5 Ekim 2011 günü yitirdiğimiz yoldaşımız Ziya Yılmaz'ı 12-13
Ağustos 1989'da İstanbul Kuruçeşme'de düzenlenen ilk "Sosyalistlere Çağrı" toplantısında yaptığı konuşmayla anıyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Merhaba, hem de yürekten, hem de ağız dolusu. Dostlar bu gün burada "merhaba" demek, diyebilmek sıradan bir olay değildir. Bugün cezaevinde politik tutuklu ve hükümlü arkadaşlarımız ölüm-kalım mücadelesi veriyor. Yasallığı
Anayasa Mahkemesi'nden geçmiş Sosyalist Parti yönetici ve üyelerinden kimileri keyfi nedenlerle tutuklu bulunuyor. Yasal bir derginin semt bürosuna karakol kuran polisler büroya gelen-gideni sorgusuz-sualsiz götürüyor. Toplanmadık sosyalist yayın organı
yok. Konser vermek için gittikleri yerde müzik toplulukları
tutuklanıyor, Kürtçe türkü içeren kasetler toplanıyor. Cudi
Dağı'nda T.C. orduları, kolluk kuvvetleri haftalardır toplu imha
hazırlıklarını sürdürüyor, bölgede zorunlu göç uygulanıyor.
Kısaca sıraladığım bu olaylar bile, bugün burada "merhaba"
demenin, diyebilmenin neden sıradan bir olay olmadığını
gösteriyor. Bu, madalyonun bir yüzü. Öteki yüzü ise çok daha
karmaşık. Bugün burada bir dizi arkadaşın "Sosyalistlere
Çağrı"sıyla bir araya gelmiş bulunuyoruz. Çağrının
gerekçesi ve hedefi kısaca sosyalistlerin birliği. Çağırıcılar,
önemli buldukları kimi tespitler yapmışlarsa da, bu tespitlere
kısmen ya da tamamen katılmayan sosyalistleri de dışlamamayı
öngörmüşler. Bu durum, söz konusu tespitlerin bu toplantıya
katılanları bağlamayacağının bir ifadesi oluyor. İşte bu
çağrıyla açılan süreci, bundan önceki birlik çağrı ve
çabalarıyla aynı kadere sürükleyecek olan da bu oluyor.
Arkadaşlar,
Örgütlü sosyalist kesimler dışından 3
arkadaşın çağrısıyla "birlik konusunda kişisel olarak
görüş beyan etmiş olmak, kişisel olarak tanışmak,
daha önce gerçekleştirilmiş birlik girişimlerini yetersiz,
sonuçsuz ya da olumsuz bulmak gibi ortak noktalar"da, yani kişisel
olumsuzlama temelinde bir araya gelenler arasında değişik siyasal
parti ve çevrelerden yönetici düzeyinde arkadaşların bulunması,
bu girişime, siyasal parti ve çevreler ile tek tek sosyalist
aydınların ortak girişimi karakterini kazandırmıyor. Benim için kavranması güç olan bu durum, bu girişimin yöntemsel hatasını da çarpıcı bir şekilde sergiliyor.
Arkadaşlar,
Bu salonda yer alanların sosyalist mücadeledeki deneyimleri 20 yılı buluyor ya da aşıyor. Bizler, bu mücadelede birey, kişi olarak hep örgütlü hareketler içinde ya da arayışında olduk. 1989 Türkiyesin'de de çok değişik siyasal parti ve çevreler içinde yer alıyoruz. Soru şu: Bu siyasal parti ve çevrelerin birleşebilmesi için kişi olarak "adı duyulmuş" kişilerin "itilim vermesi" mi gerekiyordu? Sorunun
yanıtı kısa: Hayır. Bugün ülkemiz komünist ve işçi hareketi içindeki siyasal parti ve çevrelerin ideolojik-politik-örgütsel anlayışları sır değil. Hemen hepsinin çeşitli yayın
organlarında ideolojik-politik-örgütsel anlayışlarını, pratik faaliyetler içinde kitle bağlarını ve kadro düzeylerini algılıyoruz. Bunlar arasından kimilerinin geri döndürülmez
birlik süreçleri içinde, kimilerinin birlik arayışları içinde olduğunu da biliyoruz. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Ama bu süreç ve arayışlarda bir özellik kendini belli ediyor:
Benzeşenler bir araya geliyor. Ya da Ertuğrul arkadaşımın yaygınlaştırdığı bir ifadeyle "aynılar aynı, ayrılar ayrı yerde" toplulaşıyor. Benzeşme, aynılık ölçütü ne bugün?
Kimi arkadaşlar, "erken", "yersiz" bulsa da yaşamın kendisi bize bu ölçütü gösteriyor: Bir yanda Marksizm-Leninizm'i temel alanlar, öte yanda Marksizm-Leninizm'i "aşma"yı, bir
yeni düşünceye ulaşmayı öngörenler toplanıyor. Demek ki ölçüt
Marksizm -Leninzm'in kendisi oluyor. Bu durum "kişisel itilim
verme"yle değiştirilebilir mi? Dahası ben, yukarıdaki ayrım temelinde süregiden birlik çabalarının, örgütlü güçler arasında yürütülen çalışmaların yararlı, biricik sonuç
almaya dönük ve olumlu yöntem olduğu kanısını taşıyorum. Böylesi örgütlü birlik çalışması yürüten kimi siyasal parti ve çevrelerden arkadaşların bugünkü toplantının çağrısı
altında imzalarını görmeyi ise yadırgadığımı belirtmek
istiyorum. Yadırgadığım bir diğer nokta da, "aynılar aynı
yerde, ayrılar ayrı yerde" diyen kimi arkadaşların böyle
herkes bir kapta toplansın anlayışıyla, saptanan ilkeler
konusunda bile kabul eden - etmeyen herkes gelsin demeleridir.
Bu neye yarıyor? Birincisi Marksizm-Leninizm'i
savunanlar ile onu revizyona uğratmayı temel alanlar arasındaki
ideolojik - politik ayrışmanın flulaşmasına. Böylece de Leninci
parti öğretisinin 1900'lü yılların başlan bakımından geçerli,
günümüz bakımından ise aşılmış olduğunu ileri sürenlere.
Yani öznel niyetimiz ne olursa olsun, böyle herkesin bir araya
gelerek yeni bir politik kültür kazanması ve birlik sürecini
ilerletmesi düşüncesi, geniş kesimlerde yanılsamalara yolaçarak
Marksizm-Leninizm konumlarını temsil etmiyor. Ve böylece, bence
bugün ülkemiz komünist ve işçi hareketinde gündemin birinci
sırasında yer alması gereken komünistlerin birliği, Marksist-
Leninistlerin birliği sorununu, gerek yöntem, gerekse içerik
bakımından gözardı ediyor.
Arkadaşlar,
Ben ülkemizde artık Marksist-Leninistler ile
reformistlerin aynı parti içinde birlikte yer alabileceklerini
düşünmüyorum. Bu bağlamda önümüzdeki süreçte iki
odaklanmanın kendi ideolojik politik örgütsel varlıklarıyla
biçimleneceklerini öngörüyorum. Bu odaklanmada Marksist -
Leninistlerin birliğinin örülmesinin örgütlü güçler arasında
sözkonusu olabileceği kanaatini taşıyorum.
Arkadaşlar,
1980'li yıllar komünist harekette azımsanmayacak
"yeniliklere" tanık oldu, oluyor. Komünistlerin yıllardan beri
edindikleri deneyim, toplumsal pratiğin sınavından geçmiş
yöntemler bir çırpıda ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu
"yenilik"in belirgin özellikleri, felsefi düzlemde pragmatizm,
politik düzlemde reformizm, örgütsel düzlemde tasfiyecilik
oluyor. Bu düzlemlerden her birinde Marksizm-Leninizm'in ana ilke ve
yasallıkları bilinçli bir biçimde yok sayılıyor. Bu durumda
Marksizm-Leninizm, komünistler arasındaki görüşme ve
tartışmalarda bile kimileri için referans noktası olmaktan
çıkıyor. Bu çerçevede bugün komünistlerin birliği sürecinde
ideolojik politik netlik büyük önem taşıyor. Bu netleşme
sürecindeki tartışma, kimi Sovyet bilimadamlarınca geliştirilen
tezleri de gözönünde bulundurup irdeleyerek dünyanın kavranışı
ve dönüşüme uğratılması yolları, bununla bağlı olarak
ülkemizde komünist partisinin programı ve bizzat bu partinin
örgütlenme ilkeleri gündemini kapsıyor. Bu tartışma boyunca
biçimlenecek anlayış doğrultusunda geliştirilecek olan politik
taktikler ise sırada bekliyor.
Arkadaşlar,
Bu sınırlı sürede dünyadaki durum, program ve
tüzük anlayışı gibi konulara ayrıntılı girmek olanaklı değil. Ayrıca yazılı basına bir ölçüde yansıdığı için bunlar sizin için sır da değil. Sözlerimi bitirirken, madalyonun
bütününe son bir kez göz atmak istiyorum. Madalyonun bir yüzündeki olaylar yalnız sosyalistlerin değil, tüm devrimci, demokrat, ilerici herkesin birliğini gerektiriyor. Öteki yüzü
ise, bir ayrışma, netleşme boyunca birliğin örülmesi ihtiyacını gösteriyor. Komünistlerin birliğinin sağlanmasının, madalyonun öte yüzünün gereklerine yanıt verebilmenin biricik yolu olduğunu düşünüyorum. Böylesi bir birliği örme arzu ve iradesiyle, hepinize birlikte yapılabilecek, bu konuların ortaklaşa ele alınacağı bir başka toplantıda yeniden merhaba diyebilme dileğiyle sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Dikkatiniz için teşekkür ederim.