Sosyalist Dergi: 19 |  Ahmet Erhanlı |
Yeni Bir Atılım İçin

Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya merkezli bir avuç dev kapitalist banka ve şirketin Asya, Afrika ve Latin Amerika başta olmak üzere bütün dünya halklarını sömürmesini ve ezmesini amaçlayan emperyalizmin toplu saldırısıyla karşı karşıyayız. Emperyalizm her ülkedeki işbirlikçilerini kullanarak, hakimiyetini mutlaklaştırmaya, bütün dünyayı kendi sömürü emellerine göre yeniden yapılandırmaya çalışıyor.

Emperyalizmin saldırısı, esas olarak dört ayaktan oluşuyor.

İşçilere, köylülere ve emeğiyle yaşayan bütün halk kesimlerine karşı ekonomik soykırım uygulama anlamına gelen İMF-Dünya Bankası-Dünya Ticaret Örgütü programlarının dayatılması, ülkelerin borç sarmalına alınması, ABD ve Avrupa Birliği'yle gümrük birliğine zorlanarak yerli sanayi ve tarımın çökertilmesi, ekonomik kaynaklarının talan edilmesi bu saldırının ekonomik ayağıdır.

NATO, OECD ve AB kurumları yoluyla ve dışa bağımlı işbirlikçi oligarşilerin yardımıyla siyasal iktidarların güdümlüleştirilmesi, askeri ve sivil bürokrasilerin etki altına alınması, parlamentoların emperyalist merkezlerin emirlerini kanunlaştıran göstermelik kurumlara dönüştürülmesi, ülke bağımsızlığının ve halk egemenliğinin açıkça çiğnenmesi bu saldırının siyasal ayağıdır.

Orduların ve güvenlik aygıtlarının NATO'ya bağlanması, şovenizmin ve militarizmin kışkırtılması, böl ve yönet politikalarıyla halkların birbirine düşürülmesi, gerici iç savaşların dayatılması, ülkelerin parçalanması, emperyalizme karşı direnen örgüt ve yapıların siyasal ve fiziksel imhası, sivil ve askeri darbeler, sömürgeci savaşlar ve işgaller bu saldırının askeri ayağıdır.

Kapitalizmin her ne pahasına olursa olsun servet ve iktidar sahibi olma ilkesine dayalı mülkiyetçi bireyciliğini yerleştirme, vurgunculuğu, tüketimciliği ve teslimiyetçiliği yayma yoluyla halkların dayanışma, eşitlikçilik, zulme baş eğmeme geleneğinin tasfiyesi bu saldırının ideolojik ve kültürel ayağıdır.

Kısacası, emperyalizm, kapitalist tekellerin egemenliği dışında, kendi hedeflerini engelleyecek hiçbir özneye izin vermemekte, insanı insanlıktan çıkaracak bir ideolojik- kültürel şekillenmeyi dayatmaktadır.

Emperyalizmin ekonomik, siyasal, askeri, ideolojik ve kültürel saldırısı günümüzde Ortadoğu, Kafkasya, Balkan ülkeleri, Güney ve Orta Asya ile Kuzey Afrika'yı kapsayan bölgede yoğunlaşıyor. En geniş petrol ve doğal gaz kaynaklarını, bu kaynakların emperyalist merkezlere iletildiği enerji hatlarını ve yollarını, ucuz işgücünü ve zengin hammadde yataklarını barındıran bu geniş bölgenin halkları yeniden sömürgeleştirilme tehdidi altında bulunuyor. Doğu halklarının büyük kesiminin yurdu olan bu bölge, Amerikan emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi, Avrupa Birliği'nin yayılma ve etki alanları perspektifi, Japonya'nın genişleme planları açısından öncelikli bir yer tutuyor.

ABD, Avrupa Birliği ve Japonya bu bölgenin talanından daha fazla pay kapmak için zaman zaman farklı strateji ve yöntemlere başvursalar da, bölgenin bölge halklarına bırakılmaması konusunda hemfikirdirler. Kendi kaderinin efendisi olmuş, kendi zenginliklerini eşitlik, özgürlük, adalet ve dayanışma içinde elbirliğiyle kullanan, bağımsız, egemen ve kalkınmış halkların kardeşçe birliği emperyalizmin her merkezi için korkulu bir rüyadır. Bölge halklarını köleleştirmek, kaynaklarını talan etmek, bağımsız gelişmelerini her yolla engellemek ve onları sömürgeci merkezlere eklemlemek, emperyalizmin ortak hedefidir.

Görüldüğü gibi, emperyalizm eski "Şark meselesi"ni yeniden gündeme getirmiş bulunuyor.

Doğu halkları, emperyalizmin "Şark meselesi"ni çözme adı altında giriştiği saldırıya siyasal olarak Birinci Dünya Savaşı'nın ardından, Sovyetler Birliği'nin kurulmasıyla sonuçlanan 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nin verdiği esin ve somut destekle karşılık koymuşlardı. Muzaffer Sovyet proletaryasının her yönlü yardım ve desteği, komünist partilerin öncülük ettiği kapitalist ülke proletaryasının dayanışması, Türkiye, Irak, Suriye, İran, Mısır, Afganistan, Hindistan, Çin, Vietnam, Endonezya ulusal kurtuluş hareketlerinin güç kazanmasını ve dünya devriminin tarihsel önemde bir birleşeni olarak ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştı. Balkanlar'dan Orta Asya'ya, Sibirya'dan Çin'e, Hindistan'dan Endonezya'ya Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya, Güney Afrika'dan Orta ve Güney Amerika'ya bütün sömürge ve bağımlı halkların komünistlerden sosyalistlere, devrimci demokratlardan ilerici milliyetçilere kadar geniş bir siyasal yelpazeye yayılan yurtsever temsilcileri, 1970'lerin sonuna kadar uzanan süreçte sömürge imparatorluklarının dağılmasına, halkların bağımsızlıklarını kazanmalarına yol açan anti-emperyalist devrimlerin öncüsü oldular. Bu öncülerin örgütlediği halkların bir kısmı kapitalist sistemin dışına çıkıp sosyalizme yöneldi, bir kısmı ise siyasal bağımsızlıklarını kazansalar da kapitalist sistemin içinde kaldı.

Emperyalizmin 1980'lerde başlayan neo-liberal saldırısı, ulusal kurtuluş devrimlerinin ve sosyalist devrimlerin kazanımlarını ortadan kaldırdı, eski sosyalist ve bağımsız ülkelerin tekrar emperyalizmin pençesine düşmesi sonucunu doğurdu. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya'nın parçalanması, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği'ne katılması, ABD'nin Avrupa Birliği ülkelerinin yarısının ve Japonya'nın fiili desteğiyle Afganistan'ı ve Irak'ı işgal etmesi, emperyalizmin Ortadoğu'daki ileri karakolu İsrail siyonizminin Filistin'deki uzatmalı işgalinin hoyratça desteklenmesi günümüz dünyasının acı gerçeğidir. Artık bütün dünya çıplak zorbalığın hüküm sürdüğü, emperyalizmin orman kanunlarının serbestçe işlediği bir barbarlık ortamıdır.

Bu barbarlık düzenine karşı her yolla ve her alanda direnmek insanlığımızı korumanın tek yoludur. Emperyalizmin saldırısının temel hedefini oluşturan halkların bu direnişin başını çekmesi, işin doğası gereğidir. Filistin, Afganistan ve Irak direnişlerinin desteklenmesi vazgeçilmez bir önem taşıyor.

Bugün, yirminci yüzyılın ilk yıllarına benzer koşullarla yüz yüze bulunuyoruz. Günümüz dünyasında emperyalizme ve kapitalizme karşı emekçi halkların direnişini yeniden, üstelik bu kez daha köklü ve daha bilinçli bir şekilde örgütlemek göreviyle karşı karşıyayız. Emperyalizme karşı dünya halklarının dayanışmasını ve birlikte mücadele sorunlarını ivedilikle ele almak, kapitalizme karşı güçlü bir siyasal seçenek yaratmak zorundayız. Bu yolda ilk adım olarak kapsamlı bir siyasal kampanya başlatmalıyız. Bu siyasal kampanyanın temel ilkeleri şunlar olabilir:

Tam bağımsızlık: Emperyalizme ve kapitalizme karşı birleşik mücadele. Emperyalizmin ABD, AB ve Japonya gibi temel odaklarından tam bağımsızlık. Halkların birbirini kırmasına izin vermemek, emperyalizmin "böl ve yönet" oyununa karşı durmak. Ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi yürüten halkların en yakın dayanışması. Bu dayanışmanın gönüllülük ve ulusal eşitlik temelinde adım adım genişletilmesi ve mümkünse her halkın bağımsızlık, egemenlik, özgürlük ve eşitlik özlemlerini karşılama gücüne sahip, geniş ve birleşik bir siyasal varlığın oluşturulması.

Demokrasi ve özgürlük: Siyasal iktidarın her kademede halk tarafından belirlenmesi, temel siyasal özgürlüklerin tanınması. Siyasal sistemin anti-emperyalizmi benimseyen bütün siyasal akımları kucaklaması. Bütün dillerin, dinlerin, mezheplerin, kültürlerin tam eşitliğinin kabulü. Şovenizmin reddedilmesi, enternasyonalizmin benimsenmesi. Ulusal, dinsel, mezhepsel, kültürel çeşitliliğin bir çatışma nedeni değil. zenginlik kaynağı olarak görülmesi. Bölgemizde Türk, Kürt, Arap, Fars, Çerkez, Gürcü, Azeri, Ermeni, Elen… bütün halklar arasında en yakın işbirliği.

Halkçılık ve eşitlik: Ekonominin işçilerin, köylülerin ve bütün emekçilerin temel yararları doğrultusunda toplumsal temelde örgütlenmesi. Bankaların ve sanayi tekellerinin kamulaştırılması, herkese iş, parasız sağlık ve parasız eğitim sağlamayı amaçlayan, bütün halkın demokratik katılımıyla oluşturulmuş, emredici planlamaya dayalı kapsamlı bir kalkınma hamlesiyle kapitalizmin aşılması ve sömürüye son verilmesi.

Anti-emperyalist ve anti-kapitalist dayanışma: Bütün ülkelerin işçileri ile ezilen halkların birliği. Emperyalizm ve kapitalizm karşısında direnen bütün halkları aktif bir şekilde savunmak, onların kavgasına omuz vermek. İşgal altındaki Irak, Afganistan, Filistin halklarını desteklemek. Emperyalizmin hedef tahtasına koyduğu Suriye, İran ve Lübnan halklarıyla dostluğun geliştirilmesi. Bölge halklarına karşı emperyalizme hiçbir şekilde üs ve destek verilmemesi.

Ülkemizden ve bölgemizden başlayarak böyle bir siyasal kampanyanın başarıyla örgütlenmesi bütün dünya halklarının emperyalizmden kurtuluşu ve birliği yolunda önemli bir adım olacaktır. Yeni bir dünya için kapitalizme ve emperyalizme karşı ortak mücadelede hepimizin yapacağı çok şey var.



 
Yazarın Diğer Yazıları
 ENİS BATUR: ÖLÜ ORDUNUN GENERALİ
 TÜRKİYEDE DİN-DEVLET İLİŞKİLERİ