Türkiye'de emekçiler, sosyalistler
her daim diri, uyanık ve her şeye hazır vaziyette olmak
zorundalar. Ülke egemenlerinin bir yandan Suriye'ye karşı
emperyalistlerle ortak hareket etme, diğer yandan kendi halkına
karşı savaşı körükleme, öte yandan tüm ülkeyi yasa boğan
Van depremi haberleri arasında kaybolan inanılmaz bir yolsuzluk
öyküsü var. Bu öyküyü unutturmayalım; devamını getirmek
şartıyla şimdilik kısa bir hatırlatmayla yetinelim.
Kamuoyunda
"Deniz
Feneri
Davası"
olarak
bilinen
Kanal
7
televizyonu
başta
olmak
üzere
bazı
şirketlere
yasadışı
yollardan
para
transferi
yapıldığı
iddiasıyla
açılan
soruşturmada
geçtiğimiz
aylarda
9
kişi
tutuklanmıştı.
Yaşanan
tutuklamalarla
yeniden
gündeme
taşınan
dava
AKP
üst
yönetimini
bir
hayli
rahatsız
etmişe
benziyor.
Çünkü,
bütün
belirtiler,
AKP
yönetimi
ile
Deniz
Feneri
derneği
arasında
sıkı
bağlar
olduğu
yönünde.
Bu
büyük
yolsuzluk
davasının
ilerleyen
safhalarında
kendilerinin
yapılan
yolsuzlukla
organik
bağlarının
daha
da
açığa
çıkacağını
anlayan
AKP
iktidarı
Deniz
Feneri
davası
ile
ilgili
soruşturmayı
yürüten
savcıları
görevden
almıştı.
Bu karar ile AKP'nin yargıyı bir bütün olarak siyasi
iktidarın emri altına aldığı görüldüğü gibi, evrensel hukuk
ilkelerinden olan "tabii hakim" ilkesi de ayaklar altına
alınmıştı.
İşte aylardır ülkenin
gündeminde bulunan Deniz Feneri yolsuzluk davasında AKP iktidarı
21 Ekim 'de insana "bu kadarı da olmaz" dedirten bir adım daha
attı. Eli kanlı Hizbullahçıların serbest bırakılmasının
üzerinden çok az bir zaman geçmişti ki "bağımsız yargı"
bu kez de Deniz Feneri davasında yargılanan ve suçları delillerle
ispatlanmış dolandırıcıları serbest bıraktı. Bu büyük
yolsuzluk davasında tutuklanan eski RTÜK başkanı Zahid Akman,
Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Genel Yayın
Yönetmeni Mustafa Çelik, Yönetim Kurulu üyesi İsmail Karahan,
İzzet Kurum ve Ali Solak birkaç gün önce apar topar serbest
bırakıldılar.
Bir tarafta sadece
"parasız eğitim hakkı" istedikleri için 18 ay hapishanede
tutulan gençler, diğer yanda meşru bir seçimde halk tarafından
kendisini temsil etmesi için seçilen milletvekilleri, uyduruk
belgelerle yıllardır mahkemeye çıkartılmayı bekleyen KCK
tutukluları var. Diğer tarafta ise, hesaplarında on yıl içinde 1
milyar doların üzerinde nereden geldiği bilinmeyen paralar
bulunan, insanların safiyane duygularını sömürerek onları yüz
milyonlarca Avro dolandırıp halkı soyanları üç ayda "delilleri
karartma şüphesi bulunmadığı" gerekçesiyle bıraktıran bir
zihniyet. İşte AKP'nin adaleti.
Yolsuzluklara,
haksızlıklara, adaletsizliğe karşı sesini yükselten işçileri,
öğrencileri, kadınları, ilericileri, demokratları, aydınları,
yurtseverleri her fırstta hapishanelere dolduran, yolsuzluk yapan,
suç işleyen kendi yandaşlarını ise hemen serbest bırakan AKP
adaletine karşı mücadeleyi daha da yükseltelim. Biz sesimizi
çıkartmaz isek yapılanlar bunların yanına kâr kalacak.