Tarih: 18.07.2011 |  Haberler
Özel yetkili mahkemeler ve liberal ayartma

Devlet güvenlik mahkemelerinin devamı olan özel yetkili mahkemelerin kaldırılması yolunda toplumda genel bir kabul ortaya çıkmışken AKP İstanbul'da üç yeni özel yetkili mahkeme kurulmasını kararlaştırdı.

Sosyalist ve devrimci demokratik muhalefet ile Kürt ulusal hareketinin daha kuruluşundan beri kaldırılmasını istediği, CHP'nin kaldırılması için kanun teklifi verdiği özel yetkili mahkemeler, AKP'nin bütün iktidarı tekeline almasını sağlayan en önemli araçlardan biridir. AKP, hem işçi sınıfı ve halk muhalefetini, hem de egemen sınıf içerisindeki rakiplerini özel yetkili mahkemeler aracılığıyla sindiriyor ve suçlu ilan ediyor.

Özel yetkili mahkemelerde AKP'ye ve Gülen hareketine bağlı olmayan tek tük savcı ve yargıçları da çeşitli gerekçelerle uzaklaştıran AKP, bu mahkemeleri AKP despotizminin kılıcı olarak kullanıyor. Özel yetkili mahkemeler, geleneksel olarak sosyalist ve devrimci demokratik yapıları ve Kürt ulusal hareketini biçmek için kullanılan Terörle Mücadele Kanununu artık AKP'ye biat etmeyen her çevreye, Kemalist ve ulusalcı-milliyetçi parti ve derneklere, Silahlı Kuvvetlere karşı da kullanıyor.

AKP rejiminde Terörle Mücadele Kanunu gerçek anayasa, özel yetkili mahkemeler gerçek devlet olarak çalışıyor. İşbirlikçi kapitalist oligarşinin işçi sınıfı, şehir ve köy emekçileri, ezilen halklar üzerindeki diktatörlüğünü sağlamakta kritik bir rol oynayan bu iki kurum, egemen sınıf içindeki AKP karşıtı kanadı sindirmeye ve AKP'ye boyun eğdirmeye, boyun eğmeyenleri de cezalandırmaya ve yok etmeye yarıyor.

Milletvekili seçildikleri hâlde tutuklulukları kaldırılmayan ve hapiste tutulan 9 milletvekili, bilindiği gibi, KCK (6 BDP milletvekili), Ergenekon (2 CHP milletvekili) ve Balyoz (1 MHP milletvekili) davalarında yargılanıyor. Bu davaların hepsi özel yetkili mahkemelerde görülüyor. 9 milletvekilinin serbest bırakılmasını reddeden mahkemelerde, bu kararların sadece biri oy çokluğuyla, diğerleri ise oy birliğiyle alındı.

Red kararını oy birliğiyle değil de, oy çokluğuyla veren mahkeme, Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesiydi. Mahkemenin başkanı Köksal Şengün, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay'ın ve Mehmet Haberal'ın serbest bırakılması yönünde oy kullanmıştı. Köksal Şengün bu kararının bedelini hemen ödedi ve rütbesi indirilerek Bolu'ya sürüldü. Bundan sonra bu mahkemede de kararların, AKP'nin istediği doğrultuda oy birliğiyle alınmasının yolu açıldı.

AKP'nin tutuklu milletvekillerini serbest bırakacağını ve hatta demokratik bir anayasa yapacağını durmadan yayan işbirlikçi liberaller toplumsal muhalefeti aldatma işlevini görüyorlar. Tutuklu milletvekillerini bırakmak isteyen bir iktidar, bu kadar yargıç içinde milletvekillerini serbest bırakma yönünde oy kullanan tek yargıcı sürer miydi?

İşbirlikçi liberallerin ayartmasına uyarak AKP'nin yeni anayasa oyununa katılmak için hevesle bekleyenler, AKP'den demokratik bir anayasa umanlar kendilerini ve, daha da önemlisi, işçi sınıfını, emekçi kitleleri, ezilen halkları aldatıyorlar.

İşbirlikçi liberallerin ayartmasına kapılanları, Orhan İyiler'in, Yunan mitolojisindeki "Siren"lerin rolünü hatırlatan sözleriyle bir kez daha uyarıyoruz:

"Beni en çok üzen demokrasi sözcüğünün gizemine Marksistlerin yakalarını kaptırmaları... Onları ben Siren'lerin adasının önünden geçen gemicilere benzetirim. Siren'ler hayran olunası o güzel genç kız sesleriyle adalarının önünden geçen denizcileri 'tüm uğradığınız kötülükleri biliyoruz... adamıza gel, bizimle birlikte ol... bizim şarkılarımızı dinledikten sonra daha mutlu, daha zengin ayrılacaksın adamızdan' diye çağırıyorlardı. Bu baştan çıkarıcı çağrıya yakalarını kaptıranlar adaya çıkıyor, kendilerine mutluluk, zenginlik vaat eden genç kızlar yerine korkunç devlerle karşılaşıyorlardı. Ve devler onları parçalayıp yiyordu. Sen bu şarkıları dinle... Ama kendini tıpkı Odiseus gibi geminin direğine, yani bilimin ve teorinin doğrularına sımsıkı bağlayarak dinle... Yoksa bu çekici gizemli türkülere kapılıp gitmek işten değil..."