
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu'nun (BDDK) Ağustos ayı İnteraktif Aylık Bülten
verilerine göre Ağustos 2011 itibariyle yurtiçi ve yurtdışı
milyonerlerin sayısı 42 bin 708 oldu. Söz konusu mevduat
hesaplarındaki para ise 319 milyar 85 milyon TL. Başka bir deyişle
son bir yılda yerli ve yabancı milyoner mudilerin sayısı 10 bin
609 kişi, hesaplarındaki mevduat ise 60 milyar 253 milyon TL arttı.
Hem dünyada, hem de ülkemizde uzun
zamandır çok ciddi bir kriz var. Ancak, anlaşılıyor ki bu kriz
emekçilerin sırtından yeni zenginler türemesine ve zenginlerin
paralarına para katmalarına büyük katkı yapmış.
Asgari ücret 2011 yılının ikinci
yarısında 16 yaşından büyükler için 599.21 TL, 16 yaşından
küçükler için ise 512.22 TL olarak belirlenmişti. Yani bugün
bir ay boyunca evini geçindirmek için sabahtan akşama kadar
çalışan bir işçinin eline ay sonunda net 599.21 TL geçiyor.
Diğer taraftan bakıldığında ise bir ay boyunca elini bile
oynatmadan kapitalizmin paradan para kazan (faiz) oyunu ile yeni
türeme bu zenginler yüz binlerce dolar kazanıyorlar. Bir tarafta
alınteri ile geçinmeye çalışan emekçiler diğer tarafta ise
hiçbir şey yapmadan toplumun sırtından mal mülk sahibi olup
geçinen asalaklar.
İçinde yaşadığımız ve ortadan
kalkması için mücadele ettiğimiz kapitalist sistemde halk her
geçen gün daha yoksullaşıyor. Çünkü hakkını isteyen, insanca
bir yaşam sürebilecek ücret için mücadele eden işçiler,
emekçiler patronlar tarafından kapı önüne konuluyor. Ekonomik
kriz bahane edilerek işçilerin ücret artışı talepleri hiçe
sayılıyor. Patronlar "kriz var, para yok" diyor ama her nedense
1 yılda 10.609 yeni milyoner ortaya çıkıyor.
Peki ama ortada bütün ekonomistlerin
bahsettiği çok ciddi bir kriz varsa, ki hakikaten de var,
yaşıyoruz, bu kadar büyük zengin nasıl zuhur etmiş? Bunun
açıklamasını aslında bütün emekçiler iyi biliyor. Bu demektir
ki; bu süreç içerisinde zenginler daha zengin, yoksullar ise daha
yoksul olmuş. Ve ülkemizdeki milyonerlerin sayısı her geçen yıl
artıyormuş. Yani toplumsal olarak üretilen, emekçiler tarafından
var edilen toplumsal servet şimdi on bin civarında milyonerin
hizmetine sunuluyor. Bir yanda 70 milyon yoksul, yarı yoksul, zor
geçinen halk kitleleri, diğer yanda bir avuç sınırsız
zenginlik. Sınıf mücadelesi dediğiniz şey, son tahlilde bu kadar
basit açıklanabiliyor işte.
Zengin sayısındaki bu artış
ülkemizdeki genel durum konusunda da tek başına önemli bir
gösterge olarak kabul edilmelidir. Ekonomik krizlerin, yoksulluğun,
adaletsizliğin, eşitsizliğin, baskı ve zulmün artmasıyla
zenginlerin sayılarının artışı arasındaki bu paralelliği
herkese gösterebilmemiz gerekiyor. Şu anki ekonomik veriler
milyoner sayısının artması ile yoksulların sayısının artması
arasında önemli bir bağ olduğunu aslında herkesin gözüne
sokacak kadar aşikâr.
Sınıf savaşı bu değilse, bu bir
avuç kandan beslenen zenginin bütün malına el koymak değil ise,
başka hiçbir şey değildir.