
Başbakan Erdoğan, Diyarbakır
Silvan'da çıkan çatışmada HPG'nin 13 askeri öldürmesi ve 7 askeri yaralaması sonrasında yaptığı konuşmada, "Kürt sorunu yok, PKK sorunu var; bundan sonraki süreç çok farklı olacak" dedi.
Bu tehdit, çeyrek asrı geçen kanlı bir savaşa yol açarak Kürt sorununu kangrenleştiren şiddet
politikasının sürdürüleceğini gösteriyor. Ülke yeniden şovenist bir dalganın pençesine teslim edildi. Aydın'da Kürt işçilerine saldırma, İstanbul Caz Festivali'nde Aynur'un Kürtçe
şarkısına tahammülsüzlük, militarizmin yüceltilmesi, "Kürtlere haddini bildirmenin zamanı geldi" mesajının verildiği şovenist gösteriler, halkları birbirine kırdırma politikasının geçmişten hiç ders çıkarmadan kışkırtılması anlamına geliyor.
Oysa AKP şiddet politikalarının
iflas ettiğini belirterek Kürt açılımını başlattığını
ilan etmişti. Ne var ki, açılımın içi doldurulmamış, ciddi
bir barış projesine dönüştürülmemişti; ciddi bir barış
politikasının gerektirdiği siyasal önlemler alınmamış, halk
kitleleri barışa hazırlanmamıştı. Çünkü, AKP'nin açılımı,
aslında barışçı çözüme niyeti olmayan kapitalist oligarşinin
Amerika'nın telkiniyle gündeme getirdiği bir planın parçasıydı.
Büyük sermaye ve devletteki uzantıları, İmralı, Kandil ve
yasal Kürt partisini (DTP-BDP) birbirine karşı oynamayı, bir
bütün olarak Kürt ulusal hareketini oyalamayı ve adım adım
tasfiye etmeyi amaçlıyordu.
Habur'da kapanıma dönüşen bu
politika, referandum ve seçim döneminde yeniden canlandırıldı.
Kürt ulusal hareketine çeşitli sözler verildi; çözümün çok
yakın olduğu, biraz daha sabır gösterirlerse, İmralı'nın
durumunun düzeltileceği, Kürt halkının statüsünün tanınacağı,
dil ve kültür haklarının tanınacağı ima edildi. Kürt ulusal
hareketi, AKP'nin vaatlerini ağırlıklı olarak ciddiye aldı ve
uzlaşmacı bir yönelimi benimsedi. Bu uzlaşmacı yönelim, AKP'nin
hegemonik tek parti diktatörlüğü yolunda köklü hamleler
yapmasını sağlayan siyasi kampanyaları serbestçe yürütmesini
sağladı.
Ne var ki, AKP, birinci açılım
döneminde olduğu gibi, ikinci açılım döneminde de, barışçı
çözüm niyetinden uzaktı. Başlangıçtaki hedefleri aynen devam
ediyordu.
Amerikancı işbirlikçi liberallerin
12 Haziran seçiminden sonra daha da körüklediği temelsiz barış
havası içinde, Kürt ulusal hareketinin AKP'nin yeni anayasa
oyununa da herhangi bir kazanım sağlamadan, "sabrederek"
katılması istendi. Üstelik, Kürt ulusal hareketi, sabrını,
Hatip Dicle'nin ve tutuklu diğer 5 milletvekilinin en temel
demokratik hakkının gasbedilmesine de boyun eğecek kadar geniş
tutacaktı.
14 Temmuz günü sabır taşı çatladı.
AKP'nin karşılığında herhangi bir şey vermeden almayı ve
tasfiyeyi amaçlayan ikinci açılımı da çöktü. Kürt halkının
en doğal eşitlik ve özgürlük özlemleri ile işbirlikçi büyük
sermaye rejiminin vahşi sömürü ve baskı politikası arasındaki
uçurumu, köklü bir düzen değişikliği yapmadan, denklemi
bozmadan kapatmak imkânsız bir politikaydı; bu imkânsızlığı
teorik olarak anlamak istemeyenler, bir kez daha, pratik olarak,
yaşayarak görmek zorunda kaldılar.
AKP, şimdi ikinci kapanımın diliyle
konuşuyor, her şeyi sil baştan edeceği yolunda tehditler
savuruyor. Sil baştan edilerek gelinecek yer bellidir. Gelinecek
yer, büyük acılar, kıyımlar pahasına bugünkü çözümsüzlüktür.
Savaş politikasına izin vermemek,
kökeni ve dili ne olursa olsun bütün emekçilerin, sade
yurttaşların boynunun borcudur. Söz konusu olan kendi
geleceğimizdir, çocuklarımızın ve bebelerimizin dirliğidir,
halklarımızın birliğidir.
Çözüm bellidir: Ulusların kendi
kaderlerini tayin etme hakkını tanımak, her halkın özgürlüğünü
doğal hak saymak, dillerin ve kültürlerin tam eşitliğini kabul
etmek. Hangi ulustan olurlarsa olsunlar kapitalistlerin işçilere,
köylülere ve bütün emekçilere karşı birlikte davranmayı
bildikleri gibi, kapitalizme ve emperyalizme karşı her halktan
işçilerin, köylülerin ve bütün emekçilerin birlikte hareket
etmesini sağlamak. Düzen içi kestirme çözüm arayışlarının
beyhude olduğunu bilmek, uzlaşma fantezileri peşinde koşarken
çıkmaza sürükleneceğini öngörmek. Kapitalist karşıdevrimler
döneminin gerici ideolojik hegemonyasından artık kurtulmak ve
kapitalizm, emperyalizm, sınıf, sınıf mücadelesi, devrim,
sosyalizm, enternasyonalizm kavramlarını, dünyanın, bölgenin ve
ülkenin yaşayan gerçekliğini yansıtan geçerli soyutlamalar
olarak tekrar benimsemek. Devrimci teoriden vazgeçmenin devrimci
pratikten vazgeçme sonucunu doğuracağını bilmek. İşçi
sınıfının, şehir ve köy emekçilerinin, ezilen halkların
aydınlık hakikatine dürüstçe ve alçak gönüllülükle bağlı
kalmak.