Amerikan yönetimi, Körfez savaşı sırasında yüz binlerce Iraklı askeri ve
sivili öldürdüğü yetmiyormuş gibi, on üç yıldır sürekli bombardımana ve insanlık
dışı bir ambargoya mahkûm ederek ağır ağır ölüme yolladığı bu ülkeyi işgale
hazırlanıyor.
Bütün suçu dünyanın en zengin enerji kaynaklarından birine sahip
olmak, bu kaynağı Amerikan emperyalizminden bağımsız bir şekilde kullanmaya
kalkışmak ve İsrail siyonizmine karşı Filistin halkını destekleme cesaretini
gösteren en gelişmiş ve varlıklı Arap ülkesi kimliğini taşımaktan ibaret olan
Irak halkı, şimdi teknolojinin son ürünü ölüm makineleriyle büyük bir soykırıma
uğratılacak. Soykırımın dehşeti içinde kendini savunma olanağını bulamayacağı
düşünülen Irak halkı, ardından da bütünüyle köleleştirilecek ve eskiden olduğu
gibi sömürgeleştirilecek.
Amerikan emperyalizminin bu planına, Irak'ın eski
sömürgeci efendisi İngiltere, Irak'ı sömürgeci "büyük İsrail" projesinin
önündeki en büyük engel olarak gören İsrail ve ne yazık ki, dünyanın en büyük
zorbasıyla birlikte mazlumlara saldırmayı "büyük politika" sayarak Türkiye'yi
savaşa sürükleyen egemen oligarşi de katılıyor.
Üstelik, herkesin gözleri
önünde adım adım hazırlanan bu cinayete Amerika, İsrail ve Türkiye'de de halkın
büyük bir tepkisi var. Ne yazık ki, bu tepkiler, böylesine canice planları
hazırlayanları durduracak siyasi iradeye ve fiili güce şimdilik sahip
değil.
Amerikan yönetimi ve suç ortakları, halkları kandırmak için
amaçlarının "11 Eylül 2001 olayının tekrarlanmasını önlemek", "Saddam Hüseyin'in
diktatörlüğüne son vermek" ve "Irak rejiminin elindeki kimyasal-biyolojik kitle
imha silahlarını yok etmek" olduğunu iddia ediyorlar. Ama, bütün gerçekler ve
bizzat Amerikan yönetiminde bulunanların hazırladıkları belgeler bunun tersini
gösteriyor.
İki Belge
Bugün ABD'yi yöneten Bush ekibinde bulunanların adlarını artık bütün dünya
neredeyse ezberledi. Ortak özelliklerini, koyu bir "kültür" ırkçılığını,
Hıristiyan köktendinciliğini, İsrail siyonizmini (evet, bu kişiler, akla ne
kadar uzak görünürse görünsün, hem Hıristiyan dinciliğini, hem Yahudi
dinciliğini emperyalizm adına eklektik bir şekilde birleştirmeyi başarıyorlar)
ve militarizmi savunmak, ABD'nin petrol ve silah tekellerinin adamı olmak ve
gırtlaklarına kadar büyük yolsuzluklara batmış aşırı sağcı karanlık
politikacılar olmak şeklinde özetleyebileceğimiz bu kadronun hazırladığı iki
önemli politika belgesine bakalım isterseniz. Bu belgelerin ikisi de daha 11
Eylül ortada yokken, hatta Bush ve ekibi seçim oyunlarıyla şaibeli bir şekilde
ABD yönetimine gelmeden önce hazırlanmıştı.
İsrail'in Eline Tutuşturulan Plan
Belgelerden birincisi, Türkiye'de "Karanlıklar Prensi" olarak ün kazanmış
olan ve Başkan Bush'un en etkili danışmanlarından biri olan Richard Perle
başkanlığındaki bir grup tarafından 1996 yılında hazırlanmış. Kim için mi?
İsrail'in aşırı sağcı Likud partisinin başında o sırada başbakanlığa gelmek
üzere olan Benyamin Netanyahu için. "Kesin bir Kopuş: Ülkenin Güvenliği için
Yeni Bir Strateji" www.israeleconomy.org/strat1.htm) başlığını taşıyan bu rapor,
İsrail'in güvenliği için Irak'a savaş açılmasının ve Irak'ın yok edilmesinin
zorunlu olduğunu açıkça savunuyor. İsrail, satır aralarında ima edildiği gibi,
böylece Orta Doğu'da nükleer silah tekeline sahip olmayı sürdürecek,
Filistinliler'i istediği gibi katledip yurtlarından sürebilecek ve sömürgeci
yerleşimlerini sınırsız biçimde genişletebilecekti.
Genel Plan
İkinci siyaset belgesi, Amerikan emperyalizminin Orta Doğu'daki uzantısı
İsrail adına değil, doğrudan doğruya Amerika adına Eylül 2000'de, yani yine 11
Eylül olayından ve Bush iktidarından önce yazılmış. Aşırı sağcı Yeni Amerikan
Yüzyılı Projesi Vakfı (PNAC) tarafından ısmarlanan "Amerika'nın Savunmasını
Yeniden İnşa Etmek: Yeni Bir Yüzyıl İçin Stratejiler, Güçler ve Kaynaklar" (bkz.
Neil Mackay, "Bush Irak'ta 'rejimi değiştirmeyi' daha Başkan olmadan önce
planladı", Sunday Herald, 15 Eylül 2002) başlıklı belgeyi yazanlar ise bugünkü
Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Savunma Bakan
Yardımcısı Paul Wolfowitz, George W. Bush'un kardeşi Jeb Bush ve Dick Cheney'in
başdanışmanı Lewis Libby. Belgede amaç, "ABD'nin küresel üstünlüğünü sürdürmek,
büyük bir rakip gücün ortaya çıkmasını engellemek ve uluslararası güvenlik
düzenini Amerikan ilkeleri ve menfaatleri doğrultusunda şekillendirmek" olarak
tanımlanıyor.
Saddam Hüseyin Bahane
Belgede Saddam Hüseyin rejiminin sadece bir bahane olarak kullanıldığı açıkça
belirtiliyor: "ABD, yirmi otuz yıldır Basra Körfezi bölgesinin güvenliğinde daha
kalıcı bir rol oynamak için çareler aramıştır. Irak'la çözüme kavuşturulmamış
anlaşmazlık bu konuda ilk gerekçemizi oluştursa da, Körfez'de hatırı sayılır bir
Amerikan gücü bulundurma ihtiyacı, Saddam Hüseyin rejiminin yarattığı sorunu
aşan boyutlar taşımaktadır".
Belgeye göre, Saddam Hüseyin bir şekilde ortadan
kalksa bile, Amerika Irak'ta ve Körfez bölgesinde askeri varlığını kalıcı olarak
ve zorla sürdürecektir: "Saddam sahneden çekilse bile, Suudi Arabistan ve
Kuveyt'teki üsler orada sürekli olarak kalacaktır. Çünkü Körfez ülkeleri ABD
birliklerinin topraklarında bulundurulmasına karşı olsalar bile, İran da
Amerikan menfaatlerine karşı Irak kadar büyük bir tehdit oluşturabilir".
Genetik Savaş
Belgede sorunun kitle imha silahlarına ilkece karşı olmaktan kaynaklanmadığı
da açık seçik ortaya konuluyor. Çünkü nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar
alanında dünya halklarını toptan imha etmeye birkaç kez yetecek kadar güçlü
olduğunu ikide bir gözdağı amacıyla dile getiren ABD yönetimi, özellikle belli
halklar üzerinde etkili olacak virüsler ve mikroplar geliştirerek biyolojik
savaşı etkili bir siyasal araç olarak kullanmayı amaçladığını da hiç gizlemiyor:
"Yeni saldırı yöntemleri -elektronik, 'öldürmeyen' ışınlı, biyolojik- daha geniş
ölçülerde kullanılacaktır. Savaşlar büyük olasılıkla yeni boyutlarda -uzayda,
sanaluzayda ve belki de mikroplar aleminde- yapılacaktır. Belirli gen yapılarını
hedef alabilen gelişmiş biyolojik savaş türleri, biyolojik savaşı terör
dünyasının dışına çıkararak siyasal açıdan yararlı bir araca
dönüştürebilir".
Sırada Kimler Var
Belge, Irak'ın ardından sıranın kimlere geleceğini de açıklıyor: "Kuzey Kore,
Libya, Suriye ve İran tehlikeli rejimlerdir ve bu rejimlerin varlığı dünya
çapında bir komuta ve kontrol sistemi oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır".
Peki, Amerika, küçük ve orta boy sayılabilecek bu devletleri sömürgeleştirmekle
yetinecek mi? Rapora göre hayır; çünkü sırada en büyük lokma var. Amerika gözünü
Çin'e de dikmiş: "Güneydoğu Asya'da Amerikan güçlerinin mevcudiyetini
arttırmanın vakti gelmiştir. Bu önlem, Amerika ve bağlaşıklarının Çin'de
demokratikleşme sürecini hızlandırmalarını sağlayabilir".
Belgeye göre, bu
kadar hırslı hedefleri sağlamak için, sanki bugüne kadar yürüttüğü silahlanma
programları yetmiyormuş gibi, Amerika'nın daha da silahlanması gerekiyor.
Unutmayalım ki, ABD'nin silahlanmaya ayırdığı bütçe, bu alana kendisinden sonra
en fazla para ayıran 15 ülkenin toplam silahlanma bütçesinden bile daha büyük
durumda. Sonuç olarak, Amerikan kara orduları, hava kuvvetleri ve donanmasına
yeni bir kardeş geliyor: Uzay kuvvetleri. Belge şunu belirtiyor: "Uzaya egemen
olmak amacıyla ABD Uzay Kuvvetleri oluşturulmalı ve düşmanlarımızın interneti
bize karşı kullanmalarını önlemek üzere sanaluzay tamamen denetim altına
alınmalıdır".
Tarihte benzeri görülmemiş bu silahlanma hamlesinin askeri
amacı ne peki? Belgede bu sorunun yanıtını da buluyoruz: "ABD, aynı anda birkaç
ayrı büyük alan savaşına girişebilecek ve kesin olarak kazanabilecek durumda
olmayı temel misyonu olarak benimsemelidir".
Sömürü ve Egemenlik Piramidi
ABD'nin küresel egemenliğini rakipsiz olarak sürdürmek olarak belirtilen
genel siyasi amacın en önemli ara hedefi ne peki? Ara hedef, gelişmiş sanayi
ülkelerinin Amerikan imparatorluğuna bağlı beylikler olarak kalmalarını
sağlamak, Amerikan üstünlüğünü kabul ederek ona vergi ve haraç ödeyen bu
devletlerin ister bölgeler, ister dünya çapında kendilerine daha hırslı hedefler
seçmelerine engel olmak olarak tanımlanıyor. ABD yönetimi, bu konuda Avrupa
Birliği'nden açık açık endişeleniyor: "Avrupa'nın ABD'nin karşısına rakip olarak
çıkması olasılığı gerçek bir endişe kaynağıdır".
Belgede, dünya düzeni en
altta sömürülen ve ezilen halkların (emperyalistlerin gözüyle "barbarlar"ın)
bulunduğu, onların üstünde Avrupa ve Japonya gibi beyliklerin ve en üstte de bu
beylikleri de haraca bağlamış ABD imparatorluğunun bulunduğu üçlü bir yapı
olarak tasarlanıyor ve bu yapının mutlaka korunması gereği vurgulanıyor: "ABD
gelişmiş sanayi ülkelerinin önderliğimize başkaldırmalarını ve hatta kendileri
için daha büyük bir bölgesel veya küresel rol sağlamaya çalışmalarını caydırıcı
bir politika izlemek zorundadır".
ABD'nin Kapıkulları
ABD'nin bu politika için, tabii ki, bağlaşıklara ve emir erlerine ihtiyacı
var. Belge, İngiltere, İsrail, Türkiye gibi ülkelere işte böyle bir rol biçiyor:
"İngiltere gibi kilit önem taşıyan bağlaşıklar, Amerika'nın küresel önderlik
rolünü yerine getirmesini sağlayan en etkili ve verimli araçlardır". Aynı
şekilde, Amerikan emperyalizminin dünya egemenliği planlarının en önde gelen
uzmanlarından olan ama bunu sağlama yöntemi konusunda bugünkü Bush yönetiminden
daha farklı düşünceleri olan Zbigniew Brzezinski'nin yönetim çevrelerine
atfettiği gibi, Avrupa'yla, özellikle Fransa ve Almanya ile çıkan sorunlardan
sonra ve bu dönemde ABD'nin hedef tahtasına en çok İslam halkları konulduğu
için, "Atlantik bağlaşmasının yerine, her biri Müslüman dünyayla belli
düşmanlıklar besleyen Rusya, Hindistan ve İsrail gibi ülkelerden meydana gelen
yeni bir koalisyon kurulması" da gündeme gelebilir. ("Birlik beraberliğin
önemi", The Washington Post, 19 Şubat 2003).
İki Yol
Yukarıda ele aldığım belgeler, ABD'nin dünyayı ABD'nin daha da lehine olacak
şekilde yeniden paylaşmak, dünya halklarının ekonomik sömürüsünden daha da büyük
bir pay almak için bir hamleye kalkıştığını her türlü kuşkudan uzak biçimde
ortaya koyuyor. Amerikan tekelleri bu hamleyle yeni bir savaş dönemini de
başlatıyorlar. Amerikan emperyalizmi bu belgelerle, yeni bölgesel savaşlar
zincirine ve hatta bir dünya savaşına kaynaklık edebilecek planlarını bütün
çıplaklığıyla sergiliyor.
Alman faşizminin elebaşısı Hitler, dünya
egemenliğine yönelik planlarını 1920'lerin ortasında yayınladığında, çoğu kişi
-ki, bunların arasında İngiltere, ABD ve Fransa gibi büyük emperyalist
devletlerin feleğin çemberinden geçmiş yöneticileri, generalleri ve diplomatları
da vardı- bunları deli saçması olarak görmüş ve ciddiye almamıştı. Ancak Hitler
1932 sonlarında iktidara geldi ve 1939'da bu deli saçması planları
gerçekleştirmek için Alman devletinin bütün olanaklarını seferber etti,
ordularını her yere salarak ikinci dünya savaşını başlattı.
Tarihten ders
alıp Bush yönetiminin planlarına karşı gerekenleri yapacak mıyız? Yoksa, derin
bir aymazlıkla bu planlardan bize bir zarar gelmez ve hatta daha kötüsü, bu
planlardan kâr sağlayabiliriz diyerek insanlığın yok oluşuna seyirci mi kalacağız? Tercih hepimizin.