
Bir yandan Kürt meselesinde çözümsüzlüğün gündeme getirilmesi, diğer yandan, Akit, Yeni Şafak gazetesi gibi sözde Müslüman kardeşliğini savunanların savaş tamtamları çalması, aynı anda hem içte legal siyaset alanına müdahale sinyalleri hem de Suriye'yi ele geçirme hevesleri
arasında ortalık toz duman içinde.
Siyaseten ortalığın bu kadar
kızıştığı günlerde, sendikal dünyada da sessiz sedasız bir
harekât yürüyor. Ateş düştüğü yeri yakar misali, kamu
sendikalarında AKP'nin iktidara geldiğinden beri geçen yıllarda
yürütülen operasyonlara, şimdi de işçi sendikaları eklendi.
Düne kadar kapitalist iktidarların ve işveren örgütlerinin benimsedikleri sendikacı tipi, kendileriyle "uyumlu" çalışacak kişilerdi. Bugün ise AKP için tek başına "uyumun" yetmediği bir döneme girmiş gibi görünüyoruz. Artık, uyumun ötesinde sendikalarda "biat" ihtiyacı ortaya
çıkmışa benziyor.
AKP'ye doğrudan bağlı HAK-İŞ
konfederasyonu, hiçbir kural, incelik, mutabakat aramadan, gücü
yeten bütün sendikalara saldırmaya başladı. Tabii ki bu
saldırılarını tek başına yapmaya imkânı yok. Sendikalara
kendisine bağlamak için iktidarın ve elbette iktidarın gözbebeği
işverenlerin desteğiyle hareket ediyor. Bu iktidar desteğini
küçümsemeyiniz. Çünkü, siyasi iktidarın desteği, yerel
düzeyde emniyet kuvvetlerinin de Hak-İş'e bağlı sendikaların
yanında bir sosyal taraf gibi ortaya çıkmasına, öyle hareket
etmelerine yol açıyor.
Hak-İş, daha önce yetki ve baraj
sorunu olmayan tarım ve ormancılık, avcılık ve balıkçılık
işkolunda, kolay lokma olarak gördüğü Orman-İş'e saldırmıştı.
Orman-İş üyelerinin zorla istifa ettirilip Öz Orman-İş'e üye
kaydedilmesini sağlamışlardı.
Daha sonra, Öz İplik-İş
aracılığıyla, çoğunlukla işveren ve yargı ile anlaşıp
işkolu değişikliği yaptırararak, Gaziantep'te Özuslu işyerinde
Petrol-İş üyelerine, Yataş'ta Ağaç-İş'e saldırdılar. Öz
İplik-İş, tekstil işkolunda da ayrıca Tekstil ile Teksif
sendikalarına yönelik saldırgan tutumuna devam ediyor.
Tek Gıda-İş sendikasının
ÇayKur'daki örgütlülüğüne de Öz Gıda-İş aracılığıyla
saldırmışlar ve işçilerin uzun müddet yaratılan ihtilaftan
dolayı mağdur olmalarına yol açmışlardı.
Sonradan akamete uğrasa da, petrol,
kimya, lastik işkolunda Petrol-İş'in gücünü kırmak için Öz
Petrol-İş sendikasını kurdurmuşlardı. Ama, o sendika
çalıştırılamadı ve kapatmak zorunda kaldılar.
Belediye işkolunda da özellikle
İstanbul'da Belediye-İş sendikasının yetkisini düşürmek için
yandaş sendika Hizmet-İş'in yaptıklarından dolayı taşıt
işçilerinin yıllarca mağduriyet çektikleri de hatırlardadır.
Bugünlerde yine AKP'li İstanbul belediye idarecileri tarafından
işçilerin Belediye-İş'ten istifa edip Hizmet-İş'e geçmeleri
yönünde baskı yapıldığı haberleri geliyor.
Son olarak, Ankara'da çok uzun
yıllardır (Melih Gökçek'e rağmen) Belediye-İş'te örgütlü
bulunan EGO, ASKİ işyerlerinin şube yöneticileri ile Ankara 2
nolu şube yöneticilerinin Ağustos 2011'de Belediye-İş'ten istifa
edip Hizmet-İş'e geçtikleri duyuldu. Hemen ardından da işçiler
üzerinde Hizmet-İş'e geçmeleri için baskılar başladı. Daha
önce benzer operasyonları İzmit'te ve başka kentlerde de yaşayan
Belediye-İş'e destek olmak, Hak-İş'in gerçek yüzünü açığa
çıkartmak görevimizdir.
Tüm sendikalarda "Hak-İş'leştirme operasyonu tamamlanana kadar durmak yok" şiarıyla hareket eden bu
işbirlikçi sendikal anlayışla mücadeleyi birinci öncelikli
yapmak şarttır. Aksi, takdirde, dün çok eleştirdiğimiz siyasi
iktidarlara ve sermayeye karşı "uyumlu" sendikacıları bile
arar hale geleceğimizi unutmayalım.
Bu arada, Hak-İşleştirme
operasyonundan en büyük mağduriyeti yaşayan Türk-İş genel merkezinin, buna rağmen, Çalışma Bakanlığı ile yeni sendikalar yasasına dair yapılacak görüşmelerde, yüzde 10'luk işkolu barajının tamamen ortadan kalkmasına itiraz edeceğini belirttiğini de hatırlatalım. Türk-İş'in, ilkesel değil, güncel ihtiyaçlara göre hareket etmenin sonunun hüsran olacağını sendika olarak varlığı tümüyle ortadan kalkmadan anlamasını diliyoruz.