Tarih: 17.07.2011 |  Haberler
Silvan'dan sonra

Başbakan Erdoğan, Diyarbakır Silvan'da çıkan çatışmada HPG'nin 13 askeri öldürmesi ve 7 askeri yaralaması sonrasında yaptığı konuşmada, "Kürt sorunu yok, PKK sorunu var; bundan sonraki süreç çok farklı olacak" dedi.

Bu tehdit, çeyrek asrı geçen kanlı bir savaşa yol açarak Kürt sorununu kangrenleştiren şiddet politikasının sürdürüleceğini gösteriyor. Ülke yeniden şovenist bir dalganın pençesine teslim edildi. Aydın'da Kürt işçilerine saldırma, İstanbul Caz Festivali'nde Aynur'un Kürtçe şarkısına tahammülsüzlük, militarizmin yüceltilmesi, "Kürtlere haddini bildirmenin zamanı geldi" mesajının verildiği şovenist gösteriler, halkları birbirine kırdırma politikasının geçmişten hiç ders çıkarmadan kışkırtılması anlamına geliyor.

Oysa AKP şiddet politikalarının iflas ettiğini belirterek Kürt açılımını başlattığını ilan etmişti. Ne var ki, açılımın içi doldurulmamış, ciddi bir barış projesine dönüştürülmemişti; ciddi bir barış politikasının gerektirdiği siyasal önlemler alınmamış, halk kitleleri barışa hazırlanmamıştı. Çünkü, AKP'nin açılımı, aslında barışçı çözüme niyeti olmayan kapitalist oligarşinin Amerika'nın telkiniyle gündeme getirdiği bir planın parçasıydı. Büyük sermaye ve devletteki uzantıları, İmralı, Kandil ve yasal Kürt partisini (DTP-BDP) birbirine karşı oynamayı, bir bütün olarak Kürt ulusal hareketini oyalamayı ve adım adım tasfiye etmeyi amaçlıyordu.

Habur'da kapanıma dönüşen bu politika, referandum ve seçim döneminde yeniden canlandırıldı. Kürt ulusal hareketine çeşitli sözler verildi; çözümün çok yakın olduğu, biraz daha sabır gösterirlerse, İmralı'nın durumunun düzeltileceği, Kürt halkının statüsünün tanınacağı, dil ve kültür haklarının tanınacağı ima edildi. Kürt ulusal hareketi, AKP'nin vaatlerini ağırlıklı olarak ciddiye aldı ve uzlaşmacı bir yönelimi benimsedi. Bu uzlaşmacı yönelim, AKP'nin hegemonik tek parti diktatörlüğü yolunda köklü hamleler yapmasını sağlayan siyasi kampanyaları serbestçe yürütmesini sağladı.

Ne var ki, AKP, birinci açılım döneminde olduğu gibi, ikinci açılım döneminde de, barışçı çözüm niyetinden uzaktı. Başlangıçtaki hedefleri aynen devam ediyordu.

Amerikancı işbirlikçi liberallerin 12 Haziran seçiminden sonra daha da körüklediği temelsiz barış havası içinde, Kürt ulusal hareketinin AKP'nin yeni anayasa oyununa da herhangi bir kazanım sağlamadan, "sabrederek" katılması istendi. Üstelik, Kürt ulusal hareketi, sabrını, Hatip Dicle'nin ve tutuklu diğer 5 milletvekilinin en temel demokratik hakkının gasbedilmesine de boyun eğecek kadar geniş tutacaktı.

14 Temmuz günü sabır taşı çatladı. AKP'nin karşılığında herhangi bir şey vermeden almayı ve tasfiyeyi amaçlayan ikinci açılımı da çöktü. Kürt halkının en doğal eşitlik ve özgürlük özlemleri ile işbirlikçi büyük sermaye rejiminin vahşi sömürü ve baskı politikası arasındaki uçurumu, köklü bir düzen değişikliği yapmadan, denklemi bozmadan kapatmak imkânsız bir politikaydı; bu imkânsızlığı teorik olarak anlamak istemeyenler, bir kez daha, pratik olarak, yaşayarak görmek zorunda kaldılar.

AKP, şimdi ikinci kapanımın diliyle konuşuyor, her şeyi sil baştan edeceği yolunda tehditler savuruyor. Sil baştan edilerek gelinecek yer bellidir. Gelinecek yer, büyük acılar, kıyımlar pahasına bugünkü çözümsüzlüktür.

Savaş politikasına izin vermemek, kökeni ve dili ne olursa olsun bütün emekçilerin, sade yurttaşların boynunun borcudur. Söz konusu olan kendi geleceğimizdir, çocuklarımızın ve bebelerimizin dirliğidir, halklarımızın birliğidir.

Çözüm bellidir: Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanımak, her halkın özgürlüğünü doğal hak saymak, dillerin ve kültürlerin tam eşitliğini kabul etmek. Hangi ulustan olurlarsa olsunlar kapitalistlerin işçilere, köylülere ve bütün emekçilere karşı birlikte davranmayı bildikleri gibi, kapitalizme ve emperyalizme karşı her halktan işçilerin, köylülerin ve bütün emekçilerin birlikte hareket etmesini sağlamak. Düzen içi kestirme çözüm arayışlarının beyhude olduğunu bilmek, uzlaşma fantezileri peşinde koşarken çıkmaza sürükleneceğini öngörmek. Kapitalist karşıdevrimler döneminin gerici ideolojik hegemonyasından artık kurtulmak ve kapitalizm, emperyalizm, sınıf, sınıf mücadelesi, devrim, sosyalizm, enternasyonalizm kavramlarını, dünyanın, bölgenin ve ülkenin yaşayan gerçekliğini yansıtan geçerli soyutlamalar olarak tekrar benimsemek. Devrimci teoriden vazgeçmenin devrimci pratikten vazgeçme sonucunu doğuracağını bilmek. İşçi sınıfının, şehir ve köy emekçilerinin, ezilen halkların aydınlık hakikatine dürüstçe ve alçak gönüllülükle bağlı kalmak.