Tarih: 28.10.2011 |  Haberler
Talanda ustalık dönemi

Van'dan gelen haberler hepimizin canını sıkıyor, içimizi acıtıyor. Depremin üzerinden 5 gün geçmesine rağmen insanlarımız hâlâ vahşi kapitalizmin enkazı altında. Hükümet mensupları ise koro halinde çaresizliklerini anlatıyorlar, yetersizliklerinin ve tedbirsizliklerinin üstünü yalanlarla örtmeye çalışıyorlar. Hükümet dün (28 Ekim 2011) bu konudaki bir diğer sorumsuzluğunu maliye bakanı Mehmet Şimşek aracılığıyla açıkladı. Bilindiği gibi 17 Ağustos 1999 depreminden sonra DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde 26.11.1999 tarihinde resmi gazetede yayımlanan 4481 sayılı yasa ile toplumun sırtına yüklenen geçici deprem vergisi (özel iletişim vergisi) 2000 yılı sonunda sonlanması gerekirken, önce 4605 sayılı Kanun ile 31.12.2002 tarihine, ardından 4783 sayılı Kanun ile 31.12.2003 tarihine kadar uygulanmak üzere uzatıldı. 25.12.2003 tarih, 5035 sayılı Kanun ile Gider Vergileri Kanunu'nun 39. maddesine eklenen özel iletişim vergisi böylece sürekli bir vergi halini aldı. AKP iktidarı böylece deprem vergisini sürekli hale getirdi.

Diğer taraftan halkın alınteri olan deprem vergileri insanlarımızın bu zor günlerinde kullanmaları için toplanmıştı. Bu deprem vergisi, deprem kuşağında yaşamaya mecbur olan ülkemizde, insanlarımızın depreme karşı korunaklı hale gelmesi için kalıcı projeler üretmesi, bilgi biriktirmesi, konutların, zeminlerin, yetişmiş elemanların standartlarını belirlemesi için "özel olarak" deprem için harcanması öngörülen bir kaynak yaratılması amacıyla bir fonda birikecekti.

Ancak dün bir basın toplantısındaki konuşan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 1999 depreminden sonra çıkarılan vergiler neticesinde "yaklaşık 46 ila 48 milyar liralık gelir elde edildiği ve toplanan vergilerin sağlık, eğitim, duble yollar gibi 74 milyonun ihtiyacını karşılamak için kullanıldığını" açıkladı. Hükümetin temsilcisi halkının gözünün içine baka baka deprem vergisinin deprem dışında her şey için harcandığını söyledi. Halkla alay etti.

Maliye bakanı toplanan vergilerin 74 milyon insan için harcandığını söylüyor. Toplanan vergilerin 74 milyon insanın eğitimi, sağlığı ve ulaşımı için harcadığını açıklıyor. Ve nedense AKP iktidarı boyunca üniversite harçları devamlı zamlanıyor; ilk ve ortaöğretimde toplanan katkı payları yükseliyor, okulun tüm giderleri yoksul halkın sırtına yükleniyor; buna rağmen sınıflar balık istifi oluyor; deprem bölgelerinde okullar yerle bir oluyor, öğrenci yurtları yıkılıyor.

Ve nedense sağlık her geçen gün daha da pahalı hale geliyor. Sağlık harcamaları için vatandaşın cebinden çıkan para her geçen gün artıyor. Vatandaşın ömrü hastane randevusu sırası bekleyerek geçiyor. Randevu almak için telefon eden hastaya 5 ay sonraya randevu veriliyor. Herkesin acillere yığılmasına yol açılıyor. Hastaneler yetersiz kalıyor. Peki ama nerede bu para? Hani paralar eğitime, sağlığa gitmişti. Hani paralar duble yollara harcanmıştı. Yandaşlara yaptırılan duble yollar, kamu binaları, hastane inşaatları yoluyla kaç kişinin hesabının inanılmaz ölçüde şiştiğinin dökümünü verebilecek misiniz?

AKP her konuda zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışıyor. Tıpkı deprem vergisinde olduğu gibi. Mehmet Şimşek, "deprem vergisi bu hükümet döneminde kalıcı hale gelmedi" diyor. Sanki 2003 yılında deprem vergisi kalıcı hale getirilirken iktidarda AKP hükümeti değil de başka bir hükümet vardı. Gerçek ancak bu kadar çarpıtılır. Gözünü kâr hırsı bürümüş, bir an önce küpünü doldurmanın sevdası içinde sermayenin bekçiliğini yapan bir iktidarımız var.

Örneğin, işsizlik sigortası fonu, işsizler içindir. Nasıl ki işsizlik sigortası fonunun işverenlere, GAP giderlerine, kısacası işsizler dışında bir yere harcanmasına karşı çıkıyorsak, deprem vergisi de depremde oluşacak zararlar için, depremin yaralarının sarılması için harcanmalıdır. Oysa görüldüğü ve kendilerinin de itiraf ettiği gibi, AKP hükümeti işsizlik sigortası fonunu nasıl sermayenin hizmetine sunuyorsa deprem için toplanan vergileri de duble yol vasıtasıyla sermayeye aktarıyor. AKP iktidarının halkın zor günleri için toplanan paraları talan etmesine müsaade etmeyelim. AKP'nin halkın değil, sermayenin ve egemenlerin hükümeti olduğunu bir kez daha apaçık ortaya çıkıyor. Bu gerçeği döne döne tüm halkımıza, işçi sınıfımıza, bulduğumuz her yolla aktarma görevi giderek daha acil hale geliyor.