Sam Bahour
Guardian, 5 Temmuz 2011
İsrail'in ziyaretçilerin Filistin'e girişini engelleme tehdidi, şok edici
olduğu kadar da rahatsız edici. Protestomuz, bir sivil toplum
tsunamisi olacak
Filistinliler, İsrail'in sistematik olarak çiğnediği bir dizi hakkı dünyaya duyuruyor.
Bunlar geri dönüş hakkı, seyahat özgürlüğü hakkı, suya ulaşım hakkı, eğitim hakkı, [ülkeye] giriş hakkı (mültecilerin geri dönüş hakkı ile karıştırılmasın) ve benzerleridir.
Ziyaretçi kabul etme hakkı, yoksa o da mı yok? Bu da en son ilave. Özgürce yabancı
ziyaretçi kabul etmenin yasaklanması şoke edici olduğu kadar da
rahatsız edici, özellikle de Ortadoğu'da demokrasinin tek ışığı olduğunu iddia eden biri ülke için.
Evet, doğru okudunuz. İsrail, işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan
Filistinlilerin yurtdışından ziyaretçi kabul etmesine izin
vermeyi reddetme tehdidini savuruyor. Burada İsrail'in 1948'de kurulurken zorla sürdüğü, sonra da
evlerine dönmelerine izin vermeyi reddettiği 5 milyon Filistinli
mülteci gibi ziyaretçilerden bahsetmiyoruz. Şimdiki mesele daha
ziyade işgal altındaki Filistin topraklarını ziyaret etmek
isteyen yabancıların İsrail'e girişinin engellenmesidir.
Hatırlarsanız, İsrail'in askeri işgali altındaki Filistin toprakları olan Batı
Şeria ve Doğu Kudüs'e girmenin, Tel Aviv'deki Ben Gurion havaalanı
ya da İsrail'in limanları veya kara geçişleri gibi İsrail
kontrolündeki geçiş noktaları haricinde başka bir yolu yoktur.
Gazze Şeridi'nden Batı Şeria'ya giriş noktası, aynı şekilde
İsrail üzerinden geçişi gerektiriyor.
Böyle olunca 300'den
fazla yabancı aktivist, 30 Filistinli sivil toplum örgütünün
davetiyle "Filistin'e Hoş Geldiniz" adlı bir inisiyatife katılmak için 8 Temmuz'da başlayan hafta
boyunca Tel Aviv'e varmayı planlıyor. Fransa, Britanya, Belçika,
İsveç, Almanya, ABD, Japonya ve birtakım Afrika ülkelerinden
delegasyonlar bekleniyor.
Ben Gurion havaalanına varışta, tümü İsrail ile diplomatik ilişkilere sahip ülkelerden
gelen davetli misafirler, işgal altındaki Filistin topraklarına
gitme niyetlerini gizlemeyecekler. Bir çeşit sivil toplum tsunamisi
olan bu şiddet içermeyen eylem, ancak birinci olarak uluslararası
hukuka ve ikinci olarak kendi yasalarına uyma
sorumluluğunu taşıyan tüm geçerli kanalları tüketen
Filistinliler ve yabancılar için seyahat ve Filistin'e ve
Filistin'den erişimin İsrail tarafından kısıtlanmasının ardından geliyor ancak.
En büyük eylemsizlik ABD dışişleri bakanlığından gelmektedir, hem de İsrail'in ABD
vatandaşlarına sınırlarında ayrımcılık yapmakta olduğu defalarca kayda geçmesine rağmen.
1951 tarihli İsrail dostluk, ticaret ve denizcilik anlaşmasının açıkça şöyle demesi de kayda değerdir: "Tarafların
topraklarından uluslararası geçiş için en uygun güzergahlardan
geçiş özgürlüğü sağlanacaktır..." ve "transit geçiş yapan" insanlar "mantıksız ödeme veya mecburiyetlerde karşı
karşıya kalmayacak ve gereksiz geciktirmeler ve kısıtlanmalar yaşamayacaktır."
İsrail bir devlet ve daha öncesinde Siyonist bir hareket olarak Filistin halkını
parçalamak ve yerinden yurdundan etmek için her türlü aşırılığa
başvurmuştur. Bu yolun her adımında suç ortakları olmuştur,
Büyük Britanya ile başlayıp bugüne kadar ABD ve iş Filistin'e
gelince egemen devletlerden ziyade ABD'nin papağanı gibi hareket
eden BM üyesi devletler sürüsü ile devam ediyor.
Neyse, eylemsizlik oyunu
son buluyor. Devletler başarısız olduğunda, insanlar devreye
giriyor. Bu hafta Filistin'e gelmekte olan ya da denizden İsrail
ablukası altındaki Gazze Şeridi'ne ulaşmaya çabalayanlar veyahut
Filistin'de yaşayan ve bu işgale her gün direnenler gibi, bu
insanlar tarihçilere bir kez daha tarihin, gerçek bir insanlık
duygusuna ve feda cesaretine sahip hakiki insanlar tarafından
yapıldığını kanıtlayacak olanlardır.
Sam Bahour, Right to Enter Campaign (Ülkeye Giriş Hakkı Kampanyası) koordinatörlerinden biridir.
Filistin İçin İsrail'e Karşı Boykot Girişimi tarafından çevrilmiştir.