Sosyalist sistemi yıktıktan sonra bütün dünyayı yeniden fethetme seferberliğini başlatan dünya kapitalist sisteminin elebaşı Amerikan emperyalizmi, suç ortağı Avrupa Birliği ve işbirlikçi kapitalist uşaklarıyla birlikte
emperyalizme bütünüyle teslim olmamış ülke yönetimlerini devirmek, dünyayı emperyalizm, kapitalizm ve siyonizm açısından dikensiz gül bahçesine çevirmek için psikolojik savaş, yaptırım, ambargo, darbe, saldırı, gerici isyan, savaş, işgal dahil her yolu kullanıyor.
Dünya petrol ve doğalgaz
kaynaklarının en büyük kesimine sahip olan Ortadoğu'da sosyalist sisteminin desteği ve yardımıyla petrolü millileştiren, işbrlikçi burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin mülkiyetine
el koyan anti-emperyalist ilerici ve bağımsızlıkçı yönetimler, Amerika'nın ve suç ortaklarının hep hedef tahtasında olageldi.
Emperyalizm, sosyalist sistemin
yıkılmasıyla en büyük desteğini yitiren anti-emperyalist ilerici ülke yönetimlerini yozlaştırıp devşirmeye, kendisine bağlamaya çalıştı. Bu ülke yönetimlerinin Enver Sedat ve Hüsnü
Mübarek Mısır'ının yolunu izleyip onurunu yitirmiş, köle ruhlu işbirlikçi kapitalist oligarşilere dönüşmesi için elinden geleni yaptı.
Emperyalizm bu yolda kısmi başarılar kazandıysa da, Irak, Libya ve Suriye yönetimlerini, halklarına
toptan ihanet eden kuklalar hâline getiremedi. Bu durumda ABD ve suç ortakları Irak'ta doğrudan işgal ve soykırımı, Libya'da gerici-faşist isyanı ve NATO'nun faşist saldırısını, Suriye'de gerici-faşist isyanı ve emperyalist müdahale hazırlığını
devreye soktu.
Kapitalist-emperyalist sistem, bütün dünyayı sömürmek ve köleleştirmek isteyen dev kapitalist
tekeller ve bankalar adına yeryüzünün her yerinde işçi sınıflarına ve ezilen halklara karşı yürüttüğü topyekün sınıf savaşında, "insan hakları" maskesini elverişli bir
silah olarak kullandı ve kullanıyor. İşbirlikçi liberaller eliyle, sınıfsal temelinden koparılmış, kapitalist mülkiyet hakkını kutsal kabul eden, bankaların ve tekellerin parlamenter
görünümlü diktatörlüğünü demokrasi olarak yücelten, içi boşaltılmış bir "insan hakları" söylemiyle devrimci, bağımsız ve ilerici ülkelere müdahale etmenin ve bu ülkeleri de
küresel sömürü ağına katmanın kurnazca yolunu bulan emperyalizmin uygulamaları, "demokratik emperyalizm", "demokratik sömürgecilik" adı altında, terimlerde çelişki
oluşturan, kendi kendisiyle çelişen saçma teorilere dönüştürüldü. Faşizm, militarizm, gericilik ve savaştan asla ayrılamayacak olan emperyalizmin ve sömürgeciliğin saldırı ve savaşları da
"insanî müdahale" bayrağı altında kutsandı. İçi boşaltılmış insan hakları ve kurnazca oluşturulmuş insanî müdahale kavramı, emperyalizmin aydınları ve kitleleri aldatmaya
dönük psikolojik savaşında temel araçlar oldu.
Emperyalizmin bu ideolojik saldırısına yanıt olarak, işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların
dostları "insan hakları emperyalizmi" kavramını geliştirdiler ve sömürücü egemenlerin yeni taktiğini sistemli biçimde teşhir ettiler.
İnsan hakları emperyalizminin
kullandığı kavramsal dağarcık, Marksist-Leninist teorinin sınıf, sınıf mücadelesi, kapitalizm, emperyalizm, sömürgecilik, sömürü, devrim, devrimci demokrasi, halk demokrasisi, sosyalizm, bağımsızlık, ilericilik, devletin özü ve sınıfsal işlevi, burjuva
demokrasisinin işçiler ve emekçiler için sömürücü diktatörlük anlamına gelen özü, kapitalizmin ve emperyalizmin militarizm, despotizm ve gericilikle olan kopmaz bağı gibi temel kavram ve
önermelerini yanlış bulur, eleştirir ve geçersizleştirir.
İnsan hakları emperyalizminin felsefi kaynağı liberalizmdir. Temel önermesi, emperyalist-kapitalist
ülkelerde uygulanan devlet sistemini demokrasi, bu sisteme karşı olan bütün düzenleri, özellikle sosyalist ve devrimci demokratik düzenleri diktatörlük saymaktır. Demokrasi ve diktatörlük dikotomisi, demokrasi ve diktatörlüğün sınıf özünü, hangi
sınıflar için demokrasi, hangi sınıflar için diktatörlük anlamına geldiğini bile sorgulamaktan kaçınan soyut ve sığ bir ikilik olarak dayatılır. Bu kavramlar asla somutlaştırılmaz,
sosyoekonomik bağlamdan ve tarihsellikten koparılarak ele alınır. Böylece, mülk sahibi sınıfların oligarşik parlamentosu kutsallaştırılır, kapitalist sosyoekonomik bağlam içerisinde
temsilî demokrasinin nüfusun yüzde doksanını oluşturan emekçiler için despotizm anlamına geldiği gözlerden gizlenir.
İnsan hakları emperyalizminin
kavramsal dağarcığına göre, Rousseau, Marks ve Engels diktatörlük teorisyeni, Robespierre, Marat, Danton, Lenin, Stalin, Troçki, Mao, Tito, Dimitrov, Ho Şi Min, Kim İl Sung, Castro
diktatörlük teorisyeni ve bizzat diktatördürler. Emperyalizme karşı ülkelerinin ulusal kurtuluş savaşını yöneten, toprak ağalarının elindeki toprağı köylülere dağıtan, petrolü,
bankaları ve büyük sanayi işletmelerini işbirlikçi burjuvazinin
elinden alıp kamuya devreden ilerici, antiemperyalist milliyetçiler
ise düpedüz faşisttirler.
Aynı şekilde, insan hakları
emperyalizminin kavramsal dağarcığına göre, Amerika, İngiltere,
Almanya, Fransa, İtalya gibi sömürgeci ve emperyalist ülkeler
demokrasidirler. John Locke, John Stuart Mill ve Friedrich
August von Hayek demokrasi teorisyeni, Bush'tan Obama'ya, Tony
Blair'den David Cameron'a, Helmut Kohl'den Angela Merkel'e, Nikola
Sarkozi'den Silvio Berlusconi'ye bütün sömürgeci, emperyalist,
militarist, ırkçı, savaşçı ve işgalci devlet yöneticileri ise
demokrattırlar.
Görüldüğü gibi, insan hakları emperyalizminin kavram dünyasında
parlamentoyla iş görmek şartıyla bütün kapitalist yönetimler demokrasi, emekçi halkın çıkarları doğrultusunda kapitalist mülk sahiplerinin ayrıcalıklarına hücum etme suçunu işlemiş
her yönetim ise diktatörlüktür. İnsan hakları emperyalizminin
kavram dünyası, mülk sahibi sömürücü sınıfların,
kapitalizmin ve emperyalizmin çıkarları doğrultusunda
kurgulanmıştır. İnsan hakları emperyalizmi, çok somut, tarihsel
bir sosyoekonomik bağlamın ürünüdür. Kapitalizm ve
emperyalizm, varlığını ve sömürülen, ezilen halk kitlelerine
karşı mücadelesini sürdürdürdükçe ayakta kalacak; bu bağlam
değiştiğinde, sömürücü egemen sınıflar servetlerini ve
iktidarlarını yitirdiğinde ortadan kalkacaktır.
***
İnsan Hakları Derneği İstanbul
Şubesi dün şu açıklamayı yaptı:
Suriye Hükümeti tarafından günlerdir sürdürülen operasyonlarda, binlerce kişi öldürüldü ve tutuklandı ve on binlerce kişi katliamdan kaçarak başka ülkelere sığınmak zorunda kaldılar. Suriye'li sığınmacılarla birlikte, Suriye hükümetinin yaptığı
katliamı protesto etmek ve kınamak için Taksim Tramvay Durağı'ndan
Galatasaray Meydanı'na yürünecek..
İHD İstanbul Şubesi
Tarih:13 Ağustos 2011(Cumartesi)
Saat :13.00
Yer :Taksim Tramvay Durağı
İHD İstanbul Şubesi, emperyalist bir müdahalenin yolunu açmak için emperyalizm ve siyonizm tarafından
silahlandırılmış gerici-faşist çetelerin kanlı isyanını bastırmaya çalışan Suriye yönetimini, bu açıklama doğrultusunda protesto etti.
İHD İstanbul Şubesi, bu eylemiyle, kendisini, ne yazık ki, emperyalizmin ve siyonizmin halk kitlelerini
yanıltmak için kullandığı bilinçsiz ve kör bir alet durumuna düşürdü. Suriyeli komünistlerin, devrimci ve ilerici örgütlerin görüşlerini hiç dikkate almadan, Suriye konusunda ükemizde,
bölgede ve dünyada nasıl bir sınıfsal konumlanış meydana geldiğini düşünmeden alınan ve uygulanan bu kararı protesto ediyoruz.
İHD İstanbul Şubesi, bu eylemiyle, Suriye'yi emperyalizme ve siyonizme boyun eğdirmeyi, Filistin ve
Lübnan halklarını desteksiz bırakmayı, İran'ı müttefiksiz bırakarak yalnızlaştırmayı, bölgede mezhep savaşını körükleyerek halklar arasına bitmez tükenmez kan davası sokmayı,
halklar birbirleriyle uğraşırken bölgeyi rahat rahat talan etmeyi hesaplayan Amerikan emperyalizminin, eski sömürgelerine tekrar yerleşmeyi kuran Avrupa emperyalistlerinin, siyonist yerleşmelerini yayarak Filistin'i ve Lübnan'ı bütünüyle yutmayı amaçlayan
İsrail sömürgeciliğinin safında yer almıştır.
İHD İstanbul Şubesi, bu eylemiyle, CİA, Pentagon, NATO ve MOSSAD'a bağlı psikolojik savaş merkezlerinin servis ettiği ve kapitalist medya şebekelerinin yaydığı yalanlara dayanarak, emperyalist ve siyonist saldırıya karşı onurla direnmeye çalışan Suriye halkını ve yönetimini karalamıştır. Suriye işçilerinin, köylülerinin, gençlerinin, kadınlarının, başta Aleviler olmak üzere ezilen kültür ve inanç topuluklarının sömürgeciliğe, işbirlikçi kapitalizme ve feodalizme karşı savaşarak elde ettiği kazanımları geri almak isteyen emperyalizmin işbirlikçisi gerici-faşist Müslüman Kardeşler örgütünün yanıltmaca kampanyasına alet olmuştur.
İHD İstanbul Şubesi, bu eylemiyle, kendisini insan hakları emperyalizminin piyonu durumuna sokmuştur.
İHD İstanbul Şubesi, bu eylemiyle, Suriye'ye karşı yayılmacı bir savaşa hazırlanan egemen
kapitalist oligarşinin, AKP'nin, Fethullah Gülen hareketinin, kadın haklarına ve laikliğe düşman ırkçı, şovenist, gerici-faşist güçlerin oyuncağı olmuştur.
İHD İstanbul Şubesi, bu eyleminden dolayı, Türkiye, Suriye, bölge ve dünya halklarından derhal özür
dilemelidir.
İHD İstanbul Şubesi, halk düşmanı emperyalizmin, siyonizmin ve işbirlikçilerin değil, halkın dostu
komünistlerin, devrimcilerin, ilericilerin safında yer almalıdır.
İHD İstanbul Şubesi, insan hakları emperyalizmine hizmet etme gafletinden derhal geri dönmelidir.
İHD İstanbul Şubesi, Suriye'ye karşı savaş kışkırtcılığından derhal vazgeçmelidir.