Deniz Yayınları, sosyal bilimci Taha Parla'nın bütün kitaplarını yeniden yayımlıyor. Bu vesileyle, sözü edilen kitapların her birinin siyasal ve toplumsal açıdan ne ifade ettiği üzerinde kısaca durarak Taha Parla bütüncesinin anlam ve önemini irdelemek istiyorum.
Atatürk'ün Nutuk'u egemen Türk siyasal kültürünün en temel metinlerinden birini eleştirel okumaya tabi tutarak Mustafa Kemal'in dünya görüşünü, tarih felsefesini, amacını ve yöntemini, liderlik ve siyaset anlayışını ortaya koyuyor. Varolan siyasal kültürden neleri aldığını ve ona neleri kattığını inceliyor. Karizmatik bir liderin Osmanlı-İslam sultancılığına özgü bir dili, semboller dağarcığını ve siyasal davranış normlarını, Batılı, modern ve otoriter bir kapitalist topluma özgü dil, semboller dağarcığı ve siyasal davranış normlarıyla birleştirerek oluşturduğu Türk-Batı Sentezi'nin tek şef ve tek partiye dayanan, muhalefete ve demokratik kurumlaşmalara izin vermeyen homojen bir ulus ve toplum anlayışının yerleştirilmesinde nasıl bir rol oynadığını gösteriyor.
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri Mustafa Kemal'in siyasal ideolojisini daha ayrıntılı biçimde ele alıyor. Onun ulus, sınıf, sınıf mücadelesi, devlet, ordu, ulusal egemenlik, meclis, rejim, parti, seçim, muhalefet, basın, lider, tarihte kahramanın rolü konularındaki görüşlerini değerlendiriyor ve bu görüşlerin günümüzün siyasal yaklaşım ve pratikleri üzerindeki etkisi üzerinde duruyor. Atatürk'ün sosyal sınıflar mücadelesini ve bu mücadelenin mekanizması olarak siyasal partilerin serbestçe çalışmasını reddeden korporatist bir toplum modelini savunduğunu, sınıflar ve partiler üstü Bonapartist bir siyaset ve yönetim anlayışına sahip olduğunu, devlet eliyle "millî burjuva" yaratma hedefini benimsediğini bizzat onun söylediklerinden yola çıkarak açıklıyor.
Kemalist Tek-Parti İdeolojisi ve CHP'nin Altı Ok'u Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1923, 1927, 1931, 1935, 1939, 1943 ve 1947 programları ile 1923 ve 1927 tüzüklerinin genel esaslarını inceledikten sonra, bu kurumsal belgeleri tamamlamak üzere CHP Genel Sekreteri Recep Peker'in 1931 ve 1935 program açıklamaları ile CHP'nin 1943'te yayınladığı 20 Yıl İçinde CHP broşürünü gözden geçiriyor ve Mustafa Kemal'in doğrudan doğruya CHP'nin Altı Oku'na ilişkin açıklamalarını ele alıyor. Bu kapsamlı inceleme temelinde Kemalizm-Atatürkçülük-CHP'nin Altı Oku'nun ne olup ne olmadığını, neleri kapsayıp neleri dışarıda bıraktığını "gerçek sahiplerinin kendi beyanlarına göre" ortaya koyuyor. Kemalizm'in liberalizmi ve sosyalizmi açıkça dışlayan, çağdaş dünyanın bu iki temel akımını reddeden, sınıflar üstü olduğunu iddia eden meslekçi, milliyetçi ve mülkiyetçi, korporatist kapitalist ve otoriter devletçi bir ideolojik sistem olduğu sonucuna varıyor.
Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm 20. yüzyıl Türkiye'sinde egemen siyasal düşüncenin, kapitalizme anti-liberal bir kuramsal-ahlaki gerekçe sağlamaya çalışan, anti-Marksist ve anti-sosyalist nitelik taşıyan sağ bir ideoloji ve dünya görüşü olan korporatizm olduğunu savunuyor. "Türkiye'deki aşırı ve ılımlı sağ akımlar ve partiler, silahlı kuvvetler, klasik Kemalistler, Kemalist sol' ve sosyal demokratlar', hatta belli ölçülerde bazı sol gruplar, ayrıntılardaki farklılıkların ötesinde, son tahlilde sahip oldukları temel düşünsel kategoriler bakımından, bu korporatist şemsiyenin altındadırlar ya da korporatist düşünceden nasiplerini değişen derecelerde almışlardır." Parla'ya göre, Türkiye'de egemen korporatist düşüncenin en sistemli düşünürü Ziya Gökalp'tir. Türk, İslam ve Batı değerlerinin bir sentezini oluşturmaya çalışan Ziya Gökalp'in sosyal-siyasal felsefesinin ve siyaset teorisinin incelendiği kitapta, Gökalp'in sistemi ile Kemalizm'in ortak paydaları ve nüansları incelikli biçimde işleniyor. Parla'nın doktora tezi de olan bu çalışma, korporatizme getirdiği kapsamlı ve incelikli yorumla, Türkiye'de egemen siyasal düşünceyi tutarlı biçimde anlama ve açıklama çabasıyla sosyal bilimler dağarcımıza gerçekten özgün ve üretken bir katkı sağladı.
Türkiye'nin Siyasal Rejimi 1980-1989 12 Eylül 1980 askerî darbesinin siyasal-sosyal muhalefeti kapitalist egemen sınıflar adına ezerek biçimlendirdiği ve hâlen belli başlı parametreler açısından varlığını sürdüren otoriter rejimin kuruluşunu ve gelişimini ele alıyor. 12 Eylül rejiminin Amerikan sosyal bilimlerinde üretilen "yeniden gelenekselleştirme" tezleri doğrultusunda benimsediği Türk-İslam-NATO Sentezi'ni teşhir ediyor ve laiklik ilkesinin ayaklar altına alınması pahasına dinin devlet eliyle canlandırılmasını çözümlüyor. Türkiye'de dinci bir milliyetçiliğin egemen kılınmasını, emperyalizmin Soğuk Savaş çerçevesinde demokratik ve sol gelişmeleri durdurma stratejisinin bir ürünü olarak değerlendiriyor.
Türkiye'de Anayasalar Millet Meclisi/Cumhuriyet dönemi anayasalarını inceliyor ve birbirleriyle karşılaştırıyor. 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarını (ve bu anayasalarda yapılan değişiklikleri) temel ideolojileri, özgürlükler rejimi, devlet yapısı ve yapılma/değiştirilme yöntemleri açısından değerlendiriyor. Özgürlükler rejimi açısından görece ileri nitelikteki 1961 anayasasının, yapılma yöntemi, (cumhurbaşkanına tanınan yetkiler dışında) devlet yapısı ve (laikliği kökünden sakatlayan düzenlemeler dışında) temel ideolojisi açısından 1982 anayasasına emsal oluşturduğunu ortaya koyuyor. Demokratik hukuk devletine ulaşılmak isteniyorsa 1982 anayasasının tümüyle kaldırılmaya muhtaç bir belge olduğunu savunuyor ve demokratik içerikli bir anayasada yer alması gereken düzenlemeleri tartışıyor.
Türk Sorunu Türkiye'nin iç ve dış politikasını sorguluyor. Sömürü ve baskıdan kurtulmuş eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzen kuramayışımızı, Kürt sorununu, Ermeni sorununu, emperyalizme bağımlılığımızı, demokrasisizliğimizi yaratan belirleyicilerden biri olarak egemen zihniyet ve davranış dünyamız üzerinde yoğunlaşıyor. Savaşı ve barışı, milliyetçilik ile enternasyonalizmi irdeliyor. Amerikan, İsrail ve Türk politikalarını çözümlüyor ve ülkede, bölgede ve dünyada daha insanca ve daha akıllıca bir yaşam kurmak için alternatif yaklaşımlar öneriyor.
Taha Parla'nın çevirdiği kitaplar da telif kitaplarıyla bir açıdan bütünleşiyor. Türkiye'de devletin yapısı ve işleyişi, karizmatik liderliğin, milliyetçiliğin, militarizmin ve dinin siyasal kültür üzerindeki etkisi, devlet ve toplum ilişkileri gibi konuları bilimsel araştırma nesnesi olarak seçen Parla'nın, her zaman kapitalizmin, muhafazakâr milliyetçiliğin, militarizmin ve devletin düşünürü olarak kalan Max Weber'den Sosyoloji Yazıları'nı çevirdiği görülüyor. Karizmatik liderlik, bürokrasi, din, devlet ve kapitalizm ilişkisi üzerinde kuramlar geliştiren Weber'in egemen sosyal bilim çevrelerinin baş tacı olduğu biliniyor. Parla'nın, Weber'i, ülke gerçeğini anlamak açısından kilit önemde kabul ettiği araştırma konularına hâkimiyet kazanmak açısından derinlemesine incelediği ve eleştirel bir değerlendirmeye fırsat vermek üzere Türkçe'ye çevirdiği tahmin edilebilir. Paul Rabinow, William Sullivan ve diğerlerinden çevirdiği Toplum Bilimlerinde Yorumcu Yaklaşım ise, Parla'nın konularını incelerken geniş ölçüde yararlandığı metodolojik yaklaşımın, hermenötiğin bilgi kuramını ve genel felsefi esaslarını kapsamlı biçimde ortaya koyuyor.
Taha Parla bütüncesinin anlam ve önemi
Taha Parla bütüncesine bakıldığında, yazarın bilimsel araştırma ve incelemelerini Türkiye'nin Tanzimat'tan bu yana geçirdiği değişimleri ve bu değişimleri katı ve dar bir çerçeve içinde tutan siyasal ve toplumsal değişmezleri anlamaya hasrettiği görülüyor. Parla, Türk-İslam-Batı değerleri üçlüsünden oluşan Ziya Gökalp Sentezi'ni, Türk-Batı değerleri ikilisinden oluşan Kemalist Sentez'i, Türk-İslam-NATO değerleri üçlüsünden oluşan Milliyetçi Hareketçi Sentez'i, aynı üçlünün bir başka sürümünden oluşan 12 Eylülcü Sentez'i ve İslam-Türk-NATO değerleri üçlüsünden oluşan AKP Sentezi'ni ülkenin, bölgenin ve dünyanın tarihsel gelişim süreci içerisinde, temeldeki ortaklıkları ve ikincil konulardaki nüanslarıyla değerlendiriyor.
Sözü edilen sentezlerin hepsi, korporatist bir kapitalizm ile milliyetçiliği ve/veya dinciliği çeşitli dozlarda birleştirerek sermaye çevrelerine ve hikmetinden sual olunmaz bir bürokrasiye dayalı rejimlerin bugüne kadar toplumsal yazgımız haline gelmesi sonucunu doğurdu. Karizmatik liderciliğin, şovenizmin ve militarizmin benimsenmesine; buna karşılık, eşitliği, özgürlüğü ve enternasyonalizmi savunan akımların "millî bünyemize zararlı" sayılmasına yol açtı. Demokratik kurum ve kurallara dayalı bir hukuk devletinin kurulması ve yerleşmesi önünde engel oluşturdu. İşçi sınıfının sömürülmesine ve horlanmasına, "millet-i hâkime olan Türk unsuru" dışında kalan halkların inkârına, bu sınıf ve kesimleri temsil eden siyasal ve toplumsal örgütlerin sürekli tırpanlanmasına; buna karşılık, sermaye sınıfının yüceltilmesine, ordu üst yönetiminin siyasal hayatın asli unsuru sayılmasına, askerî darbelerin olağanlaşmasına, toplumsal muhalefetin zor kullanarak bertaraf edilmesine ve bu anlayışın uzantısı olarak çeyrek yüzyıldır süren bir savaşın toplumun bütün dokularına yaydığı zehrin kanıksanmasına imkân verdi. Egemen sermaye çevreleri ile yüksek bürokrasinin ekonomik, sosyal ve siyasal iktidarlarını ayakta tutmak ve geliştirmek, iç muhalefeti bastırmak için emperyalizmle bütünleşmelerini kolaylaştırdı. Bağımsızlığın terk edilmesine, ülkenin komşu halklara karşı sömürgeciliğin bir üssü haline getirilmesine cevaz verdi.
Taha Parla bütüncesinin ortak izleği, kanımca, Türkiye'nin tarihsel-toplumsal gelişimini belirli bir noktada "tevkif eden" siyasal ve ideolojik öğelerin anlaşılması, bu öğelerin bilince çıkarılması yoluyla toplumsal zihniyetimizin dönüştürülmesi ve böylece siyasal davranış kalıplarımızda eşitlik, özgürlük ve enternasyonalizmden yana köklü bir değişiklik yaratılması özlemidir.
Parla, Kemalist resmî ideolojiyi ve çeşitli uzanımlarını devrimsel bir tutarlılık ve derinlikle çözümlerken, bu ideolojinin ülkede ve dünyada egemen kapitalist ideolojinin çeşitli sürümleriyle arasındaki iç bağlantıları ihmal etmiyor. Kemalizm eleştirisini kapitalizm ve emperyalizm eleştirisinin ayrılmaz bir bileşeni olarak değerlendiriyor. Parla, sermaye, devlet ve din kategorileri arasındaki diyalektik birliği ve geçişliliği dikkate alıyor ve bu üç kategoriden eş derecede bağımsız bir sosyal bilim anlayışını benimsiyor.
Bu anlayışa bağlı olarak, Parla bütüncesinin ayırdedici özelliği, (yerli ve yabancı) sermaye, (yerli ve yabancı) devlet ve ("yerli" ve "yabancı") dine eş derecede eleştirel yaklaşımdır. Parla, sermaye, devlet ve din ittifakının tarihsel ve güncel olarak ne kadar köklü temellere dayandığını açıklıyor. Sermayeye ve dine dayanarak devleti, devlete ve sermayeye dayanarak dini, ABD ve AB'ye dayanarak Türk devletini, Türk devletine dayanarak ABD ve AB'yi, Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa dayanarak İslam'ı, İslam'a dayanarak Yahudiliği ve Hıristiyanlığı eleştirmenin sığlığını ve kofluğunu ortaya koyuyor. Egemen sınıfın (egemen sınıfların) ve devletin (devletlerin) bir kesimine yaslanma güdüsünün sosyal bilimlerin gizemleri ortadan kaldırıcı, eleştirel gücünü tükettiğini ve bu sorumsuzluğun sade halka karşı "kâtiplerin ihaneti" anlamına geldiğini savunuyor.
Taha Parla bütüncesi, Türkiyenin siyasal ve sosyal gerçeklerini anlama çabasından yola çıkarak, bütün dünya halklarının eşit ve özgür olmasından gocunmayan, evrenselciliğe açık bir dünyada, demokratik kurum ve kurallarla, sömürü ve baskıdan kurtulmuş, eşit, özgür ve bağımsız bir yaşam kurmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
Kapitalizmin ABD'den başlayarak bütün dünyayı saran krizinin yaşandığı bu günlerde, insanca bir dünyanın mümkün olduğu düşüncesini temellendiren sosyal bilim anlayışına galiba her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Taha Parla'nın çalışmaları, bu anlayışın özgün bir ifadesi olarak beliriyor. Güvenle söyleyebilirim ki, Parla'nın çalışmaları, zihinleri özgürleştiriyor, egemen siyasal düşüncenin kutsallık zırhını söküyor ve iç düzeneğini anlamamızı sağlıyor. Özgün bir düşünürün özgürleştirici çalışmaları, özgürlüğe su gibi, ekmek gibi ihtiyaç duyan herkesin ilgisini hak ediyor.