Tarih: 11.08.2011 |  Haberler
İkiyüzlülüğün bu kadarı

NATO 8 Ağustos 2011 Pazartesi akşamı Libya'da Zilitan şehrinin güneyinde bulunan Macir köyüne uçak ve füzelerle düzenlediği hava saldırısında 33'ü çocuk, 32'si kadın olmak üzere 85 sivili öldürdü. Bilindiği gibi, Batılı emperyalistlerin Libya'ya karşı savaşta kullandıkları resmî gerekçe, 17-18 Mart 2011'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden çıkardıkları "Libya'da sivilleri ve sivil yerleşim bölgelerini koruma" kararıdır.

NATO'nun Libya'da sivilleri katlettiği saatlerde Londra'da yoksul göçmenlerin isyanı sürüyordu. İsyan Mark Duggan'ın durduk yere polis tarafından öldürülmesini protesto eden göstericilere karşı şiddet kullanılması üzerine başlamıştı. Olaylar sırasında ve sonrasında polis 1300 kişiyi gözaltına aldı. Bu 1300 kişinin biri bile eline silah almamıştı.

Kemer sıkma politikalarıyla işçilere, emekçilere dünyayı dar eden aşırı sağcı Başbakan David Cameron, bugün (11 Ağustos Perşembe) parlamentonun olağanüstü oturumunda yaptığı konuşmada, isyancıları serseri ve hırsız olarak niteledi, en ağır cezalara çarptırılacaklarını söyledi. Kanun ve düzeni sağlamakta kararlı olduğunu, toplumsal olayları bastırmak için polis yetersiz kalırsa orduyu harekete geçirmekte tereddüt etmeyeceğini belirtti. İsyana polis cinayetinin ve şiddetinin yol açtığı iddialarını reddetti. Polis cinayeti ve şiddeti için özür dilemedi. Ne de olsa rüşvete, yolsuzluğa ve çıkar ilişkilerine batmış polis örgütü kapitalist efendiler için vazgeçilmez ve dokunulmazdı; öyle ki, 1990'dan beri polisin gözaltına aldıktan sonra bir şekilde öldürdüğü 1000 kişi için açılan soruşturmaların bir tekinde bile polisler mahkûm olmamıştı.

Aynı David Cameron, emperyalizmin ve siyonizmin silahlandırdığı gerici-faşist terör çetelerinin isyanını bastırmaya çalışan Suriye yönetimini insan haklarını çiğnemekle, şiddete başvurmakla, muhalefeti ezmekle suçluyor. Suriye yönetiminin muhalefete karşı orduyu harekete geçirmesini dehşet içinde izlediğini söylüyor. Yine de, kapitalist medya şebekelerine göre, David Cameron özgürlük aşığı bir demokrat, Beşşar Esad ise kanlı bir diktatör.

Irak'ı ve Afganistan'ı işgal eden, Libya'yı her gün bombalayan, Pakistan ve Afganistan'da sivilleri her gün vuran ABD'nin başı Barack Obama özgürlük ve demokrasi adına Suriye'den hesap soruyor. Bütün bu insanlık suçlarında ABD'nin baş yardakçısı olan İngiltere'nin başbakanı David Cameron, Suriye'ye savaş açması için AKP yöneticilerini çocuk gibi pohpohluyor.

Kendi ülkesinde sosyalist ve devrimci demokrat politikacıları, gazetecileri, eline silah almamış muhalifleri zindanda çürüten, sırf "Parasız eğitim istiyoruz" pankartı açtıkları için öğrencileri yıllardır hapiste tutan, seçilmiş milletvekillerini inatla içeride bırakan, Kürt bölgelerinde her gün askerî operasyon yapan AKP yönetimi, Suriye'ye ultimatom veriyor.

Aynı 8 Ağustos günü, Suriye konusunu ele almak üzere Başbakanlık binasında Erdoğan'ın başkanlığında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ve Suriye sorumlusu Fred Hof'un katıldığı değerlendirme toplantısı yapıldı. Ertesi sabah Şam'a giden Davutoğlu, Hama'da Alevileri ve pusuya düşürdükleri askerleri koyun keser gibi katleden, sivil halkı esir alan, ortalığı yakıp yıkan silahlı çetelere karşı tankların kullanılmasını kabul edilemez bulduğunu açıklıyor.

Dünya kapitalist sisteminin efendileri ile onların taşeronluğunu yaparak ayakta kalmak ve etki alanını genişletmek isteyen işbirlikçilerin ikiyüzlülüğü, görüldüğü gibi, insan aklına hakaret boyutlarında.