12 Eylül 2010 referandumundan faşist 12 Eylül rejiminin yeni efendisi
olarak çıkan AKP, emperyalizme biat etmiş Nakşibendi ve Nurcu
zenginlerinin partisidir. Siyasal felsefesi (tabii, sorgulamayı,
araştırmayı, özgür tartışmayı reddeden bir inanç sistemine
ne kadar felsefe denilebilirse), halkın mezar sessizliği içinde
efendilerin cömertliğini beklemesi esasına dayanır. Sultan verir,
kullar saygıyla şükreder ve sultana sonsuz minnet duyar. İşçiler
ve köylüler, sade insanlar, yoksul halk, hak talep edemez, hakkını
dile getiremez, örgütlenemez ve eylem yapamaz. Yaparsa "ayaklar
baş olur", evrenin efendisinin kurduğu ilahî düzen bozulur.
Doğada ve toplumda kesintisiz ve sonsuz bir hiyerarşi vardır.
Evrenin sırrına sadece az sayıdaki seçkin varabilir. Her şeye
kadir Allah'ın bu saadeti bahşettiği seçkinlere herkes biat
etmek zorundadır. Hiyerarşi düzeninde yukarıda yer alanların
iradesini sorgulamaya kalkmak yasaktır. Üste muhalefet edilemez.
Üstün üstündür, çünkü ilahî irade onu üstün yaratmıştır.
Erkek kadından üstündür, çünkü üstün yaratılmıştır.
Yönetici üstündür, çünkü ilahî hikmet böyle öngörmüştür.
Patron üstündür, çünkü onun patron olmasında sade kulların
sırrına eremeyeceği bir hikmet vardır. Üstün olmayan sessizce
kaderine katlanmalı, kaderin bir gün dönmesini dilemeli, ilahî
irade bu dileğini uygun görmemişse öteki dünyayı beklemelidir.
Çünkü muhalefet "tefrika" demektir, yani bölücülük ve
bozgunculuktur. Herkes yerini bilecektir. Sonsuz hiyerarşi düzenini
bozmaya kalkanların katli vaciptir.
Bu
anlayış insanları doğuştan eşit ve özgür kabul eden modern
demokrasi anlayışıyla asla bağdaşmaz. Sadece sosyalizmle ve
devrimci demokrasiyle değil, liberal demokrasiyle bile uyumsuzdur.
Sadece Marks, Engels ve Lenin'e değil, sadece Rousseau'ya değil,
Kant'ın ve Locke'un siyasal felsefelerine de düşmandır. Hatta
siyasal felsefe olarak burjuva despotizmini savunan ama siyasal alanı
gökyüzünden yeryüzüne indiren Hobbes'un bile öncesine aittir.
Modern değildir, modern öncesidir. İnsanları asla ve kat'a
özgür irade sahibi saymaz. İlahî iradenin hikmetinden sual
olunmayacak şekilde seçtiği mutlu ve bilge azınlık dışında
kimse ortaya bir irade koyamaz. İnsanlar özne değil, nesnedir;
kendi kendini yönetmez, dıştan yönetilir.
AKP'nin
siyasal felsefesi modern öncesi olduğu gibi, akılcılık öncesidir
de. Laiklikle bağdaşmaz; yeryüzü yaşamının, toplumsal hayatın,
göklerden bağımsız olarak, yeryüzünde bizzat insanlar
tarafından, insanların kendi iradeleriyle kurulduğunu kabul etmez.
Dolayısıyla siyasal ve felsefi liberalizmin (dikkat, ekonomik
liberalizmin veya neo-liberalizmin değil!), demokrasinin ve
sosyalizmin zorunlu düşmanıdır. Sınıf mücadelesi anlayışına
katlanamaz. Alttakilerin üstlerini sorgulamaları, eleştirmeleri,
birleşip örgütlenmeleri ve sonsuz hiyerarşiyi çiğneyip kendi
isteklerini hayata geçirmeleri AKP'nin dinsel ideolojisinde
tahammül edilemez bir küfür sayılır.
AKP'nin
siyasal felsefesi, siyasal liberalizme (dikkat, ekonomik liberalizme
veya neoliberalizme değil!), demokrasiye, sosyalizme, akılcılığa,
laikliğe, ilahî iradenin öngörmediği her şeye kapalı bir
düşünce sistemidir. Bu yönüyle işçi hakları anlayışıyla,
kadın hakları anlayışıyla, yurttaş hakları anlayışıyla
taban tabana zıttır. Bilimle de, feminizmle de, özgür tartışma
ve sorgulamaya yer veren her düşünceyle de kavgalıdır. Bu
yönüyle irrasyonalizmi, sonsuz hiyerarşiyi, yanılmaz başbuğları,
uyrukların sonsuz boyunduruğunu, güçlülerin hakkını,
güçsüzlerin haksızlığını, sabit bir evren anlayışını esas
alan faşizmle; kışla düzenini idealize eden militarizmle; güçlü
milletlerin güçsüz milletleri boyunduruk altıda tutmasını
meşrulaştıran emperyalizmle; üretim aracı sahibi patronların
üretim araçlarından yoksun işçileri sömürmesini doğal sayan
kapitalizmle; polisin ve bürokrasinin kadiri mutlak olduğu
bürokratik polis devletiyle pek güzel uyuşur.
AKP
muhalefetin ve protestonun en küçük belirtisine bile işte bu
nedenle düşmandır. Bu düşmanlık gelip geçici, dışsal,
rastlantısal bir etken değildir; AKP'nin dünya görüşüne,
siyasal felsefesine içkin, öğretisel bir özniteliktir.
Üniversitelerde Erdoğan'ı protesto eden herkesin coplanması ve
gazlanması, spor salonlarında ona karşı slogan atanların
fişlenmesi ve gözaltına alınması, Erdoğan'ı ıslıklama
cüretini gösteren binlerce Galatasaraylı seyircinin tek tek tespit
edilmesi için savcıların, valilerin, polis şeflerinin, medya
dalkavuklarının, din baronlarının birbirleriyle yarışması bu
öznitelikten kaynaklanıyor. Gül'ün üniversite ziyaretinde
"Parasız Eğitim İstiyoruz" pankartı açan öğrencilerin veya
Erdoğan'ın Romanlarla yaptığı toplantıda "Parasız Eğitim
Haktır, Alacağız" pankartı açan gençlerin dövülerek
gözaltına alınması, yıldırım hızıyla tutuklanıp aylarca F
tipi hapishanelerde tutulup terörist olarak özel yetkili siyasal
mahkemelerde ağır ağır yargılanmasının asıl nedeni budur.
İşte bu nedenle Arınç'ı protesto eden gençler rektörler
tarafından okuldan atılmakla tehdit edilir, tartaklanır. İşte bu
nedenle Erdoğan'ın Dolmabahçe ofisinde rektörlerle yaptığı
toplantıya katılma isteğini duyuran gençlerin feci biçimde
zehirli gazla ve coplarla yere düşürülmesi, yere düşen hamile
genç kadının tekmelenerek bebeğinin düşürülmesi koca koca
yetkililer, ruhunu kapitalizme satmış kiralık kalemler ve
yorumcular, üniversite ve cemaat uleması tarafından pervasızca
meşrulaştırılır.
İlahî
iradenin aktarıcısı yönetici seçkinler işte bu siyasal
felsefeye dayanarak heykelleri yıkma kararı verir, içki içmeyi
yasaklar, kadınların başı açık gezmesini kâfirlik olarak
niteler, ateizmi ve materyalizmi en büyük suç sayar. Alevilerin
cemevlerini ibadethane olarak tanımayı reddederler, çünkü
Aleviliği Alevilerden daha iyi bildiklerine inanırlar. Kürtlerin
demokratik özerklik istemesi karşısında küplere binerler ve Kürt
politikacılarını hapse atarlar, çünkü Kürtlerin çıkarlarını
Kürtlerden daha iyi bildiklerine inanırlar. Kamu emekçilerinin
maaş artırımı talebine tahammül edemezler, çünkü kamu
emekçileri "onların memurudur", "ağzı var, dili yok köle"
olmalıdırlar. Bekâr kadınların aile büyüklerine itaat etmek ve
ibadet etmek dışında bir hayat hayal etmeleri yanlıştır, çünkü
kadının geleceği zaten din kitaplarında tarif edilmiştir. Evli
kadınların üç çocuk doğurmak, evi çekip çevirmek, kocalarını
memnun etmek, ibadet etmek dışında taleplerde bulunmaları da
kabul edilemez, çünkü kadının ve erkeğin "fıtratı" bir
değildir, kadın ve erkek eşit değildir, erkek yaradılışı
gereği üstündür.
Kapitalizme,
emperyalizme, militarizme, polis devletine, faşizme upuygun bu
siyasal felsefe işte yukarıda özetlediğimiz anlayış gereği,
bırakın ileri demokrasiyi, en asgari demokrasilerde bile bütünüyle
meşru ve doğal hak görülen eylemleri gayrimeşru ilan eder, en
sade yurttaş inisiyatiflerini, dernekleri, sendikaları, partileri
"illegal terör örgütü" sayar. Bu yapıların üyelerini ve
sempatizanlarını fişler, döver, kovuşturur, yargılar.
Türkiye toplumu modern siyasal felsefeleri kabul eden bütün yurttaşlarıyla
işçisi, köylüsü, emekçisi, kadını, erkeği, aydını,
sanatçısı, edebiyatçısı, yazarı çizeri, gazetecisi, başka
dil ve kültüre mensup bütün yurttaşlarıyla AKP'nin siyasal
felsefesini bilince çıkarmak, bu felsefeyle hesaplaşmak
zorundadır. Türkiye toplumu ta Tanzimat'tan başlayarak bu geri
ve gerici felsefenin dışına çıkmaya başlamıştır. Ta
Meşrutiyet'ten bu yana düşünürleri, bilimcileri ve
siyasetçileri, halkının siyasal örgütlenmeleri ve eylemleri,
işçi ve köylü kitlelerinin mücadeleleriyle bu felsefeyi
paçavraya çevirmiştir. Ta Büyük Millet Meclisi yönetiminden,
Kurtuluş Savaşı'ndan, Cumhuriyet'ten beri bu geri ve gerici
felsefenin modern bütün alternatifleriyle tanışmış ve onları
içselleştirmiştir. AKP'nin ve onu oluşturan tarikatların
siyasal felsefesine teslim olmak, 1839'da ilan edilen Tanzimat'ı
başlangıç olarak alırsak, Türkiye toplumunun 172 yıllık bütün
düşünsel, siyasal ve örgütsel birikimini canlı canlı toplumsal
organizmadan kesip atmak demek olacaktır. Bu toplumsal cinayete izin
veremeyiz. Bu görev, sadece Türkiye halkı açısından değil,
bütün bölge halkları ve bütün dünya halkları açısından da
vazgeçilmezdir. Kısa vadeli şu ya da bu hedef için AKP'nin
siyasal felsefesini olduğundan başka türlü gösterenler, ondan
demokrasi, barış ve özgürlük bekleyenler affedilmez bir suçun
ortağı olacaklardır. Kendi mülklerini ve kârlarını korumak,
borsada durmadan kazanmak, özelleştirmelerle devleti soymak için
AKP'yle ve onu oluşturan tarikatlarla iyi geçinmeyi akılcılık
sayan banka ve holding sahiplerini; AKP'de ve onu oluşturan
cemaatlerde bölge ve dünya hâkimiyeti için elverişli bir
müttefik olarak kullanabilecekleri bir araç bulduklarını düşünen
Amerikan ve Avrupa emperyalistlerini; işçi sınıfını, demokratik
ve sosyalist hareketi, ezilen halkların kurtuluş hareketini
bastırmak için AKP'yle ve onu oluşturan tarikatlarla işbirliğini
mubah sayan militaristleri el birliğiyle durduracağız.