
Devlet güvenlik mahkemelerinin devamı olan özel yetkili mahkemelerin kaldırılması yolunda toplumda
genel bir kabul ortaya çıkmışken AKP İstanbul'da üç yeni özel
yetkili mahkeme kurulmasını kararlaştırdı.
Sosyalist ve devrimci demokratik muhalefet ile Kürt ulusal hareketinin daha kuruluşundan beri kaldırılmasını istediği, CHP'nin kaldırılması için kanun teklifi verdiği özel yetkili mahkemeler, AKP'nin bütün iktidarı tekeline almasını sağlayan en önemli araçlardan biridir. AKP,
hem işçi sınıfı ve halk muhalefetini, hem de egemen sınıf
içerisindeki rakiplerini özel yetkili mahkemeler aracılığıyla
sindiriyor ve suçlu ilan ediyor.
Özel yetkili mahkemelerde AKP'ye ve
Gülen hareketine bağlı olmayan tek tük savcı ve yargıçları da
çeşitli gerekçelerle uzaklaştıran AKP, bu mahkemeleri AKP
despotizminin kılıcı olarak kullanıyor. Özel yetkili mahkemeler,
geleneksel olarak sosyalist ve devrimci demokratik yapıları ve Kürt
ulusal hareketini biçmek için kullanılan Terörle Mücadele
Kanununu artık AKP'ye biat etmeyen her çevreye, Kemalist ve
ulusalcı-milliyetçi parti ve derneklere, Silahlı Kuvvetlere karşı
da kullanıyor.
AKP rejiminde Terörle Mücadele Kanunu
gerçek anayasa, özel yetkili mahkemeler gerçek devlet olarak
çalışıyor. İşbirlikçi kapitalist oligarşinin işçi sınıfı,
şehir ve köy emekçileri, ezilen halklar üzerindeki diktatörlüğünü
sağlamakta kritik bir rol oynayan bu iki kurum, egemen sınıf
içindeki AKP karşıtı kanadı sindirmeye ve AKP'ye boyun
eğdirmeye, boyun eğmeyenleri de cezalandırmaya ve yok etmeye
yarıyor.
Milletvekili seçildikleri hâlde
tutuklulukları kaldırılmayan ve hapiste tutulan 9 milletvekili,
bilindiği gibi, KCK (6 BDP milletvekili), Ergenekon (2 CHP
milletvekili) ve Balyoz (1 MHP milletvekili) davalarında
yargılanıyor. Bu davaların hepsi özel yetkili mahkemelerde
görülüyor. 9 milletvekilinin serbest bırakılmasını reddeden
mahkemelerde, bu kararların sadece biri oy çokluğuyla, diğerleri
ise oy birliğiyle alındı.
Red kararını oy birliğiyle değil
de, oy çokluğuyla veren mahkeme, Ergenekon davasına bakan 13. Ağır
Ceza Mahkemesiydi. Mahkemenin başkanı Köksal
Şengün, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay'ın ve Mehmet Haberal'ın
serbest bırakılması yönünde oy kullanmıştı. Köksal Şengün
bu kararının bedelini hemen ödedi ve rütbesi indirilerek Bolu'ya
sürüldü. Bundan sonra bu mahkemede de kararların, AKP'nin
istediği doğrultuda oy birliğiyle alınmasının yolu açıldı.
AKP'nin
tutuklu milletvekillerini serbest bırakacağını ve hatta
demokratik bir anayasa yapacağını durmadan yayan işbirlikçi
liberaller toplumsal muhalefeti aldatma işlevini görüyorlar.
Tutuklu milletvekillerini bırakmak isteyen bir iktidar, bu kadar
yargıç içinde milletvekillerini serbest bırakma yönünde oy
kullanan tek yargıcı sürer miydi?
İşbirlikçi
liberallerin ayartmasına uyarak AKP'nin yeni anayasa oyununa
katılmak için hevesle bekleyenler, AKP'den demokratik bir anayasa
umanlar kendilerini ve, daha da önemlisi, işçi sınıfını,
emekçi kitleleri, ezilen halkları aldatıyorlar.
İşbirlikçi
liberallerin ayartmasına kapılanları, Orhan İyiler'in, Yunan
mitolojisindeki "Siren"lerin rolünü hatırlatan sözleriyle bir
kez daha uyarıyoruz:
"Beni
en çok üzen demokrasi sözcüğünün gizemine Marksistlerin
yakalarını kaptırmaları... Onları ben Siren'lerin adasının
önünden geçen gemicilere benzetirim. Siren'ler hayran olunası o
güzel genç kız sesleriyle adalarının önünden geçen
denizcileri 'tüm uğradığınız kötülükleri biliyoruz...
adamıza gel, bizimle birlikte ol... bizim şarkılarımızı
dinledikten sonra daha mutlu, daha zengin ayrılacaksın adamızdan'
diye çağırıyorlardı. Bu baştan çıkarıcı çağrıya yakalarını kaptıranlar adaya çıkıyor, kendilerine mutluluk, zenginlik vaat eden genç kızlar yerine korkunç devlerle
karşılaşıyorlardı. Ve devler onları parçalayıp yiyordu. Sen
bu şarkıları dinle... Ama kendini tıpkı Odiseus gibi geminin
direğine, yani bilimin ve teorinin doğrularına sımsıkı bağlayarak dinle... Yoksa bu çekici gizemli türkülere kapılıp gitmek işten değil..."