Tarih: 12.07.2011 |  Haberler
Üç parti ve demokrasi mücadelesi

AKP, halkın oylarıyla seçilmiş 9 milletvekilini hapiste tutarak seçme ve seçilme hakkını bile tanımayacağını açıkça ortaya koydu. Bir milletvekili hapiste olan MHP, durumu sineye çekti ve hiçbir şey olmamış gibi yemin ederek parlamentoya katıldı. İki milletvekili hapiste olan CHP, tutuklu milletvekillerinin Meclis'e gelmelerinin yolu açılıncaya kadar yemin etmeyeceğini ve parlamento çalışmalarına katılmayacağını duyurdu. Altı milletvekili hapiste olan BDP, arkadaşlarının vekillik yapması sağlanana kadar yemin etmeyeceğini, parlamento çalışmalarına katılmayacağını ve grup toplantılarını Diyarbakır'da yapacağını açıkladı.

Başbakan Erdoğan, "Biz CHP ve BDP olmadan da bu Meclis'i tıkır tıkır çalıştırırız" dedi. Yargıyı hükümete bağlı idari bir daireye dönüştürdüklerini bilmeyen birileri kalmış gibi, "Biz bağımsız yargının işine karışmayız, tutuklu milletvekillerinin Meclis'e gelmesi için yapacak bir şeyimiz yok; yemin etmeyenler, göreceksiniz, tükürdüklerini yalayacaklar" diye de ekledi.

Başbakan Erdoğan'ın işaretiyle Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Meclis Başkanı seçildi. Kapitalist medyanın her kanadında Cemil Çiçek rüzgârı esti. Milli Türk Talebe Birliği ve Yeniden Milli Mücadele dergisi günlerinden beri antikomünist, sağcı, mukaddesatçı-milliyetçi siyasi çizgisiyle her zaman gerici ve karşıdevrimci saflarda yer alan Çicek'in ne kadar barışçı ve ılımlı bir kişi olduğu ballandıra ballandıra anlatıldı ve arabuluculuk için biçilmiş kaftan olduğu iddia edildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İmralı da Cemil Çiçek'e güven duyduklarını açıkladılar. CHP ve BDP yetkilileri Cemil Çiçek'i ziyaret ettiler.

Ziyaretlerden sonra, AKP ve CHP yetkilileri arasında görüşmeler yapıldı ve bir mutabakat metni imzalandı. Süslü laflarla dolu metinde şu iki cümle de yer alıyor: "Halkın egemenliği ve halkın iradesi, seçilmiş ve vekâlet verilmiş milletvekilleri aracılığı ile TBMM'de hayata geçirilir. Bu çerçevede, tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM'de olmaları gerektiğine inanıyoruz."

CHP, AKP'nin bu iki cümleyi içeren metni imzalamasını yeterli saydı, tutuklu milletvekilleri hapiste gün doldurmaya devam ederken, yemin etti ve parlamento çalışmalarına katıldı. Tutuklu milletvekillerinin derhal serbest bırakılmasını içermeyen, hadi ondan vazgeçtik, onların Meclis'e getirilmeleri için neler yapılacağını somut olarak ve takvime bağlayarak belirtmeyen ve dolayısıyla AKP açısında hiçbir bağlayıcılığı olmayan boş bir söze tutunarak, protestosuna son verdi.

BDP Grubu Başkanı Selahattin Demirtaş, AKP ile CHP arasındaki mutabakattan dışlandıklarını belirterek durumdan yakındı: "Başından beri BDP bu sürecin dışında tutulmuştur. Bunun için özel gayret sarf edilmiştir. AKP ve CHP arasında bazı gizli görüşmeler yapılmıştır. Daha sonra Meclis başkanlığının çağrısı üzerine bu partiler bir araya gelmiştir. Hatta biz Meclis Başkanı ile görüştüğümüz saatlerde bile bu trafik sürmesine rağmen Meclis Başkanı bunu bizden saklı tutmuştur."

Selahattin Demirtaş şu andaki tutumlarını şöyle özetledi: "AKP ile BDP arasında benzer bir mutabakatla görüşme sağlanırsa dönebiliriz. Ama BDP'ye öteki muamelesi yapılırsa ve dışlanmaya devam edilirse bu doğru olmaz. Diyalog kapılarını açık tutacağız. Çözüm arayışımızı sürdüreceğiz. Çözüm konusunda samimi yaklaşım görürsek çözüm için adım atacağız."

İmralı'dan gelen, "Öyle hemen Dicle meselesi ve diğer meseleler çözülmeyebilir, öyle hemen serbest bırakma olmayabilir" telkininin BDP'nin tutumunu etkilediği görülüyor.

Durum çok açık. AKP teoride ve pratikte demokratik meşruiyetin en temel normu olan seçme ve seçilme hakkını göstere göstere çiğniyor. Bu temel normun çiğnenmesiyle mağdur duruma düşen üç parti, oylarını aldıkları seçmenlere başvurarak bir demokrasi mücadelesi başlatma yolunu seçmiyor. Ya MHP gibi haksızlığı hemen sineye çekiyor, ya CHP gibi AKP'nin içi boş iki cümlesini gerekçe göstererek duruma boyun eğiyor, ya BDP gibi AKP'yle pazarlıktan medet umuyor.

Meşru haklarını savunamayanlar kölelik zincirlerinden kurtulamazlar. Despotizme boyun eğmek, despotizmin sözüne güvenmek, despotizmle pazarlık yaparak halkın sorunlarına çözüm bulacağı hayaline kapılmak, demokrasi mücadelesiyle bağdaşmaz. Dünya, bölge ve ülke tarihi bu yalın gerçeğin sayısız kanıtıyla doludur.