Emperyalist saldırıya karşı direnmeye devam eden Kaddafi'ye
teslim olması için tekrar çağrı yaptı.
Libya halkının emperyalizme karşı savaşan meşru hükümetine isyan
eden gericileri pohpohlamak isteyen Ahmet Davutoğlu, Bingazi'yi
Kurtuluş Savaşı sırasındaki Ankara'ya benzetti. Bununla da
kalmadı; Batılı büyük devletlerin kuklalarını, "Ömer
Muhtar'ın çocukları" diye selamladı.
Ahmet Davutoğlu, tarihi ters yüz ediyor. Bingazi, Kurtuluş Savaşı sırasındaki Ankara'ya değil, aynı dönemde Yunan ordusunun
işgaline uğrayan ve işgal güçlerinin karargâhına konaklık
etmek zorunda kalan, zincire vurulmuş İzmir'e benzetilebilir
ancak. Libya'nın büyük önderi Ömer Muhtar ise, hayatını
İtalyan sömürgecilerine karşı savaşa adamış antiemperyalist
bir kahramandı; sömürgecilerle işbirliği yapmaktansa idam
sehpasında can vermeyi tercih etmişti.
Bingazi bugün sömürgecilerin ve uşaklarının esiridir. Bu esaretten kurtulacağı güne kadar, bütün Libya halkıyla beraber, tıpkı
İzmir halkının işgalcilere karşı yeraltından direnmesi gibi,
çok zor koşullarda direnmeye devam edecektir. Ömer Muhtar'ın
çocukları ise, Ömer Muhtar'ın yaptığı gibi, Batı
emperyalizminin vahşi saldırısına karşı koyan Libyalı işçiler,
köylüler, emekçiler, yurtseverlerdir. Kapitalist Haçlı
ordularının vurucu gücü olarak kendi halklarına karşı savaşan
hainler, Ömer Muhtar'ın çocukları değil, düşmanlarıdır.
Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü olan Ahmet Davutoğlu,
Türkiye ulusal kurtuluş savaşının en temel gerçeklerini
hatırlamıyor olamaz. İngiliz emperyalizminin kışkırtmasına
kapılan Yunanistan egemenleri, hiç akıllarından çıkmayan "Büyük
Yunanistan" hayaline nihayet kavuşacakları günün geldiğini
sanarak 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal etmişler ve adım adım
Batı Anadolu'nun geniş bölgelerini ele geçirmişlerdi.
Bu başarıdan başı dönen Yunanistan Kralı Konstantin, 12 Haziran
1921'de İzmir'e gelmiş, tantanalı bir törenle karşılanmış ve
Yunan askerlerini "Yunan ülküsü için" çarpışmaya ve
Anadolu'nun daha da içlerine doğru ilerlemeye davet etmişti. 28
Temmuz 1921'de Kütahya'da Savaş Konseyi toplantısına başkanlık
eden Kral Konstantin, Ankara'ya yürüme kararını çıkartmış,
daha sonra Bursa'ya geçmiş ve 26 Eylül 1921'e kadar Bursa'da
kalmıştı.
Hikâyenin sonu biliniyor. Emperyalizmin hizmetinde yayılmacılık yapmak
isteyen Yunanistan, tarihe Küçük Asya Felaketi olarak geçen ağır
bir yenilgiye uğramış, halkını emperyalist-militarist hayaller
uğruna felakete sürükleyen Kral Konstantin tahttan indirilmiş,
yakın çevresi ise kurşuna dizilmişti.
Bugün emperyalizmin kışkırtmasına kapılanlar, 1919'da Yunanistan
egemenlerinin yaptığını yapıyorlar. AKP iktidarı, Libya ve
Suriye'de emperyalist saldırıya ortak oluyor. Emperyalizmin emrinde
savaşa katılırsa, hep hayalinde olan "Osmanlı imparatorluğunu
yeniden canlandırma" ülküsüne kavuşabileceğini sanıyor. Kayıtsız şartsız halka ait olan egemenliği gasbeden işbirlikçi kapitalist holdinglerin ve bankaların yayılmacılığına hizmet eden bu boş hayal, Türkiye ve bölge halklarına sadece felaket getirir.
Emperyalizme, İngiliz ordularına güvenen Kral Konstantin, işgal altındaki
İzmir, Kütahya ve Bursa'ya giderken zafer sarhoşluğu içindeydi.
Türkiye halklarının direnmesi, Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye
desteği, Yunan devrimcilerinin emperyalist maceraya karşı
halklarımızla enternasyonalist dayanışması sonucunda, Kral
Konstantin'in bu sarhoşluktan ayılması uzun sürmedi. Ayılınca,
Türkiye ve Yunanistan halklarına yaşattığı ağır felaketin bedelini ödedi.
Kral Konstantin'in hikâyesi, emperyalizme, NATO'ya güvenerek işgal
altındaki Bingazi'ye gidip emperyalizmin kuklalarına övgü
düzenlerin kulağına küpe olmalıdır.