
İşbirlikçi oligarşi Türkiye toplumuna bir akıl tutulmasını dayatıyor. Savaş boruları
çalıyor. Hükümet Libya'ya karşı NATO savaşına katıldı. Suriye'ye savaş tehditleri savuruyor. Aynı anda da, Kürt ulusal
hareketini yok etmek için yeniden sınır ötesi harekâtlar, kontrgerilla operasyonları, daha fazla tutuklama, daha fazla şiddet
yoluna girdi.
İçte ve dışta savaş politikası,
kapitalist egemenlerin işine gelebilir, bir avuç kapitalist şirketin kârlarını arttırmasına hizmet edebilir. Yunus Emre'nin
dediği gibi, "Yediği yoksul eti, içtiği kan olmuş" olan beyler, emperyalizmin taşeronluğunu üstlendikleri için kredi
kaynaklarına kolayca ulaşmayı, pazar paylarını genişletmeyi umuyor olabilirler.
Ne var ki, içte ve dışta savaş
politikası Türkiye ve bölge halkları için sadece kan, gözyaşı, yıkım ve ölüm demektir. Türk, Kürt, Arap ve Fars halklarını,
Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Sünni, Şii, Alevi, Dürzi demeden bütün din, millet ve kültür topluluklarını, bir avuç dolar
milyarderinin servetini ve gücünü çoğaltmak için birbirleriyle savaşa itmek, işçiler, emekçiler, sade yurttaşlar açısından
akılsızlıktır, aymazlıktır, ihanettir, cinayettir.
Bombalarının büyüklüğüyle ve
isabetiyle övünmek, ölüme tapmaktır, ilkelliktir, geriliktir, insanlıktan çıkmaktır. Daha da büyük ve daha da isabetli
bombaların yokluğuna üzülmek, Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya, İsrail'e gıpta etmek soykırımcılıktır, insan
düşmanlığının zirvesidir.
Hükümetin bütün medyaya servis
ettiği şu satırlara lütfen bakar mısınız:
"Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'a düzenlediği hava bombardımanı dikkatlerin kullanılan mühimmatlara çevrilmesine
neden oldu. Kuzey Irak'ı vuran F-16 savaş uçakları bölgeye MK
82, ve MK 84 tipi bombalarla vurdu. Hava Kuvvetleri'nin elinde, PKK
militanlarının saklandıkları sığınakları yok edecek bombalardan ise bulunmuyor.
"Türk Hava Kuvvetleri'ne
ait uçaklar, Kandil Dağı'na yönelik gece baskınında, MKE tarafından üretilen ve TÜBİTAK tarafından geliştirilen akıllı
bombaları kullandı. TSK envanterinde, "bunker buster" adı verilen mağaraları delen ve hedefe ulaştıktan sonra içeride patlayan bombalar ise bulunmuyor.
"Türk pilotları, Kuzey Irak'a yönelik operasyonu, teknolojinin ve eğitimlerinin
kendilerine kazandırdığı en son imkânları kullandılar. İlk olarak bölgede gün boyu keşif uçuşları yapılarak hedefler
saptandı ve koordinatları belirlendi. Havanın kararmasının ardından ise operasyon emri verildi. Diyarbakır 2. Hava Kuvveti
Komutanlığı'ndan havalanan F-16 savaş uçakları peş peşe Kuzey Irak'a doğru ilerledi. "Pars" adı verilen 181. filo,
Lantrin sistemi ile hedefleri belirleyip diğer savaş uçaklarının vurabilmesi için lazerle işaretledi. Bombardıman görevi verilen
uçaklar da MK-84 tipi bombalarını hedeflere bıraktı. Bu bombalar MKE tarafından üretiliyor. Önemli özelliği ise TÜBİTAK
tarafından geliştirilen bir güdüm sistemini üzerlerinde taşımaları. 2 bin libre, yani 1 ton ağırlığında ve 4 metre
uzunluğunda olan MK-84 bombası, Türkiye'nin ilk "akıllı güdüm hassas bombası" olarak nitelendiriliyor. Bomba üzerindeki
bilgisayara hedefin koordinatı tanımlanıyor ve bomba bu hedefe GPS
güdümü ile ilerliyor. Bombanın 25 kilometre ötedeki bir hedefe güdümlenmesi mümkün ve hedefi şaşırma olasılığı neredeyse hiç yok.
"Bomba düştüğü noktada 10 metre genişliğinde ve 3 metre derinliğinde çukur açıyor.
Ancak bomba mağara gibi sığınakların içine girerek patlamadığı
için tesiri düşük oluyor. Bunun için Bunker - Buster adı verilen mühimmata ihtiyaç duyuluyor. Türkiye'nin elinde ise bu
mühimmattan bulunmuyor. Dün de Diyarbakır'dan havalanan
uçakların Kuzey Irak'a iki kez hava harekatı düzenlediği öğrenildi." (Cumhuriyet, 19 Ağustos 2011)
Akıl tutulmasına izin vermeyelim.
Kendimize gelelim. Emperyalizmin ve siyonizmin çevresinde tortop
olmuş bankacıların, şirket sahiplerinin, petrol şeyhlerinin savaş politikasına karşı duralım.
Unutmayalım ki, cumhurbaşkanı,
başbakan, bakanlar, milletvekilleri, generaller, bürokratlar kamu
adına görev yapıyorlar. Maaşlarını kamudan alıyorlar. Kamu halktır, kamu bütün yurttaşlar topluluğudur, kamu toplumdur,
kamu büyük insanlıktır. Kamu görevlileri halkın efendisi değil,
hizmetkârıdır, vekilidir. Halkın vekâletini suistimal edenler,
kapitalist oligarşinin emrinde çalışanlar, er geç halka hesap verirler.