Tarih: 10.10.2011 |  Haberler
Krizi fırsata çevirenler

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) Ağustos ayı İnteraktif Aylık Bülten verilerine göre Ağustos 2011 itibariyle yurtiçi ve yurtdışı milyonerlerin sayısı 42 bin 708 oldu. Söz konusu mevduat hesaplarındaki para ise 319 milyar 85 milyon TL. Başka bir deyişle son bir yılda yerli ve yabancı milyoner mudilerin sayısı 10 bin 609 kişi, hesaplarındaki mevduat ise 60 milyar 253 milyon TL arttı.

Hem dünyada, hem de ülkemizde uzun zamandır çok ciddi bir kriz var. Ancak, anlaşılıyor ki bu kriz emekçilerin sırtından yeni zenginler türemesine ve zenginlerin paralarına para katmalarına büyük katkı yapmış.

Asgari ücret 2011 yılının ikinci yarısında 16 yaşından büyükler için 599.21 TL, 16 yaşından küçükler için ise 512.22 TL olarak belirlenmişti. Yani bugün bir ay boyunca evini geçindirmek için sabahtan akşama kadar çalışan bir işçinin eline ay sonunda net 599.21 TL geçiyor. Diğer taraftan bakıldığında ise bir ay boyunca elini bile oynatmadan kapitalizmin paradan para kazan (faiz) oyunu ile yeni türeme bu zenginler yüz binlerce dolar kazanıyorlar. Bir tarafta alınteri ile geçinmeye çalışan emekçiler diğer tarafta ise hiçbir şey yapmadan toplumun sırtından mal mülk sahibi olup geçinen asalaklar.

İçinde yaşadığımız ve ortadan kalkması için mücadele ettiğimiz kapitalist sistemde halk her geçen gün daha yoksullaşıyor. Çünkü hakkını isteyen, insanca bir yaşam sürebilecek ücret için mücadele eden işçiler, emekçiler patronlar tarafından kapı önüne konuluyor. Ekonomik kriz bahane edilerek işçilerin ücret artışı talepleri hiçe sayılıyor. Patronlar "kriz var, para yok" diyor ama her nedense 1 yılda 10.609 yeni milyoner ortaya çıkıyor.

Peki ama ortada bütün ekonomistlerin bahsettiği çok ciddi bir kriz varsa, ki hakikaten de var, yaşıyoruz, bu kadar büyük zengin nasıl zuhur etmiş? Bunun açıklamasını aslında bütün emekçiler iyi biliyor. Bu demektir ki; bu süreç içerisinde zenginler daha zengin, yoksullar ise daha yoksul olmuş. Ve ülkemizdeki milyonerlerin sayısı her geçen yıl artıyormuş. Yani toplumsal olarak üretilen, emekçiler tarafından var edilen toplumsal servet şimdi on bin civarında milyonerin hizmetine sunuluyor. Bir yanda 70 milyon yoksul, yarı yoksul, zor geçinen halk kitleleri, diğer yanda bir avuç sınırsız zenginlik. Sınıf mücadelesi dediğiniz şey, son tahlilde bu kadar basit açıklanabiliyor işte.

Zengin sayısındaki bu artış ülkemizdeki genel durum konusunda da tek başına önemli bir gösterge olarak kabul edilmelidir. Ekonomik krizlerin, yoksulluğun, adaletsizliğin, eşitsizliğin, baskı ve zulmün artmasıyla zenginlerin sayılarının artışı arasındaki bu paralelliği herkese gösterebilmemiz gerekiyor. Şu anki ekonomik veriler milyoner sayısının artması ile yoksulların sayısının artması arasında önemli bir bağ olduğunu aslında herkesin gözüne sokacak kadar aşikâr.

Sınıf savaşı bu değilse, bu bir avuç kandan beslenen zenginin bütün malına el koymak değil ise, başka hiçbir şey değildir.