Türkiye
sendikaları arasında özel bir yeri bulunan Petrol-İş sendikası, 17 ve 18 Eylül 2011 tarihinde iki gün süren Genel Kurulunu yaptı. 5 kişilik merkez yönetim kurulunda iki değişiklik oldu. Genel başkan Mustafa Öztaşkın, dördüncü kez göreve getirildi.
Dört yılda bir toplanan genel kurulda 250 delege oy kullandı.
Başkanlık için tek aday olan Öztaşkın, 151 oy aldı.
Genel
Sekreterlik için yarışan iki kişi vardı. Birisi 1987 yılından beri merkez yöneticisi olan Mustafa Çavdar'dı. Çavdar, kürsüde komünist geçmişinden bahsetti. Halbuki, onlarca yıllık
yöneticiliğinde bu özelliği kendisi için gençliğinde kalmış bir espri konusu olmaktan öteye gitmemişti. Rakibi olan Kocaeli şube başkanı Ali Ufuk Yaşar, tanınmış bir AKP'lidir ve
delegeler arasında onun adaylığı için "AKP operasyonu" deniyordu. Seçimi AKP'li denen aday yirmi sekiz oy farkla kazandı.
Mali
Sekreterlik için 3 solcu aday yarıştı. Mevcut başkana karşı İstanbul şube başkanı Reşat Tüysüz ve eski denetimci Muhlis Nergis aday oldular. Başkanlığı mevcut mali sekreter, ÖDP'li kimliğiyle bilinen, sosyalist aday İbrahim Doğangül on oy farkla
yeniden kazandı.
Örgütlenme
ve Eğitim Sekreterliği geçen dönemden beri Kürt hareketinden gelen Batman şubeden Nimetullah Sözen tarafından yürütülüyordu. Bu kez, karşısına solcu kimliğiyle bilinen Kırıkkale şube başkanı Recep Sefer çıktı. Konuşmasında Kürtlüğünü, barış
talebini ve sosyalistliğini özel olarak belirten Nimetullah Sözen beş oy farkla yeniden kazandı.
Toplu
sözleşmelerden sorumlu başkanlık, yıllardır eski Kocaeli şube başkanı Mehmet Güray tarafından yürütülüyordu. Güray sağ aday olarak çıkmıştı ve yıllardır da sendikadaki sağcıların temsilcisi olarak görülüyordu. Bu kez karşısına Adana şube başkanı, MHP'li Ahmet Kabaca çıktı. Buraya hiçbir solcu aday olmadı. Ahmet Kabaca on üç oy farkıyla seçimi kazandı.
Alınan
kararlar
Bu
genel kurulda, Türkiye sendikal hareketi için yenilik olarak nitelenebilecek pek çok olumlu karar alındı. Kimi tüzük değişiklikleri gerçekleştirildi. Önce kararlardan ve tüzük değişikliklerinden birkaç örnek gösterelim, daha sonra yeni
seçilen merkez yönetim kurulu üyelerinin niteliklerine dair değerlendirmemizi yapalım.
Geleneksel
olarak kongre sonunda çıkması beklenen sonuç bildirgesi yerine, bu kez, karar metinlerinin önceden yazılması ve bu metinlerin
delegelerin onayına sunulması tercih edilmiş. Kararlar metnini daha önce delegelere yollanmış olmasına rağmen, yine de kongre
esnasında tümü okundu. Delegeler de oy birliği ile kararları onayladılar. Genel Başkan Öztaşkın, konuşmasında, onaylanan bu
kararların, örgüte yeni seçilecek olan merkez yönetim kurulunun yol haritasını çizdiğini söyledi. Yani, ilk kez, delegeler dört
yıllık bir sürede merkez yönetiminin ne yapması gerektiğini önceden kararlaştırmış oldular.
Kararlara
bakıldığında özelleştirmelerde ve sendikalar arası birlik konusunda Petrol-İş'in geleneksel tutumunun aynen devam ettiği
görülüyor. Türk-İş üyesi kimi sendikalar arasında oluşturulan güç birliğine devam ve bu güçbirliğini genişletme kararı da
bunlar arasında.
Kararlar
ayrıntılı olarak sendikanın sitesinde de var. Tüm değişiklikleri okumakta yarar vardır.
Kararlar
arasında, işçi sendikaları için kimi ilkler bulunuyor. Mesela ilk kez kadınlara dair çok net ve kesin ifadeler kullanılmış:
"Cinsiyet
ayrımcılığına hayır!
Petrol-İş
kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığa karşıdır,
toplumsal cinsiyet eşitliğine
kararlılıkla bağlıdır. Sendikamız
kadın işçilerin hem evde
hem işte kadın
olmalarından kaynaklanan farklı
bir ezilme pratikleri
olduğunun bilincindedir. Kadın
politikası bu bilinç
üzerinde şekillenir."
Kadınlara
dair bu tavsiye kararlarının devamı olarak önerilen tüzük
değişiklikleri de kabul edildi. Sendikanın görevleri arasına
aşağıdaki madde eklendi:
"...Kadın-erkek
eşitliğini sağlamak amacıyla
toplumsal cinsiyet eğitimleri
vermek, (...), kadın
büroları ve komisyonları
kurmak..."
Sendikanın
vereceği disiplin cezaları arasına ise
"...kadına
yönelik cinsel taciz,
mobbing ve şiddet
uygulayanlar" da eklendi. Buna ilaveten, "Kadına
yönelik şikayetlerde, kadının
beyanı esastır, karşı
taraf aksini ispatla
yükümlüdür" diye, taciz konusunda doğrudan kadını
koruyan ve henüz hiçbir işçi sendikasının tüzüğünde
bulunmayan bir hüküm kabul edildi.
Bunlara
ek olarak, genel kurul kararları içinde, Kürt sorununa dair son
yıllarda işçi sendikalarına hakim olan daha şoven tutumların
aksine olumlu sayılabilecek öneriler yer alabildi ve bu hüküm de
delegelerce kabul edildi:
"Kürt
sorununda şiddetsiz ve
barışçı çözüm
Petrol-İş ülkemizde
toplumsal barışı tehdit eden Kürt sorununun şiddetten arınmış
yöntemlerle, demokrasi ve barış zemininde çözülmesinin
gerekliliğini savunur. Bugüne dek denenmiş ve tüm toplumu
zehirlemekten başka bir işe yaramamış şiddet yöntemlerini
reddeder. Toplumda kutuplaşma yaratan söylemlerin ve linç
kültürünün yaygınlaşmasının karşısında yer alır.
Sendikamız, Kürt
sorununun demokratik yöntemlerle, yüzlerce yıllık kardeşlik
duyguları zedelenmeden, her kesimin eşit haklara sahip olacağı ve
bu hakların hukuksal düzenlemelerle garanti altına alınacağı
bir zeminde, emperyal güçlerin müdahalelerine izin vermeksizin,
ülke bütünlüğü korunarak çözülmesi için çabalar."
Hükümetlerin
ve AKP'nin özelleştirme politikaları da tahmin edilebileceği
üzere kararlar arasında yer almış. Petrol-İş, POAŞ, TÜPRAŞ
ve PETKİM gibi alanlarında tekel konumunda bulunan tesislerinin
kamunun malı olmaktan çıkartılıp özel sektöre devredildiği
dönemde büyük mücadeleler vermişti. Alınan kararlar arasında,
her ne kadar doğrudan Tüpraş, Petkim ve Poaş'ın adı geçirilmese
de, daha önceleri sonuç bildirgelerinde muğlak ifadelerle yer
bulabilen "yeniden kamulaştırmaların" dile getirilmesinin
önemli bir tutum değişikliğine işaret olup olmadığını daha
sonra göreceğiz:
"...Küresel
krizle birlikte özelleştirme
politikalarının yeniden sorgulanmaya
başlandığı ve özelleştirmelerin
yıkıcı sonuçlarının meydanda
olduğu bir dönemde, bu
politikaların hükümet tarafından
sürdürülmek istenmesi kabul
edilemez. Petrol-İş özelleştirmelerin
hemen durdurulmasını savunur.
ÖİB lağvedilmeli, toplumsal
ve iktisadi ihtiyaçlar
doğrultusunda kamulaştırmalar gündeme
getirilmelidir..."
Petrol-İş'in,
kıdem tazminatı ve işsizlik sigortası konularında her zaman
işçileri savunan bir tutum aldığını biliyoruz. Bu kez
delegeler, işsizlik sigortası için, bizim bilebildiğimiz
kadarıyla, sendikalar arasında ilk kez olmak üzere işsizlik
sigortası fonunun işçilere devredilmesini savunan bir karar
almış oldu. Umuyoruz ki delegeler bugüne kadarki uygulamalara
bakıldığında bütün "fon sistemini" değiştirebilecek bu
kararın ne anlama geldiğini ve bu hakkı elde etmek için neler
yapmaları gerektiğini biliyorlardır:
"İşsizlik
sigortası fonu, sadece
işsiz kalan işçilerindir.
(...) İşsizlik Sigortası
Fonu yönetiminin işçilere
devredilmesini, alınacak idari
kararlarda işçi
temsilcilerinin kesin
veto yetkisine
sahipolmasını
ve bunun için gereken
yasal düzenlemelerin yapılmasını talep eder..."
Petrol-İş,
sendikaların uzun yıllardır süregelen güç kaybını gidermek
üzere defalarca örgütlenme kampanyaları yapmıştı. Bu kez, bu
türden kampanyaları kalıcı hale getirecek kararlar da alınmış.
Sendikanın öncelikleri arasına örgütlenme de vurgulu olarak
girmiş. Zaten Öztaşkın da konuşmasında örgütlenmeye özel ve
genişçe bir yer ayırarak genel merkezin tutumunu açılış
konuşmasında belirtmişti.
"Örgütlenme
öncelikli" bir yapı ve
kültürü geliştirmek için
gerekli idari yeniden
yapılanmayı gerçekleştirmeyi; ihtiyaç
duyulan istihdamı, araçları
ve sistemleri oluşturmayı
ve genişletmeyi hedefler.
Örgütlenmesini geliştirmeye öncelik
verdiği bölgelerde örgütlenme
büroları açar ve bu
büroları işbirliği yaptığı
sendikalarla dayanışma içinde
kullanır."
Örgütlenmesinde,
uluslararası ilişkilerinde, eğitimlerinde, hatta toplu sözleşme
politikalarında sermayeye, kapitalizme karşı tutum alacağını,
olması gerektiği gibi, net olarak belirten sendika, iş "seçimlerde
emekçilerin alacağı tutuma" gelince, aynı netlikte kararlar
almaktansa nedense daha muğlak ifadeleri tercih etmiş. Kapitalist
partileri dışlayan bir tutum almamış. İlkeli bir kapitalizm
karşıtlığı ve sosyalist partilerin desteklenmesi yerine ortalama
bir tutum almayı yeterli bulmuş:
"Petrol-İş'in genel seçimlerdeki tutumu
emek hareketinin temel
ilkelerine dayanır. Neo-liberal,
özelleştirmeci yaklaşımlarısavunan,
çalışma yaşamında sermayenin
çıkarlarını koruyan partilerin ve iktidarda oldukları
müddetçe işçi sınıfı
aleyhine uygulamalar geliştirmiş hükümetlerin desteklenmemesi çağrısında
bulunur..."
Aslında
delegelerin aldığı bütün kararlar üzerine uzun uzadıya değerlendirmeler yapılabilir. Ancak bu kısa yazıya tüm
eleştirileri koymanın gereği yok. Yazımızı seçimlerin sonucu ile bitirelim.
Görünen
tablo
Yukarıda
aktardığımız kararlar arasında iyisi var, yetersizi var, ilk kez
uygulanacak olanı var, sendikaların önünü açacak olanı var.
Ancak, kararların, durum tespitlerinin kağıda dökülmesinden daha
önemli olan şey, bunların hayata geçirilmesidir. Sendikalar,
tarihe not düşmekle yetinecek örgütler olamazlar. İşçi
sınıfının mücadele örgütü olan sendikaların aldıkları
kararların takipçisi olması, bu kararlar için bütün örgütü
harekete geçirmesi gereklidir. Kendi örgütleri yetmez, diğer
sendikalarla da ortaklaşacak yollar, yöntemler bulmaları görevleri arasındadır.
Şimdi,
böylesine ileri kararlar alan delegasyonun, yönetime AKP'lileri,
MHP'lileri getirmesi nasıl açıklanacak. Yeni gelenlerin
şubelerindeki sendikal faaliyetleri kendi ideolojilerinin
sınırlarını aşacak kadar işçi mücadelesi içeriyor olsa, bir
nebze anlaşılabilir; ama hiç de öyle bir durumun olmadığı
Petrol-İş dünyasına yakın olanlarca biliniyor.
Seçimleri
kaybeden veya kazananlara bakınca, solun ve sağın iki ayrı liste
yaptığı ve öyle yarıştığı bir ortam akla gelmesin. Her iki
tarafta da kendini "solcu" veya "sağcı" olarak
tanımlayanlar yer alıyordu. Ülkücüler de, solcular da, Kürt
hareketine mensup olanlar da paramparça oldular. Hiç birinin kime
niçin oy verdiğini anlamak mümkün değil. Ortada bahsedilen bir
program yok. Bir ilkeler dizisi yok. Şubelerin yeniden
yapılandırılması ortada yok. Her dönem milyonlarca liraya mal
olan sendikacıların hizmet tazminatını gündeme getirmek yok.
Ne
var? O gitsin, ben geleyim. Niçin? Öylesine işte.
Aldığı
kararlarda, yaptığı tüzük değişikliklerinde bu kadar sistemli
ve ilkeli olmayı başaran delege yapısının, icracı kurul
üyelerini seçerkenki bu tutumlarını açıklayacak tek şey,
ilkesizlik ve bencilce kendi çıkarını düşünmekten başka bir şey olamaz.
Petrol-İş,
her şeye rağmen delegasyon içinde solun ağırlığını koruduğu
nadir sendikalarımızdan biridir. Ancak, sol ortak bir yapıyla,
sağın o veya bu renginden destek alarak da olsa yönetime gelmeyi
başaramadı. Onun yerine, sol delegasyon kendi arasında herhangi
bir bütünlük sergilemeden, esen rüzgâra göre, kişisel
beklentilerine göre karar almayı tercih etti.
Umut
ediyoruz ki, bir sonraki seçimlerde, solcular, bir kesim solcunun
uzak durmayı tercih etmesinden dolayı, artık solculardan daha ayrı
durmayı tercih eden Kürt hareketi ve demokrat unsurlar, sağduyunun
sesine kulak verirler ve çok daha ilkeli, kalıcı birliktelikler
gerçekleştirmeyi başarırlar. Aksi takdirde, adım adım mücadeleci sendika Petrol-İş'in de, sağcıların, aynı zamanda
hükümetin, dümen suyuna girmeye başladığı gözlemek zorunda kalacağız.
Kongreye
dair son bir notla bitirelim:
Kongrede
konuştuğumuz delegeler, tüzük değişiklikleri arasına, merkez ve şube yönetimlerinin en fazla 3 dönem seçilebileceğine dair bir madde koydurtmaya çalıştıklarını söylediler. Ancak, bu hükmün şube başkanları ve merkez yönetimi tarafından kabul edilemediği için gündeme getirilemediğini belirttiler!
Sırf bu tüzük değişikliği önerisi bile, delegelerin iradelerini bağımsız olarak kullanabilmesi durumunda bir sendikada ne büyük değişiklikler yapılabileceğini göstermeye yeter sanırız.