Sosyalist Dergi: 32 |  Ahmet Erhanlı |
Kıdem Tazminatını Gasp Edemeyeceksiniz

Çıktığı zaman "kölelik yasası" olarak nitelenen 4857 sayılı yeni iş kanunu 22 Mayıs 2003 tarihinden beri yürürlükte. Daha önceki 1475 nolu iş kanununda işverenleri rahatsız eden pek çok madde mevcuttu. Genel bir doğru olarak, "esnekliğin" patronlara, "katılığın" ise işçilere yaradığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla, günümüzde televizyonlarda boy gösteren pek çok yorumcunun ağzındaki "esnek", "çağa uygun" veya "katı" terimlerini duyduğumuzda bu genel doğruyu akılda tutmakta yarar vardır.

Patronlar, her ne kadar 4857 ile talep ettiklerinin çoğunu elde etti iselerse de, kendileri için Aşilin topuğu "kıdem tazminatı" dokunulmaz olarak kalmıştı. Yıllardır çalışma hayatında yeni kanun geçerli olmasına rağmen, sadece kıdem tazminatının hesaplanmasında ve alınmasında eski kanun yürürlükte idi. Şimdi, dincisiyle, laikiyle, Müsiad'ı, Tuskon'u, Tüsiad'ı ile bütün patron örgütlerinin ortak talebi ile yine kıdem tazminatına göz dikildi.

Kıdem ve ihbar tazminatları işçilerin işveren karşısında onu işten atma tehdidine karşı kısmi bir güvence sağlayan en önemli unsurdur. Caydırıcı bir etki yaratır. Şimdi bu tazminat hakkının geleceği ve kim tarafından yönetileceği belli olmayan bir fona devredilmesinin zemini hazırlanıyor. Çalışma bakanı gündemimizde yok diyor, Türk İş başkanı biz böyle şey görüşmedik diyor, ama bütün medyada günlerdir kıdem tazminatından geçilmiyor. Bir yandan fon güzellemesi, diğer yandan kaçan işverenlerden dolayı mağdur olan işçi edebiyatı. İşçilerin en eski kazanımlarını gönüllü olarak terk etmeleri için akıllarını çelmeye çalışıyorlar.

Bu noktada, kıdem tazminatının 20 yıl için 6 ay olacağına dair bir haber uçuruluyor. Bu haberin klasik bir ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği olduğu o kadar aşikar ki. Bu tuzağa düşüp tartışmaya başlamak sendikalar, işçiler için sonun başlangıcı olacaktır.

Kıdem tazminatı hakkının ülkemizdeki seyrine kısa bir bakış bile, bu hakkı işçi sınıfının nice zorluklarla ve adım adım örerek, nesilden nesile devrederek elde ettiğini anlamaya yeter.

Ülkemizdeki ilk kıdem hakkı, aynı zamanda ilk iş kanununun yürürlük tarihi olan 1936 yılında elde ediliyor. Bu tarihte, kıdem tazminatı alma hakkı en az 5 yıl kesintisiz kayıtlı olarak çalışanlara olmak üzere, beşinci yıldan sonraki her iş yılı için 15 günlük maaşı kadar hesap ediliyor.

1949 yılında kanuna, kıdem hakkı elde etmek için gereken sürenin beş yıldan üç yıla düşürülmesi eklendi. Ayrıca, askerlik dolayısıyla işi terk etmek zorunda kalanların da kıdem tazminatı alma hakkı tanındı.

1950 yılında aynı kanuna emeklilik nedeniyle iş akdini fesh etme hâlinde de kıdem tazminatı alma hakkı, yani günümüzdeki terimle emeklilik ikramiyesi alma hakkı tanındı.

1967 yılında, kanuna bu kez çalışanın ölümü hâlinde mirasçılarının kıdem tazminatını alma hakkı verildi.

Son olarak 1975 yılında bu kez iki kazanım birden elde edildi. Öncelikle, kıdem tazminatı almak için gereken 3 yıllık çalışma şartı 1 yıla düşürüldü. 1 yıl kesintisiz çalışanlar tazminata hak kazandı. Ayrıca, her yıl için 15 günlük olan tazminat miktarı 30 güne çıkartıldı.

Bu kazanımlardan sonra kıdem tazminatına ilk tırpan 12 Eylül faşist cuntası döneminde geldi. Darbenin hemen ardından gelen ikinci haftada kıdem tazminatına miktarı devletçe belirlenecek bir tavan getirildi. Hâlen, bu tavan yılda iki kez Ocak ve Temmuz aylarında ilan edilir.

Yani faşist cuntanın bile kaldırmaya cesaret edemediği, en fazla tırpanlanmakla yetindiği bu hakkımızı şimdi "ileri demokrasi ve ustalık dönemi AKP'si" kaldırmaya çalışıyor.

Görüldüğü gibi, kıdem tazminatı hakkı her kuşaktan işçinin bir önceki kuşağın elde ettiği haklara biraz daha eklemesiyle bugüne gelmiş 75 yıllık bir mücadele sürecidir. Havadan aldığımız, bizlere bahşedilmiş, lütfedilmiş hiçbir şey yoktur. En küçük hak için bile yıllarca mücadele edildiğini görüyoruz.

Sendikalara, tüm emek örgütlerine, partilere, ilerici kuruluşlara çağrı yapıyoruz. Türk İş genel kurul kararı olarak yıllardır ilan ediyor: Kıdem tazminatına karşı saldırı, kesin olarak genel grev sebebidir. DİSK aynı şekilde kıdem tazminatını tartışma konusu yapmayacağını belirtiyor. İşçiler, aydınlar, uzmanlar yıllardır uyarı görevini yerine getiriyor. Mevcut işçilerin haklarını koruyan ama yeni işçilerin elinden bu hakkı almak gibi rüşvetlerin de gerçek yüzünü açığa çıkartmak görevi önümüzde duruyor.

Derhâl bu saldırıya karşı harekete geçilmelidir. Bir araya gelindiğinde bu saldırıyı püskürtmek elimizde. Bizler oluşturulacak bütün platform veya benzeri mücadele birimlerinde bütün gücümüzle yer alacağımızı şimdiden dost kuruluşlara ilan ediyoruz. Bu saldırıyı def etmenin yolu, her işkolunda, her bölgede işçiler, temsilciler, sendika şubeleri arasında dayanışmayı örmekten, devrimci emek odakları yaratmaktan geçiyor. Sendikalı sendikasız bütün işçileri hedefleyen, fabrika fabrika örgütlenmeyi hedefleyen bir tutum sonuç almamızı hızlandıracaktır.



 
Yazarın Diğer Yazıları
 ENİS BATUR: ÖLÜ ORDUNUN GENERALİ
 TÜRKİYEDE DİN-DEVLET İLİŞKİLERİ