Tarih: 29.08.2011 |  Haberler
Egemenlerin hukuku yeniden şekilleniyor: Deniz Feneri Soruşturmasına AKP müdahalesi!

12 Eylül 2010 Referandumunda iktidar partisi AKP'nin en çok kullandığı söylemlerden birisi "egemenlerin hukuku yerine hukukun egemenliği kurulsun!" idi. AKP ideologları bu söylemle yıllardır hukuk sistemini yöneten ulusalcı-Kemalist statükonun ortadan kaldırılacağını ve yerine batılı normlarda bir "hukuk devleti" yapısının kurulacağını vaat ediyorlardı. Ne var ki, tıpkı AKP'nin diğer söylemleri gibi, bu söyleminin de içinin ne kadar boş olduğu kısa sürede ortaya çıktı. 12 Eylül oylamasında aldığı sınırlı destek sonucunda Kemalist statükoyu alt eden AKP, eskisine rahmet okutacak bir yeni hukuk nizamı kurmakta gecikmedi. İlk iş olarak kendi himayesinde bir Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) oluşturan AKP, bu sayede, kamuoyunda yer alan bütün kritik davalara pervasızca müdahale etme ve yönlendirme gücüne kavuştu.

Son olarak kamuoyunda "Deniz Feneri Davası" olarak bilinen büyük yolsuzluk davasında yaşananlar bunu bir kez daha ispatlar nitelikte. İlk olarak Almanya'da başlayan soruşturmada dernek yöneticilerinin Avrupa ve Türkiye'deki yolsuzluklarına ilişkin ciddi kanıtlara ulaşıldı. Ancak ne olduysa oldu ve soruşturmanın ucunun Türkiye'ye ulaşmasının ardından süreç uzun süre boyunca basit gerekçelerle yavaşlatıldı. Geçtiğimiz ay yaşanan tutuklamalarla yeniden gündeme taşınan davanın geldiği noktanın ise AKP üst yönetimini rahatsız ettiği, bilinen bir gerçekti. AKP ileri gelenleriyle olan organik bağlarına ilişkin pek çok iddia bulunan Deniz Feneri'nde hükümetin yardımına nihayet HSYK ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yetişti.

Birkaç gün önce HSYK, sanıkların şikayeti üzerine Deniz Feneri ile ilgili soruşturmayı yürüten savcılar hakkında inceleme başlatmış ve bunun için iki müfettiş görevlendirmişti. Son olarak da, teammüllere aykırı bir şekilde, Başsavcılık soruşturmayı yöneten üç savcıyı aynı anda görevden aldığını duyurdu. Görevden almalara ilişkin ayrıntılı bir resmi açıklama yapılmazken iktidara yakın medya kaynaklarında; savıcıların yetki aşımı yaptıkları ve soruşturma usulüne uymadıkları için görevden alındıkları işlendi. Oysa ki uzun süreden beri gündemde yer alan kritik başka davalarda görevli pek çok hakimin ve savcının da adı, benzeri usulsüzlüklerle anılmakta. Nerdeyse hiç birinde "soruşturmadan alma" gibi bir yaptırım uygulanmazken böyle ciddi bir davada alınan bu karar, yargı bağımsızlığına vurulan yeni bir darbe niteliğinde. Karar ile yargı bir bütün olarak iktidarın emri altına alındığı kadar, evrensel hukuk ilkelerinden olan "tabii hakim" ilkesi de ayaklar altına alınmıştır. Gelinen nokta yurttaşların hukuk güvenliğinin iktidarın iki dudağı arasında olduğunu göstermesi açısından ibretliktir. Öte yandan, yaşananlar referandumun ardınan liberallerin "ileri demokrasi" adına attıkları sevinç çığlıklarının da ne kadar kof olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Her ne olursa olsun, iktidar partisinin gücü, yapılan yolsuzlukların ve haksızlıkların üstünü örtmeye yetmeyecektir. Yetimin adını kullanıp yetimin ekmeğine göz dikenler, kanun mahkemelerinde beraat etseler bile, vicdan mahkemesinin belleğinde hak ettikleri yeri alacaklardır.