Tarih: 17.07.2011 |  Haberler
ABD'yle iyi ilişkilerin bedeli

Libya'ya karşı emperyalist koalisyonun toplantısına katılmak üzere Türkiye'ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le Türkiye-ABD ilişkileri konusunda da görüşmeler yaptı.

Clinton, Türkiye ile ABD arasında dış politikada geçen yıllarda görülen farklılıkların ortadan kalktığını, özellikle Libya, Suriye ve İran konusunda ortak çizgiye geldiklerini ve bundan büyük memnuniyet duyduklarını söyledi. Yabancı ülke yöneticilerini hizada tutmak isteyen Amerika'nın klasik yöntemi gereği (1953-1959 arası ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles'in o dönemdeki başkan Dwight Eisenhower'e, yabancı devlet yetkilileriyle ikili görüşmeler yaparken nasıl davranması gerektiği konusunda tavsiyede bulunurken dediği gibi, "Onları hafifçe okşayacaksınız ki sizin kendilerine sırılsıklam aşık olduğunuzu sansınlar"), AKP yöneticilerinin ağzına bir parmak bal çaldı ve "Türkiye'ye desteğimiz kaya gibi sarsılmazdır" dedi.

Clinton'un sözlerinden ağzı kulaklarına varan Ahmet Davutoğlu ise, "Türkiye-ABD ilişkilerinin modern dönemin en iyi yapılandırılmış, en köklü diplomatik ilişkileri arasında olduğunu" söyledi. "En yoğun görüştüğüm muhatap Clinton'dur" diye övündü.

ABD- Türkiye ilişkilerinin bu kadar iyileşmesinin bedelinin ne olduğu konusuna girmek, "Ne pahasına?" sorusunu sormak, Clinton'a durmadan yağ çeken ve Davutoğlu'na çanak sorular yönelten kapitalist medya temsilcilerinin aklına tabii ki gelmedi. Türkiye, daha bu yılın başına kadar, Libya, Suriye ve İran'la mükemmel ilişkiler içinde olmakla övünüyor ve bu ilişkileri Davutoğlu'nun meşhur "komşularla sıfır sorun" politikasının başarısına kanıt olarak gösteriyordu.

Başbakan Erdoğan, daha 29 Kasım 2010'da AB-Afrika Zirvesi için gittiği Libya'da "onur konuğu" olarak karşılanıyor ve "Kaddafi İnsan Hakları Ödülü"nü alıyordu. Ödül töreninde konuşurken, "Biz birbirimize sırtımızı dönemeyiz. Bizler bir vücudun parçaları gibiyiz" diyordu. Türkiye, şu anda Libya'yla savaş durumunda. "Bir vücudun parçaları gibi" olduğu Libya'yı, ABD'nin ve NATO'nun emrinde bombalıyor, abluka altında tutuyor ve ülkelerine ihanet eden gericileri destekliyor.

Türkiye ile Suriye bakanları, daha 22 Aralık 2009'da ve 4 Ekim 2010'da ortak kabine toplantısı yapıyordu. Davutoğlu, ortak kabine toplantısını "Türkiye ve Suriye tarihinde önemli bir dönüm noktası" olarak tanımlıyor, "bu tür buluşmalar bölgeye ve dünyaya, bölgesel ve küresel barışa en önemli mesaj olacaktır" diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyordu: "Gerek Türkiye, gerekse Suriye tarafında son derece hissî anlar yaşadık. İki halkın birbirini bu kadar özlediği hepimizce malumdu ama bu kadar özlemle birbirlerini beklediklerini ve kucaklaşma arzusu içinde olduklarını bir kez daha müşahede ettik. Son derece hissî ve asırların getirdiği o kültürel harmanı yansıtan bir buluşma oldu." Oysa bugün, Türkiye Suriye'yle savaşın eşiğinde; ABD, AB ve İsrail'in desteklediği gerici terör çetelerinin isyanını destekliyor ve bu gericilere yataklık yapıyor.

Yıllarca İran-Türkiye dostluğundan asla taviz vermeyeceklerini vurgulayan AKP yönetimi, ABD'nin İran'a karşı Türkiye'ye yerleştirmek istediği füze kalkanı projesine 19-20 Kasım 2010'da Lizbon'da yapılan NATO zirvesinde onay verdi ve Clinton'un bu ziyaretinde projeye ilişkin teknik düzenlemeler de görüşüldü.

NATO üyeliği, İncirlik üssü, İncirlik üssünü ABD'nin Irak ve Afganistan işgallerine gık çıkarmadan tahsis etme, derken Libya'ya karşı savaş, Suriye'ye karşı savaş hazırlığı, İran'a karşı savaş ortamını hazırlayacak düşmanca eylem. ABD'yle iyi ilişkilerin bedeli işte bu: Türkiye'yi komşularımıza, dostlarımıza, bölge halklarına karşı Batı sömürgeciliğinin koçbaşı durumuna getirme. Amerikan ve Avrupa kapitalistlerinin modern Haçlı ordularına asker yazılma ve Hilal halklarının üzerine yürüme. Hem de İslam kültürüyle yetişmiş olmakla övünen, İslami görüntüyü siyasal sermaye olarak kullanan AKP'nin yönetiminde.

Türkiye halkları, AKP'nin, milyonlarca insanı öldürme, sakatlama, yaralama, evsiz barksız bırakma, özgün uygarlıkları yok etme pahasına bölge halklarının doğal kaynaklarını talan eden sömürgeci soygunculara suç ortaklığı yaparak bu talandan pay kapmaya çalışmasını, komşu halkları boğazlayan emperyalist zorbalara yardakçılık yaparak bir avuç işbirlikçi dolar milyarderinin kârına kâr katmasını asla affetmeyecektir.