Tarih: 03.09.2011 |  Haberler
Gösteriş yapma, etkili önlem al

BM'nin görevlendirdiği Palmer-Uribe komisyonu tarafından hazırlanan Mavi Marmara raporunun 1 Eylül 2011 Perşembe günü Amerikan medyasında yayınlanmasının ardından, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 2 Eylülde basın toplantısı düzenledi. Gazze ablukasını meşru sayan, İsrail askerlerinin kendilerini korumak için zor kullandığını iddia eden ve sonuç olarak İsrail'i aklayan BM raporuna tepki gösteren Davutoğlu, "Bu raporu tanımıyoruz" dedi.

"İsrail'in gayrımeşru davranışlarının bedelini ödeme zamanı artık gelmiştir" diyen Davutoğlu, İsrail'e yaptırım uygulayacaklarını açıkladı. Davutoğlu'nun açıklamasına göre, Türkiye İsrail'e yönelik 5 yaptırım uygulayacak. Davutoğlu yaptırımları şöyle sıraladı:

"1- Türkiye-İsrail diplomatik ilişkileri ikinci kâtip düzeyine indirilecektir. Bunun üzerindeki tüm görevliler, başta büyükelçi, en geç Çarşamba günü (7 Eylül) ülkelerine geri döneceklerdir.

"2- Türkiye ile İsrail arasındaki tüm askerî anlaşmalar askıya alınmıştır.

"3- Doğu Akdeniz'de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır.

"4- Türkiye İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ablukayı tanımamaktadır. İsrail'in 31 Mayıs 2010 tarihi itibariyle Gazze'ye yönelik uyguladığı ambargonun Uluslararası Adalet Divanı'nda incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu'nu harekete geçirmek için girişime başlıyoruz.

"5- İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine gereken destek verilecektir."

Amerikan emperyalizminin baskılarına boyun eğerek bugüne kadar Mavi Marmara katliamının üzerine gitmeyen, İsrail'e karşı etkili önlemler almayan, uluslararası sularda katledilen yurttaşlarının haklarını aramayan AKP hükümeti, uzun bir oyalama sürecinden sonra yayınlanan BM raporuyla işe yarar herhangi bir sonuç elde edemedi. Aksine, rapor, AKP'nin izlediği tutumun Türkiye'yi uluslararası ilişkilerde yurttaşlarının öldürülmesini sineye çeken güçsüz devlet statüsüne düşürdüğünü belgeledi.

Davutoğlu'nun açıkladığı yaptırımlar, haklı olmakla birlikte, kesinlikle yetersizdir. Hükümet, Türkiye'nin meşru taleplerini elde edilmesini sağlamayacak simgesel ve etkisiz önlemler yerine, katliamcı İsrail'e karşı etkili önlemler almalıdır.

Diplomatik ilişkilerin ikinci kâtip düzeyine indirilmesi, simgesel bir adımdır; işgalciliğin, katliamın ve korsanlığın asgari bedeli diplomatik ilişkilerin kesilmesidir.

Türkiye ile İsrail arasındaki askerî anlaşmaların askıya alındığı daha önce de söylenmiş, fakat uygulanmamış, istihbarat paylaşımı ve insansız hava aracı alımı devam etmiştir. Üstelik, NATO ile İsrail arasındaki stratejik anlaşmalar yerli yerinde dururken ve Türkiye NATO üyesi olmaya devam ederken, Türkiye ile İsrail arasındaki askerî anlaşmaların askıya alındığını söylemek gülünç kaçıyor. Öte yandan, Davutoğlu, iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari anlaşmaların askıya alınmasına ise hiç değinmedi. Bu arada, "askıya alma" kavramı ile "iptal etme" kavramı arasındaki ciddi farkı hatırlatmakla yetinelim.

"Doğu Akdeniz'de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet" böbürlenmesinin altında yatan büyüklük ve yayılmacılık hevesi bir yana, "Türkiye Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır" sözleri açıklıktan yoksun boş bir cümledir. AKP hükümeti, bir sonraki maddede, Gazze ambargosunu tanımadığını ve bu ambargonun Uluslararası Adalet Divanı'nda incelenmesi için BM Genel Kurulu'nu harekete geçirmeye çalışacağını açıklıyor. Ambargoyu tanımamanın içeriğini Davutoğlu bu girişimle dolduruyor. Öyleyse, "seyrüsefer serbestisini sağlamak için her türlü önlemi almak", ambargoyu uygulayan İsrail donanmasının üzerine giderek, askerî çatışmayı göze alarak ambargoyu fiilen kırmak anlamına gelmiyor. Boş sözler yaptırım anlamına gelmez.

Mağdurların mahkemelerde hak aramasına destek vermek ise, çok gecikmiş bir adım olduğu gibi, etkili sonuçlar doğuracak bir önlem değildir. Bu hukuksuz dünyada, tepeden tırnağa silahlı, ABD, AB ve NATO'nun himayesindeki bir devletin karşısına karşı tek tek bireyleri değil, egemen halkın temsilcisi olarak kamu gücünü çıkarmak gerekir. Türkiye'de kamu gücünü kullanma yetkisini elinde tutan AKP, kendine düşen görevi bireylere havale ederek İsrail'e karşı yaptırım uygulamış olmaz.

Görüldüğü gibi, AKP'nin 5 yaptırımı, incelendiğinde, değerini yitiriyor. Bu yaptırımlar, etkili önlemler değil, gösterişten ibaret.

Eğer AKP, İsrail'e karşı etkili önlem arıyorsa, Kürt sorununu derhal barışçı biçimde çözmeli ve böylece eşitlik ve özgürlük temelinde birleşmiş halkların gücünü arkasına almalıdır.

Eğer AKP, İsrail'e karşı etkili önlem arıyorsa, İsrail'in hararetle desteklediği NATO'nun Libya savaşının göbeğinde yer almaktan vazgeçmelidir.

Eğer AKP, İsrail'e karşı etkili önlem arıyorsa, İsrail'in ön cephedeki baş düşman olarak gördüğü Suriye'ye karşı düşmanlıktan vazgeçmelidir.

Eğer AKP, İsrail'e karşı etkili önlem arıyorsa, Filistin halkının kurtuluş savaşına samimiyetle destek vermeli, İsrail'le ilişkilerini bütünüyle kesmelidir.

Eğer AKP, İsrail'e karşı etkili önlem arıyorsa, İsrail'in uzak cephedeki baş düşman olarak gördüğü İran'a karşı düşmanlık politikasından vazgeçmelidir. Davutoğlu'nun İsrail'e yaptırım kararını açıkladığı gün, ne hazindir ki, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Selçuk Ünal, ABD, AB ve bu ikilinin ortak gücü NATO'nun istediği şekilde, İran'a karşı füze kalkanının Türkiye'ye kurulacağını açıkladı.

Eğer AKP, İsrail'e karşı etkili önlem arıyorsa, İsrail'in stratejik dostu, koruyucusu ve kollayıcısı ABD'nin, AB'nin ve NATO'nun emrinden çıkmalıdır. NATO üyesi, İncirlik üssünü ABD'ye tahsis etmiş bir ülke, İsrail'in suç ortağı olmaktan kurtulamaz.

AKP İsrail'e karşı gösteriş yapmaktan vazgeçmeli, derhal etkili önlemler almalıdır.