Kapitalist bankaların ve tekelci
şirketlerin gözlüklerini takanlar borsa tıkırındaysa işlerin kötüye gittiğini bir türlü kabul etmezler. İşsizlik şu kadar artmış, ücretler ve maaşlar insanca yaşamaya yetmiyormuş,
ekonomik tercihler bağımsız sanayileşme ve kalkınma ihtimalini ortadan kaldırıyormuş, gericilik azmış, faşizm başını alıp gitmiş, polis devleti kurulmuş, özgürlükten eser kalmamış,
diller ve kültürler yasaklanmış, gençlerin ve çocukların geleceği çalınıyormuş, kadınlar cins kırımına uğruyormuş, şehirler yaşanmaz hâle gelmiş, köyler çöküyormuş, doğa
mahvoluyormuş, bir savaş bitmeden bir başka savaş çıkıyormuş, hiç umurlarında olmaz.
Varsa yoksa borsada vurgun yapmak, kârına kâr katmak. Mademki borsa yüksekte, öyleyse işler
iyidir! Kim için? Dolar milyarderleri ve onların uşakları için. İşçiler, emekçiler, sade vatandaşlar, büyük insanlık için değil.
Ne zaman ki borsa çöker, işte o
zaman egemen kapitalizmin gözlüğünü takanlar, eyvah ne oluyoruz
diye çığlık atmaya başlar. Kapitalizmin tatlı rüyası kâbusa
dönüşür. Dehşet içinde toplumun ve ekonominin gerçekleri
kıyısından köşesinden aralanır. Tabii sadece borsa yeniden
yükselinceye kadar. Borsa yükselince yine eski alışkanlıklara
dönülür, toplumun ve ekonominin gerçekleri yeniden karanlığa gömülür.
İşçiler, emekçiler, sade
vatandaşlar, büyük insanlık, banka ve tekellerin iktidarına son verene, düzeni değiştirene kadar, bu döngü tekrarlanır durur.
Başta New York, Londra, Paris ve Frankfurt borsaları olmak üzere 8 Ağustos 2011 Pazartesi günü dünya borsaları dibe çakılınca, dünya kapitalist sisteminin 2007 sonlarında patlayan büyük krizinin sona ermediği, devletlerin bankalara ve tekelci şirketlere pompaladığı muazzam
kaynaklarla bir süre yumuşayan durgunluğun yeniden ve bu kez daha
yaygın olarak su yüzüne çıktığı görüldü.
Bütün dünyaya hükmeden dev banka ve
şirketler koca bir dönem boyunca girişimcilik, akılcılık ve
verimlilik cakası sattılar. Cakaları aslında halkı soymak ve
vurgunlarını gizlemek için kullandıkları bir maskeden ibaretti.
Çünkü hantal, akıldışı ve verimsiz kuruluşlardı.
Özelleştirme, kuralsızlaştırma, sendikasızlaştırma, çalışma
yaşamını esnekleştirme, başta sağlık, eğitim ve sosyal
güvenlik olmak üzere hayatın her alanının ticarileştirilmesi
yoluyla kamu kaynaklarını sınırsız bir şekilde yağmalayarak
ayakta duruyorlardı. Devlet emir kullarıydı, her sözleri kanun
oluyordu.
Buna rağmen, topluma verdikleri hiçbir
sözü tutamadılar. Kesintisiz kalkınma sağlayacaklardı,
durgunluk ve daralmaya yol açtılar. Refahı yaygınlaştıracaklardı,
işsizliği ve yoksulluğu genelleştirdiler. Şeffaflık
sağlayacaklardı, yolsuzluğu ve rüşveti kural yaptılar. Dünyaya
barış getireceklerdi; saldırı, savaş ve işgallerle vahşete
dönüşü yaşattılar.
Her şeyi mahvettiler ama hiç hesap vermediler. Hâlâ baştalar, hâlâ sömürmeye, buyurmaya, işleri
batırmaya, dünyayı kana bulamaya devam ediyorlar. Sadece tek tek
işletmeleri değil, koca koca ülkeleri bile art arda iflasa
sürükledikleri hâlde, hâlâ kamu kaynaklarını yutmak, hâlâ
açlıktan, yoksulluktan, felaketten, savaştan kâr sağlamak
peşinde koşuyorlar.
Oysa oyun bitti, kapitalizmin hesap verme vakti geldi. Hesabı soracak olanlar, işçiler, emekçiler, sade vatandaşlar, büyük insanlık. Kapitalizmin büyük ve uzatmalı krizi, büyük uyanışın ve mücadelenin, yeni bir dünya kurmanın başlangıcı olacak.