Tarih: 03.10.2011 |  Haberler
Kıdem tazminatı için yeni bir ambalaj

Akşam gazetesinde bugün (3 Ekim 2011) çıkan Ebru Çekiç imzalı habere göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, taşeron şirketlerde çalışan ve kıdem tazminatına hak kazanabilmek için öngörülen bir yıllık süre dolmadan işten çıkarılan işçilerin mağduriyetine son verileceğini açıklamış.

Faruk Çelik, bu söyledikleriyle yıllardır bütün taşeron işçilerinin çektiği dertlerin yeni farkına vardığını da açık etmiş oluyor. Bakan Çelik, "taşeron şirketlerde çalışan işçilerin büyük bölümünün 11 ay çalıştırıldıktan sonra işten çıkarıldığını" hatırlatmış. "Mevcut sistemde kıdem tazminatı alabilmek için 12 ay çalışmak gerekiyor. 11 ay çalıştırıldıktan sonra çıkarılan bir işçi, kıdem tazminatı alamıyor ve hiçbir sosyal haktan faydalanamıyor. Kıdem Tazminatı Fonu kurulduğunda bu sorunu da çözeceğiz. Örneğin bir işçi iki ay çalıştıktan sonra işten çıkarılsa dahi, bu süre kıdemlerine işleyebilmeli" demiş.

Bakan Çelik, doğru bir tespitten yanlış bir sonuca ulaşmanın tipik örneğini vermiş. Karşımıza yine bir parmak bal karşılığında elimizden alınacak bir dolu hak çıkartılıyor. Türkiye'de işçilerin büyük bir bölümü, kamuda bile, uzun yıllardır mevsimlik işçi gibi çalıştırılıyor. Yılda 11 ay çalıştırılan işçiler var. Hatta, yılda 11 ay 20 gün çalıştırılan işçiler olduğunu dahi gördük.

Ama, buradaki sahtekârlığı ve adaletsizliği görmek için ille de bakan olmaya etmeye gerek yok. Ya da Çelik'in iddia ettiği gibi ilave kanunların çıkartılmasına da gerek yok. Dünyaya namuslu gözlerle bakmak, adalet duygusundan bir parça nasiplenmiş olmak bu hakkaniyetsizliği görmek ve hızla gidermek için yeter de artar bile.

Biz size çok basit bir çözüm yolu sunalım: Kıdem hakkı elde etmek için bir yıl bekleme şartını ortadan kaldırdığınız an, bu sorun da kendiliğinden çözülür. İlave kanuna gerek yok, bir kararname bu işi çözmeye yeter. Nasıl ki kumbaraya atılan paralar ne kadar küçük olursa olsun birikiyorsa, çalışılan süreler de öyle üst üste biriktirilebilir. Bunun için zaman kısıtlamasını ortadan kaldırmak yeter. Böylece süreyi dolduran her işçinin bu haktan yararlanmasının önü açılmış olur.

Bu şekilde, mağdur durumdaki kardeşlerimizin mağduriyetini gidermek için elimizdeki son haklardan birini almaya kalkmazsınız. İşverenler arasında yüzde beş oranında işçinin kıdem tazminatını ödemeden kaçan, sahte iflasını ilan edenler olduğunu biliyoruz. Bu sorunun çözüm formülünü daha önce defalarca tekrar etmiştik: İşçilerin bütün alacakları, işverenlerin birinci ve ikinci dereceden akrabalarının mal varlıklarını da içerecek şekilde "öncelikli alacaklı" haline dönüştürüldüğü an, bu sorun da hızla çözüme kavuşmuş olur.

Sorun, çalışma hayatını işçilerin lehine mi, işverenlere göre mi düzenleyip düzenlememe sorunudur. AKP, hem seçim beyannamesinde, hem de resmi Hükümet programında, kıdem tazminatını işverenler adına çözeceğini taahhüt etti. Şimdi dile getirilen bütün süslü sözlerin ardında bu gerçek yatıyor. En olmadık öneriler getirilerek klasik ölümü gösterip sıtmaya razı etme yöntemi uygulanmaya çalışılıyor.

Türkiye işçi sınıfı daha önceki sermaye hükümetlerinin kıdem tazminatı saldırılarını püskürtmüştü. İşçilerin, emekçilerin, sendikaların, partilerimizin uyanık olması durumunda, bu saldırıyı da boşa çıkartabileceğimizi unutmadan, daha sistemli ve organize bir karşı duruş hazırlığı yapılmalıdır.