Tarih: 21.09.2011 |  Haberler
Özgürlük ikonları Libya'da

NATO askeri müdahalesini 'Libyalıların özgürlük tecrübesi' diye ilan eden politik kampanyanın son noktasını apar topar Libya'ya giden Cameron ve Sarkozy koydu. 'Demokrasi beşiği' ülkelerinden kalkıp Libya'ya ayak basan İngiltere Başbakanı ve Fransa Cumhurbaşkanı, 'Merci Sarkozy', 'Thanks Cameron' tezahüratları ve İngiliz, Fransız bayraklarıyla karşılandılar!

Libya Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Celil'le küresel kamuoyunun önünde yaptıkları ortak basın toplantısında Celil, İngiltere ve Fransa'ya içten teşekkürlerini iletti.

Böylece Batılı militarist teknolojinin Libya'daki savaşının finali 'özgürlük temalı' seyirlik bir gösteriye dönüşürken bizler de 'devrim' ve 'demokrasi' kavramlarına bir kez daha 'feci yabancılaşmıştık'.

İngiltere Başbakanı Cameron, konuşmasına 'Bu sizin devriminiz, bizim değil' ifadeleriyle başlarken Sarkozy, 'Barış istediniz, özgürlük istediniz, ekonomik kalkınma istediniz, Fransa ve İngiltere Libya halkının yanında olacaktır' dedi.
Yeniden Afrika kıtasına çıkarma yapan eski sömürgeci ülke liderlerinin bu konuşmalarının alt metinleri oldukça çıplaktı.

Aslında 5 yıldır kriz batağında boğulan Batı kapitalizmi kendine 'sermaye aktarımı' sağlayacak geniş coğrafyanın altın anahtarını Bingazi'de elden teslim alıyordu.

Ve Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki halk isyanlarını maharetle çürütüp, Libya'da 'emperyal abluka' altına alma sürecine de kendi fırsatçı popülist dilleriyle 'halk devrimi' adını vermişlerdi.

Kapitalist tarih yeniden kendi üzerine katlanırken 21. yüzyılın 'yeni sömürgeciliği' ABD'nin Irak ve Afganistan'a trajik' demokrasi ithalatından' ders almış olacak ki yeni yayılmacı stratejisini illa 'halk devrimi' diye kodluyorlardı...

Önümüzdeki süreçte 'halk hareketleri' NATO katkısıyla süratle 'devrimlere' dönüştürülecekti!

Çöken neo-liberalizm paradigmasının temsilcisi bu iki lider, demokrasi tarihinin Avrupa kökenli 'Özgürlük' ve 'Devrim' kavramlarını Bingazi'de uyanık tüccarlar gibi Libyalılara pazarlarken, bütün Batı medyası da var gücüyle 'Libya gerçeğinin' üstünü örtmekle meşguldü.

Ne NATO bombardımanında ölen sivil halkın, ne de meydanları dolduran Kaddafi taraftarlarının gösterileri küresel medyada yer bulabilmişti.

Fox News, CNN, El Cezire, BBC, France 24, Reuters'in seçilmiş görüntüleri, naif Avrupalı entelektüellerin söyleşileri, Financial Times ve Economist'in makaleleri tam tutarlılık içindeydi.

Sermaye yatırımları durma noktasına gelmiş kapitalist merkez ülkelerin, yani ABD ve AB'nin acil kaynak arayışı için NATO'nun Libya'da başlattığı askeri operasyonla eşzamanlı bir medya savaşı yürütüldü. Askeri harekatın medyatik- propaganda ayağını oluşturan ABD ve Avrupa medyası üstlerine düşeni fazlasıyla yaparak Irak savaşındaki performanslarını aştılar.

Sonuç olarak NATO'nun Libya'daki savaşı 'meşruiyetine' kavuşurken, Libyalı isyancıların soykırım başta olmak üzere işlediği savaş suçları karartıldı.

Şimdi de Batı medyası, daha geçen ay Birmingham ve Manchester'deki ayaklanan yoksul-siyahi gençleri tutuklayıp, sosyal medyayı kapatma tehditleri savunan, Cameron ve göçmen, Roman, Müslüman düşmanı Sarkozy'den televizüel 'özgürlük ikonları' çıkartıyordu...

Nitekim Fransız gazeteci Thierry Messan küresel toplumu etkileyerek 'gerçekleri' çarpıtan medya devlerinin savaş suçlarından daha ağır suç işlediklerini ve Lahey Adalet Divanı'nda yargılanmaları gerektiğini söylemişti...

İnsanlığın tarihsel kazanımlarındaki büyük altüst oluş sürerken özgürlük, devrim ve demokrasi kavramları sadece geçici bir imajı işaret ediyordu, birazdan tüketilip kapitalist birikime katılacak bir imajı...


Nihal Kemaloğlu / 20 Eylül 2011 tarihli Akşam gazetesi.